Translation of "üzerinde" in Arabic

0.019 sec.

Examples of using "üzerinde" in a sentence and their arabic translations:

Bunun üzerinde çalışmalıyız.

يجب ببساطة أن نعمل على ذلك.

Elleriniz dizlerinizin üzerinde.

وأيديكم في حضنكم.

O kanepenin üzerinde.

إنها على الأريكة.

Anahtar masanın üzerinde.

المفتاح علي الطاولة.

Anahtarların üzerinde mi?

هل تحمل مفاتيحك؟

- Yağ, su üzerinde yüzer.
- Petrol su üzerinde yüzer.

يطفو الزيت فوق الماء.

Atın üzerinde dik duramadım,

لم أستطع أن أثبت نفسي مستقيمة على السرج.

Yani kendi ölümümüz üzerinde

إذن، أليس من الطبيعي

üzerinde yuvarlandığın serin şeyde,

الأشياء الباردة التي كنت تتدحرج عليها،

Test etme üzerinde çalışıyoruz,

وجرعات مختلفة وخطوط زمنية مختلفة،

Bakın, üzerinde sarmaşıklar var.

‫انظر، نما عليه نبات متسلّق.‬

Gözlerimizin üzerinde yer alan

يعتمد ذلك في الغالب على القشرة الأمام جبهية،

Tüm o hareketler üzerinde

وبدأت أعمال القمع تصيب

Gövdesini göbeği üzerinde çevirebilmişti.

واستطاعت أن تثني جسدها على بطنها

Ateşin üzerinde yaşadığına inanırlardı

اعتقدوا أنك تعيش على النار

Sabit üzerinde durmuyor yani

لا يبقى على الأرض

Geçmiş hatalarının üzerinde durma!

لا تتذكر دائما أخطاء ماضيك.

Uçağımız bulutların üzerinde uçuyordu.

كانت طائرتنا تحلق فوق السحب.

Onlar fiyat üzerinde anlaştılar.

- إتّفقوا على سعرٍ مُعيّن.
- إتفقوا على سعر.
- إتفقوا على سعرٍ ما.

O altmışın üzerinde olmalı.

- لا شكّ أن عمره يتجاوز الستين.
- لا شكّ أنه قد تجاوز الستين.

O tam senin üzerinde.

إنه فوقك تماما.

Kedi masanın üzerinde uyuyor.

القط ينام على الطاولة.

Kadın hakları üzerinde çalışıyoruz.

نحن نعمل من أجل حقوق المرأة.

Sami'nin üzerinde uyuşturucu vardı.

كان سامي يحمل مخدّرات معه.

- Masanın üzerinde bir çiçek görüyorum.
- Çalışma masasının üzerinde bir çiçek görüyorum.

أرى زهرة على المكتب.

İşte bu, üzerinde çalıştığım şey.

وهذا اذا ما ادرسه.

Bu örneklerden bazıları üzerinde konuşalım.

إذن حدثنا عن بعض الأمثلة.

üzerinde çalıştığım zararlı risklerden değil,

وليس بخوض ذاك النوع من المخاطر السلبية التي درستها،

Asıl sihir kağıt üzerinde olmuyor.

كان أن السحر الحقيقي لا يُنجزُ على ورقة،

...onlara avları üzerinde avantaj sağlar.

‫تعطيها أفضلية على فرائسها.‬

40.000'in üzerinde Karayip flamingosu.

‫أكثر من 40 ألف نحام كاريبي.‬

En çok üzerinde çalıştığı şey,

قالت إن ما عملت عليه أغلب الوقت

Sererim böyle altınları yatardım üzerinde

أضعها على الذهب

Üzerinde sürekli restore çalışması yapıldı

تم عمل ترميم مستمر عليه

Ben üzerinde kan almak istemiyoruz

رأسي ، ثم يمكن أن يستمر قطع الرأس ".

Sıranın üzerinde bir elma var.

هناك تفاحة واحدة على المكتب.

O bir şey üzerinde yoğunlaştı.

ركّزت على شيء واحد.

Masanın üzerinde bir portakal var

هناك برتقالة على الطاولة.

- O masada.
- O masanın üzerinde.

إنها علي الطاولة.

Yapacağın şey üzerinde dikkatli düşün.

فكّر جيّدا بما ستفعل.

