Translation of "Zamanının" in English

0.007 sec.

Examples of using "Zamanının" in a sentence and their english translations:

O zamanının ötesindeydi.

He was ahead of his time.

O, zamanının ilerisindeydi.

She was ahead of her time.

Kadın hareketinin zamanının geçtiğini

I don't believe that the women's movement has had its day

Tom zamanının bittiğini biliyor.

- Tom knows he's running out of time.
- Tom knows that he's running out of time.

Zamanının çoğunu işgal etmeyeceğim.

I won't take up much of your time.

Zamanının çoğunu okuyarak geçirdi.

He spent much of his time reading.

Gitme zamanının geldiğini biliyorum.

I know it's time to leave.

Gitme zamanının geldiğini biliyordum.

I knew it was time to go.

Zamanının çoğunu ne yaparak geçiriyorsun?

What do you spend a majority of your time doing?

Tom zamanının çoğunu okuyarak geçirir.

Tom spends a lot of his time reading.

Tom'a uyku zamanının geçtiğini söyle.

Tell Tom that it's past his bedtime.

Zamanının bir anına ihtiyacım var.

I need a moment of your time.

Gitme zamanının geldiğini düşünmüyor musun?

- Don't you think it's time you left?
- Don't you think that it's time you left?

Tom'a bırakma zamanının geldiğini söyledim.

I told Tom it was time to quit.

Tom zamanının çoğunu evde geçirir.

Tom spends most of his time at home.

Onun zamanının ünlü olaylarından biriydi.

It was one of the famous cases of his time.

Tom zamanının çoğunu toplantılarda harcar.

Tom spends a lot of his time in meetings.

Joe zamanının çoğunu spora harcar.

Joe spends the majority of his time in sports.

İş onun zamanının çoğunu tüketir.

Work absorbs most of his time.

Tom zamanının çoğunu kütüphanede harcar.

Tom spends most of his time in the library.

Mary zamanının çoğunu kütüphanede harcar.

Mary spends most of her time at the library.

Leyla fazla zamanının kalmadığını biliyordu.

Layla knew she didn't have much time left.

Artık gitme zamanının geldiğini söyledi.

He mentioned that it was about time to leave.

- Tom zamanının çoğunu yalnız başına geçirir.
- Tom zamanının çoğunu tek başına geçirir.

Tom spends most of his time alone.

Zamanının ve yeteneğinin olduğu bir şeydir.

has both the time and the ability to do.

Bize omuz verme zamanının geldiğini düşünüyorum.

it is time for us to lean in.

Hepimiz biliyoruz ki, Mendel zamanının ötesindeydi.

We all know that Mendel was way ahead of his time.

O, zamanının çoğunluğunu çocuklarına bakarak harcar.

She spends a majority of her time taking care of her children.

Tom'un tek sorunu yeterince zamanının olmamasıdır.

Tom's only problem is that he doesn't have enough time.

Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

What activity do you spend most of your time doing?

Zamanının ne zaman dolacağını asla bilmezsin.

You never know when your time is up.

Tom zamanının çoğunu kitaplar okuyarak geçirdi.

Tom spent most of his time reading books.

Tom zamanının çoğunu sörf yaparak geçirir.

Tom spends most of his time surfing.

Boş zamanının tamamını evde ailesiyle geçirdi.

He spent all of his free time at home with his family.

Yaşlı adam zamanının çoğunu gençliğine bakarak geçirdi.

The old man spent most of his time looking back on his youth.

Onların zamanının çoğu kısmi zamanlı işlerde harcanır.

A lot of their time is spent on part-time jobs.

Tom okumak için yeterli zamanının olmamasından yakındı.

Tom complained that he didn't have enough time to read.

Tom boş zamanının çoğunu kitap okuyarak geçirir.

Tom spends most of his free time reading books.

Tom boş zamanının çoğunu Fransızca çalışarak geçirir.

Tom spends most of his free time studying French.

Tom zamanının çoğunluğunu Mary'ye yardım ederek harcar.

Tom spends a majority of his time helping Mary.

Bu politikacı zamanının çoğunu bağış toplayarak harcıyor.

This politician spends most of his time raising funds.

- Tom boş zamanının çoğunu gitar pratiği yapmakla geçirir.
- Tom boş zamanının çoğunu gitar pratiği yaparak geçirir.

- Tom spends most of his spare time practising the guitar.
- Tom spends most of his spare time practicing the guitar.

Tom boş zamanının çoğunu gitar pratiği yaparak geçirir.

- Tom spends most of his spare time practising the guitar.
- Tom spends most of his spare time practicing the guitar.

