Translation of "Kendisiyle" in English

0.012 sec.

Examples of using "Kendisiyle" in a sentence and their english translations:

Prensin kendisiyle buluştum.

I met the prince himself.

Aktrisin kendisiyle konuştum.

I spoke to the actress herself.

Müdürün kendisiyle görüştüm.

I met the principal himself.

Bakanın kendisiyle konuştum.

I spoke to the minister himself.

- Tom sürekli kendisiyle çelişir.
- Tom sürekli kendisiyle ters düşer.

- Tom contradicts himself all the time.
- Tom constantly contradicts himself.

kendisiyle daha yeni evlenmiştik,

who I had just married.

Kendisiyle geçinmek çok zordur.

He is rather hard to get along with.

Ben başkanın kendisiyle buluştum.

I met the president himself.

Tom kendisiyle gitmemi istiyor.

Tom wants me to go with him.

Tom kendisiyle evlenmemi istedi.

Tom has asked me to marry him.

Tom kendisiyle evlenmemi isteyecek.

Tom is going to ask me to marry him.

Tom kendisiyle gurur duyuyor.

Tom is proud of himself.

Tom kendisiyle gurur duymalı.

Tom must be proud of himself.

O sürekli kendisiyle çelişiyor.

- He contradicts himself constantly.
- He constantly contradicts himself.

Tom kendisiyle ilgilenebileceğini düşünüyor.

- Tom thinks you can take care of yourself.
- Tom thinks that you can take care of yourself.

Belki Tom kendisiyle ilgilenebilir.

Maybe Tom can take care of himself.

Tom kendisiyle çok çelişiyor.

Tom contradicts himself a lot.

Kendisiyle konuşulmadan asla konuşmaz.

She never speaks unless spoken to.

Tom Mary'nin kendisiyle kaçmasını istedi.

Tom asked Mary to run away with him.

Tom Mary'nin kendisiyle evlenmesini istedi.

- Tom asked Mary to marry him.
- Tom has asked Mary to marry him.

Tom Mary'nin kendisiyle evlenmesini isteyecek.

Tom is going to ask Mary to marry him.

Tom kendisiyle orada buluşmamı söyledi.

Tom told me to meet him there.

O her zaman kendisiyle memnundur.

She's always satisfied with herself.

Emily kendisiyle yaşamama izin verdi.

Emily permitted me to live with her.

Tom Mary'nin kendisiyle gitmesini istedi.

Tom asked Mary to go with him.

O sık sık kendisiyle çelişiyor.

- She contradicts herself constantly.
- She constantly contradicts herself.

Tom sık sık kendisiyle çelişir.

Tom often contradicts himself.

Fadil, Leyla'nın kendisiyle evlenmesini istiyordu.

Fadil wanted Layla to marry him.

Tom kendisiyle oldukça gurur duyuyor.

Tom is pretty proud of himself.

O, dakikliği üzerine kendisiyle gurur duydu.

He prided himself on his punctuality.

Tom aslında Mary'yi kendisiyle dans ettirdi.

Tom actually got Mary to dance with him.

Tom Mary'nin kendisiyle tenis oynamasını istedi.

Tom asked Mary to play tennis with him.

Tom Mary'nin kendisiyle gitmek istemediğini biliyordu.

Tom knew that Mary wouldn't want to go with him.

Tom Mary'nin kendisiyle operaya gitmesini istedi.

Tom asked Mary to go to the opera with him.

Tom'un kendisiyle yüzmeye gitmemizi istediğini biliyorum.

- I know Tom wants us to go swimming with him.
- I know that Tom wants us to go swimming with him.

Tom'un sırrı kendisiyle beraber mezara gitti.

Tom took his secret to the grave.

Bana kendisiyle evlenip evlenmeyeceğimi bile sordu.

He even asked me if I would marry him.

Onun kendisiyle evlenmesini istedi fakat o reddetti.

He asked her to marry him, but she refused.

Tom Mary'yi kendisiyle partiye gitmeye ikna etti.

Tom convinced Mary to go to the party with him.

Beklenildiği gibi, Tom Mary'nin kendisiyle evlenmesini istedi.

As expected, Tom asked Mary to marry him.

Yemek pişirme yeteneğiyle ilgili kendisiyle gurur duyar.

She prides herself on her skill in cooking.

Tom Mary'nin kendisiyle hayvanat bahçesine gitmesini istedi.

Tom asked Mary to go to the zoo with him.

Tom, Meryem'i kendisiyle dans etmeye ikna edemedi.

Tom couldn't convince Mary to go to the dance with him.

Tom'un şapkayı önüne koyup kendisiyle yüzleşmesi lazım.

Tom needs to take a long, hard look at himself.

Tom Mary'nin kendisiyle çıkıp çıkmayacağını merak ediyordu.

Tom was wondering if Mary would go out with him.

O, kendisiyle evlenmesi için onu ikna etti.

She persuaded him to marry her.

Tom kendisiyle çıkması için Mary'yi ikna etti.

Tom persuaded Mary to go on a date with him.

