Translation of "Okuyacak" in English

0.009 sec.

Examples of using "Okuyacak" in a sentence and their english translations:

- Okuyacak zamanım yok.
- Okuyacak vaktim yok.

I have no time to read.

- Okuyacak kitaplarım yok.
- Okuyacak kitabım yok.

I don't have books to read.

O kitap okuyacak.

He is going to read a book.

Okuyacak vaktim yoktu.

I didn't have time to read.

Fransızca okuyacak mısın?

Are you going to study French?

Tom Fransızca okuyacak.

Tom is going to study French.

Okuyacak kitabım yok.

I don't have a book to read.

Okuyacak hiç kitabım yok.

I have no books to read.

Okuyacak bir şey istiyorum.

I would like something to read.

Tom sana meydan okuyacak.

Tom will challenge you.

Biri onu okuyacak mı?

Is anyone going to read it?

Bu kitabı okuyacak mısın?

Will you read this book?

Tom muhtemelen Fransızca okuyacak.

Tom is probably going to study French.

- Okuyacak bir şey ister misin?
- Okuyacak bir şey ister misiniz?

Would you like something to read?

Okuyacak bir şey getirmeli miyim?

Should I bring something to read?

Yanında okuyacak bir şey getir.

Bring along something to read.

Sadece okuyacak bir şey istiyorum.

I just want something to read.

Tom okuyacak bir kitap arıyor.

Tom wants a book to read.

Okuyacak bir şey ister misin?

Do you want something to read?

Okuyacak çok sayıda raporum var.

I have a dozen reports to read.

Trende okuyacak bir kitap istiyorum.

- I want a book to read in the train.
- I want a book to read on the train.

Bu kitabı okuyacak zamanım yok.

I have no time to read this book.

Bu yemek kitabını okuyacak mısın?

Will you read this cookbook?

Okuyacak bir şeyin var mı?

Do you have anything to read?

Tom'un okuyacak bir şeyi yoktu.

Tom had nothing to read.

Okuyacak tek bir kitabım yok.

I don't have a single book to read.

Sabahları gazete okuyacak zamanın oluyor mu?

Do you have time to read the newspaper in the morning?

Bana kitap okuyacak zamanı olmadığını söyledi.

He told me that he had no time to read books.

Hâlâ okuyacak bir sürü sayfam var.

I still have a lot of pages to read.

Tom bana okuyacak bir şey verdi.

Tom gave me something to read.

Biri bana bir hikaye okuyacak mı?

Will someone read me a story?

Sana okuyacak bir şey vereyim mi?

Shall I give you something to read?

Uçakta okuyacak bir şeyin var mı?

Do you have something to read on the plane?

O kadar kalın bir kitabı kim okuyacak?

Who's gonna read such a thick book?

Tom bana kitaplar okuyacak zamanı olmadığını söyledi.

- Tom told me he had no time to read books.
- Tom told me that he had no time to read books.

Trene bindiğim zaman okuyacak bir şey istiyorum.

I want something to read for when I take the train.

Tom ve Mary ikisi de Fransızca okuyacak.

Tom and Mary will both study French.

Bugün o raporu okuyacak vaktin var mı?

Do you have to read that report today?

- Bu kadar çok kitabı okuyacak zamanı nasıl buldun?
- Bu kadar çok kitabı okuyacak zamanı nereden buldun?

How did you find the time to read so many books?

- Benim okumak için zamanım yok.
- Okuyacak zamanım yok.

- I have no time to read.
- I don't have time to read.

Tom öğrenciyken ders kitaplarının dışında bir şey okuyacak zamanı yoktu.

Tom had never had time to read anything other than textbooks when he was a student.

- Bu kitabı okuyacak vaktim yok.
- Bu kitabı okumak için vaktim yok.

I don't have time for reading this book.

- Artık roman okumaya hiç zamanım olmuyor.
- Artık hiç roman okuyacak vaktim yok.

I never have time to read novels anymore.

- Okumak için ilginç bir şeyler veriniz.
- Bana okuyacak ilginç bir şeyler ödünç ver.

Lend me something interesting to read.

Bir bilim adamı hayatı boyunca düzinelerce kitap okuyacak, ama hala öğrenecek çok daha fazla şeyi olduğuna inanıyorum.

A scientist will read dozens of books in his lifetime, but still believe he has a lot more to learn.

- Tom Mary'yi bir satranç oyununa davet edecek kadar aptaldı.
- Tom satranç oyununda Mary'ye meydan okuyacak kadar aptaldı.

Tom was stupid enough to challenge Mary to a game of chess.

- Oraya gidecek ve içindeki her şeyi okuyacak zamanım olmasını dilemeden bir kütüphaneyi asla fark etmem.
- Bir kütüphane görünce, gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmayı dilemediğim olmamıştır.
- Ne zaman bir kütüphane görsem; gönlümden hep gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmak geçer.

I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.