Translation of "Caer" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Caer" in a sentence and their turkish translations:

- Yo lo dejo caer.
- Yo lo dejé caer.

Onu ben düşürdüm.

Dejaste caer algo.

Bir şey düşürdün.

Tengo miedo de caer.

Düşerim diye korkuyorum.

Te vas a caer.

Düşeceksin.

¡Te vas a caer!

Düşeceksin!

No caer en el victimismo,

mağduriyete yanaşmamaları

Tiene que caer uno primero,

birinin önce düşmesi gerek,

Duele caer sobre el hielo.

Buz üzerinde düşmek incitir.

Tom dejó caer la pelota.

Tom topu düşürdü.

Va a caer un chaparrón.

Sağanak yağmur olacak.

Podría caer en manos equivocadas.

Bu yanlış ellere düşebilir.

Ella dejó caer el vaso.

Bardağı düşürdü.

No dejes caer ese vaso.

O bardağı düşürme.

Tom dejó caer su linterna.

Tom el fenerini düşürdü.

Y el dominó comenzó a caer.

ve dominolar düşmeye başladı.

Caer de la sartén al fuego.

- Gelen gideni aratır.
- Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi.
- Eteri gider, beteri gelir.

Lo siento, dejé caer mi cuchillo.

Üzgünüm, bıçağımı düşürdüm.

Mi abuela tiene miedo de caer.

Büyükannem düşmekten korkuyor.

¡De verdad te vas a caer!

Gerçekten düşeceksin!

No debes caer en la tentación.

Şeytana uymaya teslim olmamalısın.

Lo digo y dejo caer las fichas.

bunu söylüyor ve sonucuna göğüs geriyorum.

Si estamos de pie definitivamente debemos caer

ayaktaysak mutlaka ama mutlaka yere çökmeliyiz

Ella veía a las hojas muertas caer.

Ölü yaprakların düşüşünü izliyordu.

Él dejó caer sus libros al suelo.

Kitaplarının yere düşmesine izin verdi.

- Tom podría caer enfermo.
- Tom podría enfermarse.

Tom hastalanabilir.

Me temo que él se puede caer.

Onun düşebileceğinden korktum.

Tenga cuidado, no deje caer la bandeja.

Dikkatli ol. Tepsiyi düşürme.

Las hojas empiezan a caer en octubre.

Yapraklar ekimde düşmeye başlar.

Dejó caer la copa y se rompió.

O, kupayı düşürdü ve kırdı.

Antes de que vuelva a caer la noche.

...güneşin sıcağının tadını çıkarma vakti.

Y al caer tan de pronto la asustó.

ve hızlıca düşen lens hayvanı ürküttü.

Al caer se hizo daño en la rodilla.

O, düştüğünde dizini incitti.

Él se lastimó su pie izquierdo al caer.

O, düştüğünde sol ayağını yaraladı.

El árbol se podía caer en cualquier momento.

Ağaç her an düşmeye hazırdı.

Ella se hirió en el codo al caer.

Düşerek dirseğini incitti.

Ya han empezado a caer las primeras manzanas.

İlk elmalar zaten düşmeye başladı.

O la amenaza muy real de caer hacia atrás.

ya da geriye düşmemize sebep olacak gerçek tehditlerin olduğu anlardır.

Debo tener cuidado de no caer sobre la serpiente.

Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyım.

Debo tener cuidado de no caer sobre la serpiente.

Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyım.

Las temperaturas suelen caer por debajo de -40 °C.

Sıcaklık düzenli olarak eksi 40 derecelere kadar düşüyor.

Pero el Emperador no iba a caer sin luchar.

Fakat İmparator savaşsız pes etmeyecekti.

El otoño llegó y las hojas comenzaron a caer.

Sonbahar geldi ve yapraklar düşmeye başladılar.

- Se me cayeron las llaves.
- Dejé caer mis llaves.

Anahtarlarımı düşürdüm.

Finalmente se suicidó al caer sobre su propia espada.

Sonunda kendi kılıcı üzerine düşerek intihar etti.

Tu ayuda me salvó de caer en la ruina.

Yardımın benim mahvolmamı engelledi.

Y consiguió hacer una torsión y caer sobre su barriga.

gövdesini göbeği üzerinde çevirebilmişti.

Y realmente quiero dejar caer la tostada de la mesa,

bir ekmek dilimi atmak istiyorum

Puede dejar caer la tostada y probarlo por sí mismo.

Ekmeği atıp kendi deneyebilir.

Me agarré con fuerza a la cuerda para no caer.

