Translation of "Llegue" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "Llegue" in a sentence and their turkish translations:

- Apenas llegue, avíseme.
- En cuanto llegue, avíseme.
- En cuanto llegue, avísame.
- En cuanto llegue, avísenme.
- En cuanto llegue, avisadme.

O gelir gelmez bana bildirin.

Pregúntaselo cuando llegue.

O geldiğinde ona onun hakkında sor.

Escríbame cuando llegue.

Vardığında bana yaz.

En cuanto llegue, partiremos.

O gelir gelmez, ayrılacağız.

Avísame apenas él llegue.

O döner dönmez bana bildir.

Iremos apenas él llegue.

O gelir gelmez, ayrılacağız.

No sé cuando llegue.

O kızın ne zaman ulaştığını bilmiyorum.

Te escribiré en cuanto llegue.

Oraya varır varmaz sana yazacağım.

Empezaremos el partido cuando llegue.

O geldiğinde, maça başlayacağız.

Me iré cuando John llegue.

Ben John geldiğinde çıkacağım.

Comeré cuando llegue a casa.

Eve gidince öğle yemeği yiyeceğim.

Es probable que llegue pronto.

O, muhtemelen yakında gelecektir.

Vámonos en cuanto llegue John.

John gelir gelmez gidelim.

Estoy deseando que llegue mañana.

Yarını dört gözle bekliyorum.

Así que llegue le avisaré.

Oraya varır varmaz seni bilgilendireceğim.

- Te llamaré tan pronto llegue al aeropuerto.
- Os llamaré en cuanto llegue al aeropuerto.

Havaalanına varır varmaz sana telefon edeceğim.

Se llegue a dominar cualquier idioma.

gerekenden çok daha az bir süre.

Te llamaré cuando llegue a casa.

Eve vardığımda seni arayacağım.

Dale este recado apenas él llegue.

O gelir gelmez bu mesajı ona ver.

Le daré tu mensaje cuando llegue.

Geldiğinde mesajınızı ona ileteceğim.

Estoy deseando que llegue mi cumpleaños.

Doğum günüme can atıyorum.

Despiertame cuando Tom llegue a casa.

Tom eve geldiğinde beni uyandır.

Tan pronto como llegue ella, comenzaremos.

O gelir gelmez, başlayacağız.

- Llega a tiempo.
- Llegue a tiempo.

Zamanında gelin.

Lo haré cuando llegue mi turno.

Sıram geldiğinde yapacağım.

Llamaré en cuanto llegue al aeropuerto.

Havaalanına varır varmaz arayacağım.

Estoy deseando que llegue la Navidad.

Noel için sabırsızlanıyorum.

Me molesta que llegue siempre tarde.

Onun her zaman geç kalması beni rahatsız eder.

No empezaremos hasta que Tom llegue.

Tom gelene kadar başlamayacağız.

La reunión habrá terminado cuando llegue.

Toplantı vardığında bitmiş olacak.

Dile que no llegue tarde al colegio.

Ona okula geç kalmamasını söyle.

Te llamaré en cuanto llegue a casa.

Eve varır varmaz seni arayacağım.

Hablemos de esto cuando llegue a casa.

Eve vardığımda bunun hakkında konuşalım.

No quiero estar aquí cuando Tom llegue.

Tom buraya geldiğinde burada olmak istemiyorum.

Estaré allí, aunque puede que llegue tarde.

Geç kalabilme ihtimalime rağmen orada olacağım.

No puedes estar aquí cuando llegue Tom.

Tom geldiği zaman burada bulunamazsın.

Tan pronto como llegue se lo diré.

O gelir gelmez ona söylerim.

Dudo que Tom llegue aquí a tiempo.

Tom'un buraya zamanında geleceğinden şüpheliyim.

Espero que Tom llegue aquí a tiempo.

İnşallah Tom buraya zamanında gelir.

Tom comerá en cuanto llegue a casa.

Tom eve gelir gelmez yemek yiyecektir.

Espero que llegue un coche con batería solar.

Ben güneş pilli bir araba için umut ediyorum.

Espera hasta que tu padre llegue a casa.

Baban eve gelinceye kadar bekle.

Tomás comerá tan pronto como llegue a casa.

Tom eve gider gitmez yemek yiyecek.

Vamos a esperar hasta que Tomás llegue aquí.

Tom buraya gelinceye kadar bekleyeceğiz.

Tengo que estar listo para cuando Tom llegue.

Tom geldiğinde hazır olmalıyım.

Te voy a llamar apenas llegue a Chicago.

Şikago'ya varır varmaz seni arayacağım.

- Lo espero con ganas.
- Estoy deseando que llegue.

- Ben onun için sabırsızlanıyorum.
- Ben ona can atıyorum.
- Ben onu dört gözle bekliyorum.

No comenzaremos la reunión hasta que llegue Tomás.

Tom gelinceye kadar mitinge başlamayacağız.

Está la posibilidad de que Tom llegue tarde.

Tom'un geç kalma olasılığı var.

Puede que llegue un par de minutos tarde.

Birkaç dakika gecikebilirim.

Avisame cuando llegue el cuerpo a la funeraria.

Ceset cenaze evine geldiğinde bana söyle.

Así que quieren que llegue allí vía escalada libre.

Demek aşağıya serbest inişle ulaşmamı istiyorsunuz?

Y si todo va bien, conforme llegue la gente,

Umarım, insanlar geldikçe

- Comencemos apenas él venga.
- Comencemos en cuanto él llegue.

O gelir gelmez başlayalım.