O, zamanının üçte birini evrak işleri yaparak geçirir.

She spends over a third of her time doing paperwork.

Tom boş zamanının neredeyse tümünü golf sahasında geçiriyor.

Almost all of Tom's free time is spent on a golf course.

Tom bunu yapmak için yeterli zamanının olmadığını biliyordu.

Tom knew he didn't have enough time to do that.

Tom bana bunun yapmak için zamanının olmadığını söyledi.

- Tom told me he didn't have time to do that.
- Tom told me that he didn't have time to do that.

Tom, bunu yapacak zamanının olup olmayacağını bilmediğini söyledi.

- Tom said he didn't know whether he'd have time to do that.
- Tom said that he didn't know whether he'd have time to do that.

Tom şu an bunu yapacak zamanının olmadığını söyledi.

- Tom said he didn't have time to do that right now.
- Tom said that he didn't have time to do that right now.

Tom şimdi yemek yemek için zamanının olmadığını söyledi.

- Tom said he didn't have time to eat right now.
- Tom said that he didn't have time to eat right now.

Bize yardım etmek için zamanının olabilip olamayacağını merak ediyordum.

I was wondering if you might have time to help us.

Tom bu sabah gazete okumak için zamanının olmadığını söyledi.

- Tom said he didn't have time to read the newspaper this morning.
- Tom said that he didn't have time to read the newspaper this morning.

Tom zamanının çoğunu yalnız harcamayı tercih ediyor gibi görünüyor.

Tom seems to prefer spending most of his time alone.

Ve zamanının %80'ini bir tür iletişim içinde geçirir.

and spends 80% of their time in some form of communication.

Tom çocuklarıyla geçirmek için daha fazla zamanının olmasını istedi.

Tom wished he had more time to spend with his children.

Tom, bunu yapmak için zamanının olup olmadığını bilmediğini söylüyor.

Tom says he doesn't know whether he'll have time to do that.

Tom, bunu yapmak için yeterli zamanının olduğunu düşünmediğini söyledi.

- Tom said he didn't think he had enough time to do that.
- Tom said that he didn't think he had enough time to do that.
- Tom said that he didn't think that he had enough time to do that.

Tom, bunu yapmak için yeterli zamanının olup olmadığını bilmiyor.

Tom doesn't know if he has enough time to do that.

Tom bana gitme zamanının geldiğini söylediğinde ceketimi bile çıkarmamıştım.

I'd barely taken my coat off when Tom told me it was time to leave.

- Boş zamanının tadını çıkardı.
- Boş zamanını en iyi şekilde değerlendirdi.

He made the most of his free time.

Zamanının değerli olduğunu biliyorum ama sadece bir soru sorabilir miyim?

I know your time is valuable, but could I ask you just one question?

- Tom yeterli zamanının olmadığını söylüyor.
- Tom, yeterli zamanı olmadığını söylüyor.

Tom says he doesn't have enough time.

Tom, bunu yapmak için yeterli zamanının olup olmadığını bilmediğini söyledi.

- Tom said he didn't know if he had enough time to do that.
- Tom said that he didn't know if he had enough time to do that.

O kadar önemli olmayan şeyler hakkında endişelenerek zamanının çoğunu harcar mısın?

Do you spend most of your time worrying about things that don't matter so much?

Kendi isteğiyle zamanının çoğunu kendinden daha kötü durumdakilere yardım etmeye ayırmıştı.

He volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself.

Tom çocuklarıyla daha fazla şeyler yapmak için daha fazla zamanının olmasını diledi.

Tom wished he had more time to do things with his children.

Belkide yapabileceği en önemli hareket rakibi olan Baybars'ı,zamanının en iyi komutanlarından birisini

Perhaps most importantly he could call upon his rival Baibars, one of the best military

George Balanchine'nin zamanının en ünlü bale koreograflarından biri olduğuna dair hiçbir şüphe yoktur.

There is no question that George Balanchine was one of the most famous ballet choreographers of his time.

Tom kendinden daha az şanslı olanlara yardım etmek için zamanının çoğunu harcamaya gönüllüydü.

Tom volunteered a good deal of his time to helping those less fortunate than himself.

Zamanının daha azını konuşarak ve daha fazlasını çalışarak geçirseydin; bunu daha çabuk bitirebilirdik.

If you'd spend less time talking and more time working, we could get this done much more quickly.

Mary çok uzun zamandır Japonya'da yaşıyor. Onun Japon geleneklerine uyum sağlamasının zamanının geldiğini düşünmüyor musun?

Mary's been living in Japan so long. Don't you think it's time she adjusted to Japanese customs?