Translation of "Barış" in French

0.007 sec.

Examples of using "Barış" in a sentence and their french translations:

Sevgi ve Barış.

Amour et Paix.

Dünyada barış istiyoruz.

Nous désirons la paix dans le monde.

Barış hakkında konuştu.

- Il a parlé de paix.
- Il parla de paix.

Barış seninle olsun.

- La paix soit avec toi.
- Que la paix soit avec toi !

Onlar barış istiyor.

- Ils veulent la paix.
- Elles veulent la paix.

Hepimiz barış diledik.

- Nous souhaitions tous la paix.
- Nous souhaitions toutes la paix.

Dünyada barış olsun.

Que la paix dans le monde soit.

Barış içinde gelirim.

Je viens en paix.

- Biz barış için can atıyoruz.
- Barış burnumuzda tütüyor.

Nous aspirons à la paix.

- Onlar barış için endişeliler.
- Onlar barış için endişe duyuyorlar.

- Ils s'inquiètent pour la paix.
- Elles s'inquiètent pour la paix.

Biz barış yararına çalışıyoruz.

Nous travaillons pour la paix.

Burada barış içinde yaşayabiliriz.

Nous pourrions vivre en paix, ici.

Japonya komşularıyla barış içindedir.

Le Japon est en paix avec ses voisins.

Güvercin bir barış sembolüdür.

Une colombe est un symbole de paix.

Dünyadaki herkes barış ister.

Le monde entier désire la paix.

Bütün ulus barış istiyor.

- Toute la nation veut la paix.
- La nation entière veut la paix.

Onlar barış içinde yaşarlar.

Ils vivent en paix.

"Adalet yoksa barış yok!"

"Pas de justice, pas de paix!"

Biz barış içinde geliriz.

Nous venons en paix.

Herkes kalıcı barış istiyor.

- Tout le monde veut une paix durable.
- Tout le monde voudrait une paix durable.

Onlar barış antlaşması imzaladı.

Ils signèrent le traité de paix.

Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.

Les négociations de paix se soldèrent par un échec.

- Barış istiyorsan savaşa hazır ol.
- Barış istiyorsanız savaşa hazır olun.

Si tu veux la paix, prépare la guerre.

Barış, neşe, sevgi, şefkat, empati

Retrouvez les sensations de paix, de joie,

Ve barış için birlikte çalışarak

et en travaillant ensemble pour la paix,

Tilsit'in barış anlaşmasının ardından Davout

Suite au traité de paix de Tilsit, Davout est devenu gouverneur général du

Savaşta terör… barış içinde süsleme…

Terreur en temps de guerre… ornement en paix…

O, barış getirmek için çalıştı.

Il a essayé d'apporter la paix.

Güvercin ünlü bir barış sembolüdür.

La colombe est un symbole de paix célèbre.

Başkan barış istiyor, değil mi?

Le président désire la paix, n'est-ce pas ?

Barış istiyorsan, savaş için hazırlan.

Si tu veux la paix, prépare la guerre.

Bu, barış anlaşmasının kaba taslağıdır.

Il s'agit de l'ébauche du traité de paix.

Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.

Les pourparlers de paix commenceront la semaine prochaine.

Ve böylece isyancılarla barış görüşmelerini başlattım.

J'ai donc initié des pourparlers de paix avec les rebelles.

Barış aktivisti olan teröriste bir bakın.

Regardez le terroriste qui est devenu pacifiste.

Orta Avrupa'da birkaç yıl barış vardı:

Pendant quelques années, la paix régna en Europe centrale:

İşimi barış içinde yapmama izin verin.

Laisse-moi travailler en paix.

Her iki ülke şimdi barış içindeler.

Les deux pays sont maintenant en paix.

Sadece barış içinde kahvaltımı yemek istiyorum.

J'aimerais juste prendre mon petit déjeuner en paix.

Her iki ülke barış görüşmelerine girdi.

Les deux pays ont entamé des négociations de paix.

Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.

Les tentatives pour négocier un traité de paix ont échoué.

Hiçbir şey barış kadar önemli değildir.

Rien n'est aussi important que la paix.

Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.

On a un besoin urgent de pourparlers de paix.

Biz sadece barış içinde yaşamak istiyoruz.

Nous voulons simplement vivre en paix.

Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.

Il est plus facile de faire la guerre que la paix.

- Güvercin, barışın sembolüdür.
- Güvercin bir barış sembolüdür.

- La colombe symbolise la paix.
- La colombe est un symbole de paix.

Üç yıllık savaşın ardından barış geri döndü.

La paix est revenue après trois années de guerre.

- Biz barış içinde yaşarız.
- Huzur içinde yaşıyoruz.

Nous vivons en paix.

Kaderi idare etmek isteyen asla barış bulamaz.

Toute personne qui cherche à contrôler sa destinée ne trouvera jamais la paix.

Barış şiddetin yokluğu değildir ancak adaletin varlığıdır.

La paix n'est pas l'absence de violence mais la présence de justice.

O, barış antlaşması imzalandığı için memnun oldu.

Il était content que le traité de paix fût signé.

Yani neşe, barış, merhamet, empati gibi duygular deneyimlediğinizde

Quand vous ressentez des émotions comme la joie, la compassion, l'empathie,

Ve Nobel Barış ödülünü alan ilk Afrikalı kadın

la première femme africaine à recevoir le prix Nobel de la paix,

Ve bilgi ve barış için yeni umutlar var.

Et de nouveaux espoirs de connaissance et de paix sont là.

Napolyon, Rus İmparatorun barış için masaya oturacağından emindi

Napoléon attendit, confiant qu'Alexandre finirait par négocier.

Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

Ils veulent vivre en paix par-dessus tout.

Nobel barış ödülünü aldığını sana duyurmaktan memnun olduk.

Nous sommes heureux de vous annoncer que vous avez reçu le prix Nobel de la paix.

İzak Rabin 1994 yılı Nobel Barış Ödülü sahibiydi.

- Yitzhak Rabin a été le lauréat du prix Nobel de la paix en mille-neuf-cent-quatre-vingt-quatorze.
- Yitzhak Rabin a été le lauréat du prix Nobel de la paix en 1994.

Martin Luther King 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazandı.

En 1964, le révérend King a reçu le prix Nobel de la paix.

Barış sağlamak ve savaşları durdurmak için yapabilceğimiz şeylerden biri de

Pour arrêter les guerres et avoir la paix, nous pouvons entre autres

1978 yılında Japonya ve Çin arasında bir barış antlaşmasına varıldı.

En 1978 un traité de paix fut signé entre le Japon et la Chine.

Savaşta terör… barış içinde süs… Her Fransız Mareşalinin sopasına yazılan sözler.

Terreur en temps de guerre… ornement en paix… Les mots inscrits sur le bâton de chaque maréchal français.

İyi bir savaş, ne de kötü bir barış hiçbir zaman olmadı.

Il n'y a jamais eu de bonne guerre ni de mauvaise paix.

Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.

Finalement, les deux chefs de tribus indiens ont décidé d'enterrer la hache de guerre et de fumer le calumet de la paix.

Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.

Il est allé là-bas pour aider les éboueurs à se mettre en grève pacifiquement pour réclamer un salaire plus élevé et de meilleures conditions de travail.