Translation of "Dağa" in English

Dağa tırmanırım.

I climb mountains.

Dağa tırmanabileceğini düşünüyordu.

He thought that he could climb the mountain.

Ben dağa giderim.

I go to the mountain.

Dik dağa tırmandık.

We climbed up the steep mountain.

Bu dağa tırmanamam.

I cannot climb this mountain.

Teleferikle dağa çıktık.

We went up the mountain by cable car.

Dağa tırmanmaya çalıştım.

I tried climbing the mountain.

Dağa tırmanmak istiyorum.

I want to climb the mountain.

Dağa tırmanmayı severiz.

We love to climb mountains.

Carlos dağa tırmandı.

Carlos climbed the mountain.

O dağa bakın.

Look at that mountain.

- O dağa tırmanmayı planlıyoruz.
- Bu dağa tırmanmayı planlıyoruz.

We plan to climb that mountain.

- Şu yüksek dağa bak.
- Bu yüksek dağa bak.

- Look at this high mountain.
- Look at this high mountain!

- Kaymak için dağa gittik.
- Kayak yapmak için dağa gittik.

We went to the mountain to ski.

- Biz şu dağa tırmanmak istiyoruz.
- Şu dağa tırmanmak istiyoruz.

We'd like to climb that mountain.

Bu dağa tırmanmak tehlikelidir.

It's dangerous to climb this mountain.

Grup dağa çıkmayı başaramadı.

The party did not succeed in climbing the mountain.

Önümüzdeki hafta dağa gidiyoruz.

Next week, we're heading to the mountain.

Bu keçileri dağa götürüyorum.

I'm taking these goats to the mountain.

Bu keçileri dağa götür.

Take these goats to the mountain.

Bu dağa tırmanmak zorundayım.

I have to climb this mountain.

O dağa tırmanması kolaydır.

That mountain is easy to climb.

Geçen yaz dağa tırmandım.

I climbed the mountain last summer.

Bir uçak dağa çarptı.

A plane crashed into a mountain.

Bu dağa tırmanmak istiyorum.

- I want to climb this mountain.
- I want to hike up this mountain.

Dağa tırmanmak istiyor musun?

Do you want to climb the mountain?

Biz dik dağa tırmanıyorduk.

We were climbing up the steep mountain.

Bu dağa tırmanmak zordur.

This mountain is difficult to climb.

O dağa tırmanmak tehlikelidir.

It is dangerous to climb that mountain.

Biz o dağa tırmanacağız.

- We are going to climb that mountain.
- We're going to climb that mountain.

O, dağa tırmanmayı başardı.

He managed to climb the mountain.

Geçen yıl dağa tırmandık.

We climbed the mountain last year.

O yol dağa gidiyor.

That path goes to the mountain.

O dağa tırmanmayı planlıyoruz.

We plan to climb that mountain.

- Karlarla örtülü şu dağa bak.
- Karla kaplı şu dağa bak.

Look at that mountain which is covered with snow.

- O dağa tırmanmak çok kolaydı.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.

Climbing that mountain was a piece of cake.

Aslında biraz dağa tırmanmaya benziyor.

but it's a little bit like climbing up a mountain.

Eğer kar olmasa dağa tırmanabiliriz.

If it were not for the snow, we could climb the mountain.

Biz dağa tırmandık ama zorlukla.

We climbed up the mountain, but with difficulty.

Betty üç kez dağa tırmandı.

Betty has climbed the mountain three times.

O dağa tırmanmak çok eğlenceli.

It's a lot of fun to climb that mountain.

Bu dağa tırmanırsan laboratuara ulaşırsın.

If you climb up this mountain, you'll reach the lab.

O, uzak dağa tırmanmaya çalıştı.

He tried climbing the distant mountain.

O, dağa tırmanmakta başarılı oldu.

He succeeded in climbing the mountain.

Bu dağa tırmandığın doğru mu?

Is it true that you climbed this mountain?

Sonunda o dağa tırmanmayı başardı.

He finally succeeded in climbing that mountain.

Ben bu dağa hiç tırmanmadım.

I've never climbed this mountain.

Biz dağa tırmanırken ip koptu.

The rope broke when we were climbing the mountain.

Biz o dağa tırmanmak istiyoruz.

We want to climb that mountain.

Tom dağa tırmanmaktan zevk alır.

Tom enjoys mountain climbing.

Tom dağa tırmanırken kendini yaraladı.

Tom injured himself mountain climbing.

Bu dağa tırmanmak çok zordur.

Climbing this mountain is very difficult.

Biz bu dağa Tsurugidake diyoruz.

- We call the mountain Tsurugidake.
- We call this mountain Tsurugidake.