Tom, Mary'nin kendisiyle öğle yemeği yiyeceğini umuyordu.

Tom was hoping Mary would eat lunch with him.

Tom bana kendisiyle ilgili korkunç gerçeği söyledi.

Tom told me the awful truth about himself.

Ki, bir gözlemci onları İmparatorluk Muhafızlarının kendisiyle karşılaştırdı.

that one observer compared them  to the Imperial Guard itself.

Çok suskun biridir ve kendisiyle konuşulmadıkça ağzını açmaz.

He is reticent and he never speaks unless spoken to.

Mary'nin kendisiyle evlenmesini istedi, ve o kabul etti.

He asked her to marry him, and she accepted.

Tom kendisiyle parka gitmesi için Mary'ye ulaşmaya çalıştı.

Tom tried to get Mary to go to the park with him.

Tom'un Mary'yi kendisiyle Boston'a gitmeye ikna edebileceğine eminim.

I'm sure Tom will be able to persuade Mary to go to Boston with him.

Tom Mary'nin kendisiyle evlenmesini istedi ama o reddetti.

Tom asked Mary to marry him, but she refused.

Tom Mary'yi kendisiyle yüzmeye gitmesi için ikna etti.

Tom persuaded Mary to go swimming with him.

Mary kendisiyle aynı görüşte olduğu için Tom memnundu.

Tom was glad that Mary agreed with him.

Tom birisi kendisiyle aynı görüşte olduğu için memnundu.

Tom was glad that someone agreed with him.

Tom Mary'nin kendisiyle birlikte konsere gideceğini gerçekten umuyordu.

Tom really hoped that Mary would go to the concert with him.

Tom kendisiyle dansa gitmesi için Mary'yi ikna etti.

Tom persuaded Mary to go to the dance with him.

Tom, Meryem'i kendisiyle Fransızca çalışması için ikna etti.

Tom persuaded Mary to study French with him.

Tom, Meryem'i kendisiyle Boston'a geri dönmeye ikna etti.

Tom persuaded Mary to go back to Boston with him.

Tom'un Mary'nin kendisiyle birlikte Boston'a gitmesini isteyeceğini düşündüm.

- I thought Tom would ask Mary to go with him to Boston.
- I thought that Tom would ask Mary to go with him to Boston.

Tom Mary'yi kendisiyle partiye gitmesi için ikna etti.

Tom persuaded Mary to go to the party with him.

Tom'un eski eşlerinin neredeyse hepsi kendisiyle hâlâ konuşuyor.

Almost all of Tom's ex-wives still talk to him.

Tom Mary'yi kendisiyle dansa gitmeye ikna etmeye çalışacak.

Tom will try to persuade Mary to go to the dance with him.

Tom Mary'yi Avustralya'ya kendisiyle beraber gitmeye ikna etti.

Tom convinced Mary to go to Australia with him.

Tom'un, kendisiyle konuşulduğunda başka bir tarafa bakma huyu vardı.

Tom had a propensity for looking the other way when spoken to.

Fadil, Layla'ya kendi evini bırakmasını ve kendisiyle yaşamasını söyledi.

Fadil told Layla that she should leave her house and live with him.

Tom kendisiyle akşam yemeği yemesi için Mary'nin dışarı çıkmasını istedi.

Tom asked Mary to go out to have dinner with him.

Tom pazartesi günü bizden iki kişinin kendisiyle Boston'a gitmemizi istiyor.

Tom wants two of us to go to Boston with him on Monday.

O, onun kendisiyle evlenmesini istedi ve o onun teklifini kabul etti.

He asked her to marry him and she accepted his proposal.

Bir profesyonele göre, bugünkü oyunda kendisiyle ilgili garip bir açıklama yaptı.

For a professional, he gave a poor account of himself in today's game.

- Tom, Meryem'in yanında olmasını arzuladı.
- Tom Mary'nin kendisiyle birlikte olmasını diledi.

Tom wished Mary was with him.

Tom Mary'nin kendisiyle birlikte birkaç sanat müzesini ziyaret etmeyi düşüneceğini umuyordu.

Tom hoped that Mary would consider visiting a few art museums with him.

- Tom yalanlanmayı sevmiyor.
- Tom kendisine karşı gelinmesinden hoşlanmaz.
- Tom kendisiyle zıtlaşılmasından hoşlanmaz.

Tom doesn't like to be contradicted.

Etti ve kocanın numarasının kendisiyle iletişim kurmasını istedi ve yeni bir sözleşme imzalamak için benzer

spouses and asked for the husband's number to communicate with him and presented as a reconciliation initiative to conclude

- Tom çelişkili olmaya katlanamaz.
- Tom kendisine karşı gelinmesine tahammül edemiyor.
- Tom'un kendisiyle ters düşülmesine tahammülü yok.

Tom can't stand being contradicted.

- Tom onunla kiliseye gitmem için benimle konuştu.
- Tom beni onunla kiliseye gitmeye ikna etti.
- Tom beni kendisiyle kiliseye gitmeye ikna etti.
- Tom beni kiliseye onunla gitmeye ikna etti.

Tom talked me into going to church with him.