Translation of "Buluşma" in English

0.004 sec.

Examples of using "Buluşma" in a sentence and their english translations:

Buluşma başlayacak.

The meeting will commence.

Yüzlerce buluşma gerçekleştirdim.

I have had hundreds of encounters.

Buluşma salıya ayarlandı.

The meeting was arranged for Tuesday.

Buluşma noktasına yaklaşıyoruz.

We're approaching the rendezvous point.

Buluşma tarihini ileri aldık.

We advanced the date of the meeting.

Bu onunla yaptığım ikinci buluşma.

This is the second time that I have met him.

Tom bir buluşma düzenlemek istiyor.

Tom wants to set up a meeting.

Tom bir buluşma için giyiniyor.

Tom is dressed for a date.

Leyla, çocuklarıyla bir buluşma düzenledi.

Layla organized a get-together with her kids.

Tom buluşma zamanını günlüğüne not etti.

Tom jotted down the meeting time in his diary.

Tom ve Mary lobide buluşma ayarladılar.

Tom and Mary arranged to meet in the lobby.

Bir dahaki sefere bir buluşma yeri kararlaştıracağız.

Next time we'll agree on a meeting place.

Ortak paydada buluşma ve desteğimizi gösterme zamanı.

It's time to come together around common values and show our support.

Fadıl, Leyla'nın gizli buluşma hayatı hakkında bilgi edindi.

Fadil found out about Layla's secret dating life.

Sami çevrimiçi bir buluşma hizmeti aracılığıyla Leyla ile tanıştı.

Sami met Layla through an online dating service.

Ama o kadar güzel bir buluşma ve karşılaşma oldu ki

but it was such a nice meeting and encounter

Sami ve Leyla şerit tipi bir alışveriş merkezinde buluşma ayarladılar.

Sami and Layla arranged to meet at a strip mall.

- Nerede buluşacağımıza karar verelim.
- Buluşma yerimizi kararlaştıralım.
- Buluşacağımız yeri belirleyelim.

Let's decide where we should meet.

Tom Mary ile amacına ulaşamadı; ondan buluşma talep ettiğinde o onu reddetti.

Tom couldn't make the grade with Mary; she refused him when he asked her for a date.

- Paris'te onunla buluşma şansım vardı.
- Paris'te onunla tanışma şansım oldu.
- Paris'te onunla tanışma fırsatım oldu.

I had a chance to meet him in Paris.

- Tom'un Boston'da Mary ile buluşma fırsatı vardı.
- Tom Mary ile Boston'da buluşmak için bir şans yakaladı.

Tom had a chance to meet Mary in Boston.