Translation of "Düşmanları" in English

0.004 sec.

Examples of using "Düşmanları" in a sentence and their english translations:

Amerika'nın düşmanları var.

America has enemies.

Düşmanları olduğumu düşündüler.

They thought I was their enemy.

Düşmanları ise siyahi insanlar.

And the enemy are communities of color.

Onun kesinlikle düşmanları yoktur.

- She has absolutely no enemies.
- He has absolutely no enemies.

Paranoyakların bile düşmanları vardır.

Even paranoids have enemies.

Tom'un düşmanları olduğunu sanmıyorum.

- I don't think Tom has any enemies.
- I don't think that Tom has any enemies.

Tom'un düşmanları olduğundan şüpheliyim.

- I doubt that Tom has any enemies.
- I doubt Tom has any enemies.

Harici düşmanları yenmek yetmez, dahili düşmanları da imha etmek lazımdır.

It is not enough to defeat our external enemies, it is also necessary to exterminate our internal enemies.

Özgürlük düşmanları için özgürlük yoktur.

No liberty for the enemies of liberty.

Twitter İslâm'ın en büyük düşmanları arasındadır.

Twitter is among the biggest enemies of Islam.

Düşmanların düşmanları her zaman müttefik değillerdir.

Enemies of enemies aren't always allies.

Onun çok sayıda siyasi düşmanları vardı.

He had many political enemies.

Tom'un düşmanları olduğunu hayal bile edemiyorum.

I can't imagine Tom had any enemies.

Köylüler yabancıyı düşmanları olarak göz önüne aldı.

The villagers regarded the stranger as their enemy.

- Onun kesinlikle düşmanları yoktur.
- Kesinlikle hiç düşmanı yok.

He has absolutely no enemies.

Eski kabileler gergedan boynuzu takmanın düşmanları uzak tuttuğuna inanırdı.

Ancient tribes people believed that wearing rhino horn warded off enemies.

Düşmanları kısmen Berthier'in esinlenmesiyle kendi ordu genelkurmaylarını yeniden biçimlendirmişlerdi. misal.

enemies had reformed their own army general  staffs, partly inspired by Berthier’s example.

Ancak Anglo-Saksonlar ve Franklar dahil düşmanları gururlu savaşçı kültürlere

But their enemies, including Anglo-Saxons and Franks, themselves belonged to proud warrior

Mükemmel bir adam: düşmanları yok ve arkadaşlarından hiçbiri onu sevmez.

An excellent man: he has no enemies, and none of his friends like him.

Tom'un düşmanları bile onun adil bir adam olduğunu kabul ettiler.

- Even Tom's enemies admit he's a just man.
- Even Tom's enemies admit that he's a just man.

İlerleme güzel bir kelimedir. Ama onun itici gücü değişikliktir ve değişikliğin kendi düşmanları vardır.

Progress is a lovely word. But its driving force is change, and change has its enemies.