Sami hastalar üzerinde işlem yapamadı.

لم يكن سامي قادرا على إجراء عمليّات جراحيّة على المرضى.

Sami hastalar üzerinde işlemler yapardı.

كان سامي يجري عمليّات على المرضى.

42 milyar doların üzerinde para harcanıyor.

لعلاج مشكلة الصحة النفسيّة هذه.

Bu pozitif görüntü üzerinde çalışmak yerine,

التي يحافظ عليها الناس بشدة

Bu konu üzerinde 90 dakika harcamıştık

أمضينا في ذلك الوقت 90 دقيقة بخصوص هذه المسألة،

Bunu yapabilecek bir kamera üzerinde çalışıyordum.

عملت على كاميرا بمقدورها فعل هذا...

Şu anda İsviçre Alpleri'nin üzerinde uçuyorum.

‫أطير حالياً فوق جبال الألب السويسرية.‬

Kağıt üzerinde daha iyiydim tabii ki:

على الورق، بالطيع، أنا بحالة جيدة:

Hem beyin hem de vücudunuz üzerinde.

لجسمِك ودماغِك على السّواء.

Ay'ın kökeni üzerinde çalışmaya başladığım zaman,

حين بدأت العمل في البحث عن أصل القمر،

Ve Yuri, Moskova üzerinde aşağı bakıyor

و (يوري) يتأمّل في (موسكو)

Erkek doğum kontrolü üzerinde çalışan araştırmacılar

الباحثون الذين يعملون على وسائل منع الحمل الذكورية

Fakat günümüzde yolları üzerinde engeller var.

‫لكن اليوم، طريقها مسدود.‬

Birden fillerin göç yolu üzerinde bitiverdi.

‫ظهرت هذه البلدة في طريق هجرة الفيلة.‬

Bu problem üzerinde çalıştığımızı bilen yoktu

لم يكن أحد يعلم بأننا نعمل على حل هذه المشكلة

üzerinde anlaşmadığımız pek bir şey yoktu.

لم يكن هناك الكثير الذي لا نتفق عليه.

Venedik, İtalya Sular üzerinde yükselen şehir

مدينة البندقية، إيطاليا، المدينة العائمة

Bu kediler hep halının üzerinde uyur.

هذه القطط تنام دائما على البساط.

Bahçıvan çimlerin üzerinde yürümemize izin vermedi.

لم يسمح لنا البستاني بالمشي على العشب.

Bir asteroid, Rusya'daki Çelyabinsk üzerinde patladı.

انفجر كويكب فوق تشيليابينسك في روسيا.

O kırmızı kazak üzerinde iyi görünüyor.

يبدو المعطف الأحمر جميلاً عليك.

Onların kürkleri üzerinde yüzlerce kene vardı.

لقد كان هناك مئات من القِرْدان في فروِهِ .

Dört cerrah Leyla'nın yaraları üzerinde çalıştı.

تكفّل أربعة جرّاحين بمعالجة جروح ليلى.

Tom kitara çalarken çimenlerin üzerinde oturdu.

جلس توم على العشب أثناء عزفه للقيثارة.

Bunun üzerinde çok uzun bir süre düşündüm.

حسنًا، لقد فكرت لوقت طويل بهذا الأمر.

Iyi şans için şişe açacağı üzerinde kullanıldı.

على فتاحة زجاجات حظ سعيد.

"Kağıt üzerinde bizim eş-lider olduğumuz yazıyor,

"نحن متساوون على الورق كقادة،

Bir halat üzerinde dengenizi sağlayıp karşıya geçiyorsunuz.

‫هذا عندما توازن نفسك فوق حبل وتزحف عليه.‬

Şu anda muhteşem İsviçre Alpleri'nin üzerinde uçuyorum!

‫أطير حالياً فوق جبال "الألب"‬ ‫السويسرية الخلابة!‬

Ama kesinlikle şu köşenin üzerinde daire çiziyorlar.

‫ولكنها بالتأكيد تحلق‬ ‫فوق تلك البقعة هناك،‬

Ama kesinlikle şuradaki köşenin üzerinde daire çiziyorlar.

