Translation of "Tendrás" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Tendrás" in a sentence and their turkish translations:

Tendrás que aceptarlo.

Bununla yüzleşmek zorunda kalacaksın.

Tendrás que empezar.

Başlaman gerekecek.

Tendrás que pagar.

Ödemek zorunda kalacaksın.

- Si quieres guerra, tendrás guerra.
- Si quieres guerra, la tendrás.

Eğer savaş istiyorsanız, savaş alırsınız.

- Ya no tendrás más problemas.
- No tendrás ningún problema más.

Artık sorunların olmayacak.

Tendrás que trabajar mucho.

Çok çalışmak zorunda kalacaksın.

Tendrás que estudiar mucho.

Çok ders çalışmak zorunda kalacaksın.

No tendrás ningún problema.

Hiçbir sorunun olmayacak.

Algún día tendrás éxito.

Bir gün başaracaksın.

Mañana tendrás que madrugar.

Yarın sabah erken kalkmak zorunda kalacaksın.

Creo que tendrás éxito.

Senin başaracağına inanıyorum.

- Tendrás que esperar y ver.
- Tendrás que esperar a ver qué pasa.

Beklemek ve görmek zorunda kalacaksın.

Tendrás hemorragia por unas horas.

Senin birkaç saat kanaman olacak.

Aprende diligentemente y tendrás éxito.

Gayretle öğren ve başarılı olacaksın.

Tendrás que esperar y ver.

- Beklemek ve görmek zorunda kalacaksınız.
- Beklemeniz ve görmeniz gerekecek.

Si quieres guerra, tendrás guerra.

Savaş istiyorsan, savaşacaksın.

No tendrás una segunda oportunidad.

İkinci bir şansın olmayacak.

Tendrás que confiar en mí.

Bana güvenmen gerekecek.

Hazme saber si tendrás tiempo.

Zamanın olursa, haberim olsun.

Tendrás mucho calor en Brasil.

Brezilya'da çok sıcaklayacaksın.

- Sé que tendrás un millón de preguntas.
- Estoy seguro de que tendrás muchas dudas.

Bir milyon sorunuz olduğunu biliyorum.

¿Cuántos años tendrás el próximo año?

Gelecek yıl kaç yaşında olacaksın.

No tendrás ningún problema con esto.

Bununla ilgili sorunun olmayacak.

Da lo mejor, y tendrás éxito.

Elinden geleni yap ve başarılı ol.

Tendrás que hacerlo, te guste o no.

Hoşlansan da hoşlanmasan da onu yapmak zorunda kalacaksın.

- ¿Cuánto tendrás que esperar?
- ¿Cuánto debes esperar?

Ne kadar beklemen gerekecek?

Si quieres mi ayuda, tendrás que pedírmela.

Yardımımı istiyorsanız onu talep etmeniz gerekecek.

He oído que tendrás una reunión hoy.

Bugün bir toplantın varmış.

Tendrás que conseguir uno por tu cuenta.

Kendine ait birini almak zorundasın.

No tendrás la misma suerte otra vez.

Aynı şansa tekrar sahip olmazsın.

La semana que viene tendrás más tiempo.

Gelecek hafta daha fazla zamanın olacak.

Quedate tranquilo. Mañana mismo tendrás tu recompensa.

Sakin ol. Yarın ödülünü alacaksın.

¿Cuántos años tendrás el año que viene?

Gelecek yıl kaç yaşında olacaksın.

Me temo que tendrás que hacer eso.

- Onu yapmak zorunda kalmandan korkuyorum.
- Korkarım ki onu yapmak zorunda kalacaksın.

- Si repruebas este examen tendrás que repetir la materia.
- Si suspendes este examen, tendrás que repetir curso.

Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

¿No tendrás una aguja y algo de hilo?

Bir iğne ve biraz ipliğin yok mu?

Conduce con más cuidado o tendrás un accidente.

Daha dikkatli sür yoksa kaza yapacaksın.

Incluso si pierdes la partida, tendrás otra oportunidad.

Oyunu kaybetsen bile, bir şansın daha olacak.

No tendrás la misma suerte una segunda vez.

Bir dahaki sefere aynı şansın olmayacak.

Si no haces más ejercicio, tendrás mala salud.

Eğer daha fazla egzersiz yapmazsan, sağlıksız olacaksın.

- Tendrás mi respuesta mañana.
- Mañana tendrá mi respuesta.