Tom genellikle dağa tırmanmaya gider.

Tom often goes mountain climbing.

Tom ve Mary dağa tırmandılar.

Tom and Mary hiked up the mountain.

O, bir gün, o dağa tırmanacak.

She is going to climb that mountain someday.

Onlar bir dağa tırmanamayacak kadar yorgundular.

They were too tired to climb a mountain.

Kışın o dağa tırmanmak aptalca olurdu.

- It would be madness to climb that mountain in winter.
- It would be stupid to climb that mountain in the winter.
- It would be crazy to climb that mountain in the winter.

O, bir dağa nasıl tırmanılacağını bilir.

He knows how to climb a mountain.

Dağ sana gelmiyorsa sen dağa gideceksin.

If the mountain won't come to Mohammed, then Mohammed must go to the mountain.

Kötü bir havada dağa tırmanmak tehlikelidir.

It's dangerous to climb a mountain in bad weather.

Yarın hava güzel olursa dağa tırmanacağız.

- We'll climb the mountain if it is fine tomorrow.
- We'll climb the mountain if it's fine tomorrow.

Böylesine kötü bir havada dağa tırmanmamalısın.

You should not climb the mountain in such bad weather.

Katlanır sandalyelere oturduk ve dağa baktık.

We sat in lawn chairs and stared at the mountain.

O, onunla birlikte dağa tırmanmaya giderdi.

She used to go mountain climbing with him.

Kışın böyle yüksek bir dağa tırmanmamalısın.

You shouldn't climb such a high mountain in the winter.

Tepesi karla kaplı olan dağa bak.

Look at the mountain whose top is covered with snow.

Tom ve Mary yağmurda dağa tırmandı.

Tom and Mary climbed the mountain in the rain.

Dağa tırmanmak sadece birkaç saat sürdü.

It only took a few hours to climb the mountain.

Ailesi her yaz dağa tatile gider.

His family vacations in the mountains every summer.

Tek başına dağa tırmanmanın tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

We think it is very dangerous that you're climbing the mountain alone.

O dağa yalnız tırmanmanın tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

I think it's dangerous to climb that mountain alone.

En son bir dağa ne zaman tırmandın?

When was the last time you climbed a mountain?

Bir dağa tırmanmak nefes kesen bir iştir.

Climbing a mountain is a breathtaking challenge.

Tom bu dağa üç kez tırmandığını söylüyor.

Tom says he's climbed this mountain three times.

Bence fırtınalı bir havada dağa tırmanmak tehlikelidir.

I think it's dangerous to climb a mountain on a day when it's stormy.

- O, dağlara tırmanmayı seviyor.
- Dağa tırmanmayı seviyor.

He loves to climb mountains.

Bir fırtına sırasında bir dağa tırmanmak tehlikelidir.

It's dangerous to climb a mountain during a storm.

Annen muhtemelen sizin dağa tırmanışınıza itiraz edecektir.

Your mother will probably object to your climbing the mountain.

Tom Mary ile birlikte dağa tırmanmaya giderdi.

Tom used to go mountain climbing with Mary.

Hayat çoğu zaman bir dağa tırmanmakla karşılaştırılmıştır.

Life has often been compared to climbing a mountain.

Onlar dağa gittiler fakat hava iyi değildi.

They went to the mountain, but the weather was not good.

Hiç tek başına dağa tırmanmaya gittin mi?

Have you ever gone mountain climbing alone?

Dağa mı yoksa denize mi gideceklerine karar veremediler.

They couldn't decide whether to go to the mountains or the sea.

Ayı yavrusunu kaçırıp arkasına bile bakmadan dağa kaçtı.

He took her cubs, and ran up the mountain without looking back.

Bu şimdiye kadar ilk kez bir dağa tırmanışım.

This is the first time I've ever climbed a mountain.

Şu ana kadar hiç kimse o dağa tırmanmadı.

Nobody has ever climbed that mountain.

Tom; Mary, John ve Alice'le birlikte dağa tırmandı.

Tom climbed the mountain with Mary, John and Alice.

O dağa tırmanmak için iyi ekipmana ihtiyacın var.

You need good equipment to climb that mountain.

Bu dağa ilk kez tırmandım. Manzara gerçekten harika.

This is the first time I've climbed this mountain. The sight is really awesome.

Kışın öyle yüksek bir dağa tırmanmasaydın iyi olurdu.

It would be better if you didn't climb such a high mountain in the winter.

John o bir öğrenci iken sıklıkla dağa tırmanmaya giderdi.

John would often go mountain climbing when he was a student.

O benim dağa tek başıma tırmanmamın imkansız olduğunu düşünüyor.

He thinks it impossible for me to climb the mountain alone.