‫ولكنها بالتأكيد تحلق‬ ‫فوق تلك البقعة هناك،‬

Creative Europe programı 300.000'in üzerinde sanatçıya

سيقدّم برنامج أوروبا للإبداع 2.4 مليار دولار

Tamam, bunun üzerinde oyalanmak istemiyorum. Karşıya geçmeliyim.

‫لا أريد أن أتعلق بهذا. ‬ ‫أحتاج إلى العبور للجهة الأخرى.‬

Belli bir fikir üzerinde bağımsız olarak çalışıyorum.

بطريقة تخلص الهواء من ثاني أكسيد الكربون.

Ama üzerinde çalışması gerçekten çok heyecan verici.

لكنه وقت مثير للعمل عليها.

Bu benim yılllardır üzerinde çalıştığım bir konu.

إنه شيء قد درسته لعدة سنوات حتى الآن.

Öğretmenin öğrenciler üzerinde büyük bir etkisi var.

للمدرس تأثير كبير على تلاميذه.

Genç görünüyor ama aslında kendisi kırkın üzerinde.

يبدو صغيراً، ولكن في الواقع هو فوقَ الأربعين.

Ben bir deneme üzerinde çalışmak zorunda kaldım.

كان علي أن أكتب إنشاءا.

Bir ağacın üzerinde uçan bir kuş gördüm.

رأيتُ طائراً يُحلّقُ فوقَ شجرةٍ.

O kişi, kedimin ağaç üzerinde yaşadığını düşünüyor.

ذاك الشخص يظن أن قطي يعيش على الشجرة.

Gölün üzerinde ince bir buz tabakası vardı.

كانت هناك طبقة رقيقة من الجليد على سطح البحيرة.

Tom çoğunlukla hız limitinin biraz üzerinde sürer.

- غالباَ مايقود توم سيارته أسرع قليلا من الحد المسموح به
- غالباَ ما يتجاوز توم حد السرعة بقيادته بشكل طفيف

Günümüzde kariyer tavsiyeleri yanlış şey üzerinde yoğunlaşıyor.

أن نصيحة الوظائف -اليوم- ترتكز على الشيء الخاطئ.

Duygusal sağlığımız üzerinde çok büyük bir etki yapar.

يكون لها تأثير عميق جدا على موقعنا العاطفي.

Davranış üzerinde çok sınırlı etkisi olduğu gerçeği dışında

باستثناء الحقيقة التي يظهرها العلم

Ve alnımın üzerinde yumurta büyüklüğünde şişliği fark ettik.

لنرى انتفاخاً بحجم البيضة يبرز من جبهتي.

Geri kalan zamanda tek bir soru üzerinde durduk:

وقد أمضينا بقية الساعة نناقش سؤالًا واحدًا:

Yusufçuk avını gördüğünde avının üzerinde ilgi merkezini eğitir

عندما يرى اليعسوب فريسته فاِنه يدرب مرمى بصره عليها

Evlerin üzerinde asılı duran gümüş bir disk görmüştük.

رأينا قرصًا فضيًّا عاديًّا يُحلّق فوق المنازل.

Ayrıca tahminen üzerinde yaşamın hiç başlamayacağı gezegenler var.

والمفترض أن تكون هناك عوالم لا يمكن أن تبدأ عليها الحياة.

Her bir dişi 100'ün üzerinde yavru doğurabilir.

‫يمكن لكل أنثى إنجاب أكثر من 100 جرو.‬

Göbek bağı üzerinde steril olmayan bir klemp var.

ومشبك غير معقم على حبله السري.

Demek ki deprem fay hattı üzerinde neden oluyormuş?

أي لماذا كان الزلزال على خط الصدع؟

Tıpkı bir erkek gibi atın üzerinde savaş veriyor

يحارب على الحصان مثل الرجل

Ve bu konu üzerinde çok fazla yorum aldık

وقد حصلنا على الكثير من التعليقات حول هذا الموضوع

Yerde orduyla Nikoplis'te buluşana kadar Tuna üzerinde ilerleyeceklerdi.

حتى التقوا بالجيش في نيكوبوليس.

, insan yaşamı üzerinde Antarktika'daki karların erimesinden daha az

تأثيراً على حياة البشر من تأثير ذوبان ثلوج القطب الجنوبي. الا

Sarı sandalyenin üzerinde uyuyan bir siyah kedi var.

هناك قط أسود نائم على الكرسي الأصفر.