Translation of "Gustar" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Gustar" in a sentence and their turkish translations:

Quiero gustar.

Beğenilmek istiyorum.

Te va a gustar.

Bunu seveceksin.

No le va a gustar.

O bundan hoşlanmayacak.

Te va a gustar, créeme.

Bunu seveceksin, inan bana.

¿Cómo me puede gustar esto?

Bunu nasıl sevebilirim?

Te tiene que gustar Tom.

Tom'u beğenmek zorundasın.

Esto no le va a gustar.

O bunu sevmeyecek.

Tengo algunos libros que te podrían gustar.

Senin okumaktan hoşlanabileceğin bazı kitaplarım var.

A Tom no le va a gustar.

Tom onu beğenmeyecek.

Creo que te va a gustar esto.

Bence bunu seveceksin.

No te preocupes, te va a gustar.

- Endişelenme, seveceksin.
- Merak etme, hoşuna gidecek.

Para dar clase te tiene que gustar.

Onu yapmak için öğretmenliği sevmek zorundasın.

Por alguna razón, parece gustar a las mujeres.

Her nedense kadınlar ondan hoşlanıyor gibi görünüyor.

¿Pensás que le va a gustar mi regalo?

Onun hediyemi beğeneceğini düşünüyor musun?

Estoy seguro de que te va a gustar.

Ondan hoşlanacağından eminim.

Creo que a Tom le va a gustar.

Sanırım Tom ondan hoşlanacak.

A ti no te va a gustar eso, ¿no?

Bundan hoşlanmayacaksın, değil mi?

Estaba seguro de que no te iba a gustar.

Bundan hoşlanmayacağından emindim.

Para que a uno le entre a gustar el tango.

birkaç yenilgi yaşamış olmak gerekir.

- Esto no le va a gustar.
- Esto no le gustará.

- O bunu sevmeyecek.
- Bundan hiç hoşlanmayacak.

De poco a poco me está comenzando a gustar Ken.

Ken'den yavaş yavaş hoşlanmaya başlıyorum.

A Tom le empezó a gustar más y más Mary.

Tom Mary'den gittikçe hoşlanmaya başladı.

- ¿No te dije que a Tom le iba a gustar el regalo?
- ¿No les dije que a Tom le iba a gustar el regalo?
- ¿No os dije que a Tom le iba a gustar el regalo?

Tom'un hediyeyi beğeneceğini sana söylemedim mi?

- Te agradará trabajar para mí.
- Os va a gustar trabajar para mí.

- Benim için çalışmaktan hoşlanacaksın.
- Benim için çalışmaktan hoşlanacaksınız.

Tom no pensaba que a Mary le fuese a gustar el concierto.

Tom Mary'nin konserden hoşlanacağını düşünmüyordu.

Hay algo que necesito decirte, y sé que no te va a gustar.

Sana söylemem gereken bir şey var ve bundan hoşlanmayacağını biliyorum.

No me gustó la música rock en un principio, pero de a poco me empezó a gustar.

Önceleri rock müziği sevmezdim, fakat gittikçe daha çok beğendim.

- Tengo un regalo que darte.
- Tengo un regalito para darte.
- Tengo que darte un regalo que te va a gustar.

Size verecek hoş bir hediyem var.

- No te puedo asegurar que estos libros te vayan a gustar pero creo que es buena idea que al menos les eches un vistazo.
- No puedo asegurarte que estos libros te vayan a gustar pero creo que sería buena idea que al menos les echaras un vistazo.

Bu kitapları beğeneceğine söz veremem ama sanırım en azından onları bir gözden geçirmen iyi bir fikir olurdu.

Dices que te da miedo no gustar a otras personas, pero hay personas que a ti tampoco te gustan, ¿no es cierto? Aritméticamente, hay el mismo número de personas que no te gustan que personas a las que no les gustas. No digo que si alguien te deja de caer mal, a otra persona también dejarás de caerle mal; sino que no puedes cambiar el hecho de que si alguien te cae mal, entonces a otra persona tampoco le vas a caer bien. Tu vida irá mucho mejor si simplemente lo dejas correr y aceptas esta verdad.

Diğer insanlar tarafından nefret edilmekten korktuğunu söylüyorsun fakat bizzat senin de hoşlanmadığın bazı insanlar vardır, değil mi? Rakamsal olarak konuşursak, senin hoşlanmadığın ve senden hoşlanmayan eşit sayıda insan vardır. Birisiyle ilgili nefretinden vazgeçsen, başka biri de senden nefret etmekten vazgeçecektir demiyorum; bu sadece sen birinden nefret edersen, o zaman başka biri de senden nefret eder gerçeğini değiştiremezsin anlamına gelir. Sadece vazgeçip ve o gerçeği kabul edersen hayat çok daha kolay olacaktır.