İpi sıkıca tuttum böylece düşmedim.

Galileo dejó caer dos bolas desde la Torre de Pisa.

Galileo, Pisa Kulesi'nden iki top bıraktı.

Yo sabía que tú no ibas a caer en eso.

Buna aldanmayacağını biliyordum.

- Se hizo daño cuando cayó.
- Él se lastimó al caer.

O, düştüğünde kendisini incitti.

Sé como un árbol y deja caer las hojas muertas.

Ölen yapraklarını döken bir ağaç gibi ol.

- El invierno está al caer, pronto las montañas se cubrirán de nieve.
- El invierno está por caer, pronto las montañas se cubrirán de nieve.

Kışın gelmesi ile, dağlar yakında karla kaplı olacaktır.

La gente podría morir de hambre y los gobiernos podrían caer.

İnsanlar açlık çekebilir ve hükümetler düşebilir.

Tom dejó caer pintura en su camisa mientras pintaba la cerca.

Tom çiti boyarken gömleğine boya bulaştırdı.

La nieve empezará a caer mañana y continuará durante una semana.

Yarın kar yağmaya başlayacak, bir hafta boyunca sürecek.

Hagas lo que hagas, no debes dejar caer el teléfono nuevo.

Ne yaparsan yap, yeni telefonunu düşürme.

Y las rocas son muy resbaladizas. No me quiero caer en esto.

Kayalar da aşırı kaygan. Buraya düşmek istemem.

- No debes caer en la tentación.
- No debes ceder a la tentación.

Günaha karşı boyun eğmemelisin.

El veneno empieza a salir de ellos y a caer en el frasco.

ve böylece zehir, yılanın dişlerinden bu cam kavanoza akar.

Se está volviendo apretado. Debo tener cuidado de no caer sobre la serpiente.

Burası gittikçe daralıyor. Yılanın üstüne basmamak için dikkatli olmalıyız.

¿No deberíamos caer cuando vamos al fin del mundo después de un tiempo?

o zaman bir süre sonra bizim dünyanın sonuna gittiğimizde aşağıya düşmemiz gerekmez mi?

Tom se rompió el cuello al caer por un tramo de las escaleras.

Tom merdivenlerden düşerek boynunu kırdı.

Y el veneno empieza a salir de ellos, y a caer en el frasco.

ve böylece zehir, yılanın dişlerinden bu cam kavanoza akar.

Si subimos a la masa del glaciar y continuamos, podemos caer de la tierra

eğer'ki buzul kütlenin üzerine çıkıp devam edersek dünyadan aşağıya düşebiliriz

- Tom fue arrastrado a una trampa.
- A Tom le hicieron caer en una trampa.

Tom bir tuzağa çekildi.

Estaba a punto de dejar la casa cuando empezó a caer una ligera lluvia.

Yağmur çiselemeye başladığında evi terk etmek üzereydim.

Y el veneno empieza a salir de ellos, y a caer en el frasco. Muy bien.

ve böylece zehir, yılanın dişlerinden bu cam kavanoza akar. Tamam.

- No tengo mucho tiempo, así que me dejaré caer por un restaurante de comida rápida.
- No tengo mucho tiempo, así que voy a pasar por un restaurante de comida rápida.

Çok vaktim yok, bu yüzden bir fast-food restorana uğrayacağım.

Dices que te da miedo no gustar a otras personas, pero hay personas que a ti tampoco te gustan, ¿no es cierto? Aritméticamente, hay el mismo número de personas que no te gustan que personas a las que no les gustas. No digo que si alguien te deja de caer mal, a otra persona también dejarás de caerle mal; sino que no puedes cambiar el hecho de que si alguien te cae mal, entonces a otra persona tampoco le vas a caer bien. Tu vida irá mucho mejor si simplemente lo dejas correr y aceptas esta verdad.

Diğer insanlar tarafından nefret edilmekten korktuğunu söylüyorsun fakat bizzat senin de hoşlanmadığın bazı insanlar vardır, değil mi? Rakamsal olarak konuşursak, senin hoşlanmadığın ve senden hoşlanmayan eşit sayıda insan vardır. Birisiyle ilgili nefretinden vazgeçsen, başka biri de senden nefret etmekten vazgeçecektir demiyorum; bu sadece sen birinden nefret edersen, o zaman başka biri de senden nefret eder gerçeğini değiştiremezsin anlamına gelir. Sadece vazgeçip ve o gerçeği kabul edersen hayat çok daha kolay olacaktır.