¿A qué hora piensas que Tom llegue a casa?

Tom'un saat kaçta eve varacağını düşünüyorsun?

No podemos abrir este sobre hasta que llegue Tom.

Tom buraya gelinceye kadar biz zarfı açamayız.

No quieres que llegue tarde a la escuela, ¿verdad?

Okula geç kalmamı istemiyorsun, değil mi?

¿Puedes entretener a Tom hasta que yo llegue allí?

Ben oraya gelinceye kadar Tom'u oyalayabilir misin?

No te olvides de avisarme cuando llegue el momento.

Zamanı geldiğinde bana bildirmeyi unutma.

- ¿Me avisás cuando él llegue?
- ¿Me avisarás cuando venga?

Onun ne zaman geleceğini bana bildirir misin?

Se espera que Tom llegue en cualquier minuto ahora.

Tom'un her an gelmesi bekleniyor.

Me pondré en contacto con usted tan pronto llegue.

Varır varmaz seninle temas kuracağım.

Tengo ganas de que llegue el día de poder verte.

- Sizi görmek için sabırsızlanıyoruz.
- Seni görmeye can atıyoruz.

Voy a hablar con Tom en cuanto llegue a casa.

Eve geldiğinde Tom'la konuşacağım.

Pienso que todavía es probable que Tom llegue a tiempo.

Bence Tom'un buraya vaktinde gelme ihtimali hala var.

Yo lo único que quiero es que llegue ese día.

Benim tek istediğim şey o günün gelmesi.

Estoy seguro de que te lo dirá en cuanto llegue.

Gelir gelmez sana söyleyeceğinden eminim.

- Perdona que llegue tarde.
- Lamento llegar tarde.
- Disculpe la tardanza.

Geç kaldığım için üzgünüm.

- Espero con ganas la fiesta.
- Estoy deseando que llegue la parranda.
- Estoy esperando la fiesta con ilusión.
- Estoy deseando que llegue la fiesta.

Partiye can atıyorum.

- Voy a hacer la tarea a la tarde cuando llegue a casa.
- Voy a hacer los deberes esta tarde cuando llegue a casa.

Bu öğleden sonra eve geldiğimde ev ödevimi yapacağım.

Te prometo que me quedaré contigo hasta que llegue tu padre.

- Baban gelinceye kadar seninle birlikte kalacağıma sana söz veriyorum.
- Baban gelinceye kadar seninle kalacağıma söz veriyorum.

Mi sueño es que cuando llegue a ese nivel filmaré esta película

işte benim hayalim o seviyeye geldiğimde bu filmi çekeceğim

Está previsto que el avión llegue a Honolulu mañana por la mañana.

Uçağın yarın sabah Honolulu'ya varması planlanıyor.

Por favor limpia esta habitación antes de que todo el mundo llegue.

Lütfen herkes gelmeden önce bu odayı temizle.

Lo único que podemos hacer es esperar a que llegue la policía.

Bütün yapabileceğimiz polislerin gelmesini beklemektir.

No creo que alguna vez llegue a sonar como un hablante nativo.

Onun bir yerli konuşur gibi sesletim yapacağını sanmıyorum.

Un día, cuando llegue a este nivel, compraré este auto, compraré esta casa

ben bir gün şu seviyeye geldiğimde şu arabayı alacağım şu evi alacağım

Espero que este video llegue a las personas autorizadas y haya una solución.

Umarım bu video yetkili birilerine ulaşır ve buna çözüm yolu bulunur.

Estoy tan cansado que me iré a la cama apenas llegue a la casa.

O kadar yorgunum ki eve varır varmaz yatacağım.

- No hagas nada hasta que llegue ahí.
- No hagas nada antes de que esté ahí.

Ben oraya varana kadar hiçbir şey yapma.

No creo que llegue a sonar nunca como un hablante nativo, sin importar cuánto lo intente.

Ne kadar çabalarsam çabalayayım bir yerli gibi sesletim yapacağımı sanmıyorum.

- Por favor, escríbame una carta en cuanto llegue.
- Por favor, escribidme una carta en cuanto lleguéis.
- Por favor, escríbeme una carta en cuanto llegues.

Lütfen varır varmaz bana bir mektup gönder.

Lo siento pero ahora me tengo que ir, tengo una cita en una hora. Por favor, no te olvides de volverme a llamar cuando llegue a casa.

Üzgünüm, ama şimdi gitmek zorundayım.Bir saat içinde bir randevum var.Lütfen eve vardığımda beni tekrar aramayı unutmayın.

- Para ir al museo, camine hacia el río y cuando llegue allí, gire a la derecha.
- Para ir al museo ve hacia el río y al llegar, gira a la derecha.

Müzeye gitmek için nehre doğru yürü ve oraya geldiğinde sağa dön.

- Disculpe mi retraso.
- Perdón por el retraso.
- Perdona que llegue tarde.
- Lamento llegar tarde.
- Perdón por llegar tarde.
- Por favor, perdóneme por llegar tarde.
- Perdona por llegar tarde.
- Disculpe la tardanza.
- Lamento llegar tan tarde.
- Me disculpo por el retraso.
- Siento mucho el retraso.
- Perdone la tardanza.

- Geç kaldığım için üzgünüm.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
- Geç kaldığım için özür dilerim.
- Geç kaldığım için beni bağışlayın.
- Geç kaldığım için bağışlayın.
- Geç kaldığım için beni affedin.
- Lütfen geç kalışımı bağışlayın.
- Lütfen geç geldiğim için beni bağışlayın.