Yarın cevabımı alacaksın.

Tendrás que ir a Inglaterra el próximo año.

Seneye İngiltere'ye gitmen gerekecek.

Tendrás que estudiar más de ahora en adelante.

Şu andan itibaren daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.

Me temo que tú tendrás que trabajar horas extra.

Korkarım ki fazla çalışmak zorundasın.

Si querés libertad, tendrás que enfrentar a tus padres.

Eğer özgürlük istiyorsan, ebeveynlerinle yüzleşmek zorunda kalacaksın.

¿Tendrás esta composición escrita para el mediodía mañana, o no?

Bu kompozisyonu yarın öğleye kadar yazdıracaksın, değil mi?

Tendrás que echar una carrera si quieres coger el tren.

Eğer trene yetişmek istiyorsan derhal hareket etmelisin.

Gasta tu tiempo con sabiduría y siempre tendrás suficiente de él.

Zamanınızı akıllıca harcayın ve her zaman yeterli zamana sahip olursunuz.

Tendrás que modificar la altura de la mesa para que quepa.

Onu uygun hale getirmek için tablonun yüksekliğini değiştirmek zorunda kalacaksın.

De ahora en adelante, tendrás que cuidarte por tu propia cuenta.

Şu andan itibaren, kendinle ilgilenmek zorunda olacaksın.

Me temo que tendrás que aprender a vivir con el dolor.

Korkarım acıyla yaşamayı öğrenmen gerekecek.

Si debes terminar el trabajo antes de junio, tendrás que trabajar mejor.

İşi hazirandan önce bitirmek istiyorsan çok daha iyi çalışmak zorunda kalacaksın.

Como cometiste un error en tu proyecto, tendrás que empezar desde cero.

Projende hata yaptığından sıfırdan başlamak zorundasın.

Si quieres más detalles que eso, tendrás que preguntarle a mi jefe.

Ondan daha fazla ayrıntı istiyorsan, patronuma sormak zorundasın.

Si quieres más detalles sobre eso, tendrás que preguntar a mi jefe.

Bu konuda daha fazla ayrıntı istiyorsanız, patronuma sormanız gerekecek.

Tendrás que ir a Boston la próxima semana para ver a Tom.

Gelecek hafta Tom'la buluşmak için Boston'a gitmek zorunda kalacaksın.

Dona tu dinero a los pobres y tendrás tesoro en el cielo.

Paranı fakirlere bağışla ve cennette hazinen olacak.

Si consigues conocer tu propio mundo, no tendrás que temer a nada.

Kendi dünyanızı tanıyorsanız, hiçbir şeyden korkmanıza gerek kalmayacaktır.

Si tú no haces la pregunta cierta, no tendrás la respuesta cierta.

Doğru soruyu sormazsan doğru yanıtı alamazsın.

Enrédate con el ciempiés del bosque de Asia y tendrás un mal día.

Asya orman kırkayağına bulaşırsanız doğduğunuza pişman olursunuz.

¿Tendrás un rato corto este fin de semana para ayudarme con mi francés?

Bana Fransızcamda yardım etmek için bu hafta sonu biraz zamanın olacak mı?

No puedes ayudar a Tom mañana porque tendrás que trabajar todo el día.

Bütün gün çalışmak zorunda olduğun için yarın Tom'a yardım edemezsin.

- Tendrás que hacerlo, te guste o no.
- Tienes que hacerlo, te guste o no.

Hoşuna gitse de gitmese de onu yapmak zorunda kalacaksın.

- ¿Tendrás una fiesta de Navidad en casa?
- ¿Harás una fiesta de Navidad en casa?

Evde bir Noel partisi verecek misin?

Cuanto más tiempo pases hablando sobre lo que hay que hacer, menos tiempo tendrás para hacerlo.

Yaptığın hakkında konuşarak ne kadar çok zaman harcarsan, onu o kadar az zamanda yapmak zorunda kalırsın.

- ¿Cuánto tiempo tendrás que estar en Boston?
- ¿Cuánto tiempo se va a tener que quedar en Boston?

Boston'da ne kadar kalman gerekecek?

- ¿Tienes tiempo libre mañana a esta misma hora?
- ¿Tienes algo que hacer mañana a esta hora?
- ¿Tendrás desocupada tu agenda mañana a esta misma hora?

Yarın bu zamanda ne yapıyor olacaksın?