Examples of using "Musste" in a sentence and their turkish translations:
Ayrılmak zorunda kaldım.
- Gitmek zorunda kaldım.
- Gitmem gerekiyordu.
Tom beklemek zorunda kaldı.
Çalışmak zorundaydım.
- Kahkahayla gülmek elimde değildi.
- Elimde olmadan kahkahayla güldüm.
İster istemez kabul ettim.
Tom koşmak zorundaydı.
- Tom gülmeden edemedi.
- Tom gülümsemeden edemedi.
Ben beklemek zorundaydım.
Tom gitmek zorunda kaldı.
Sami gitmek zorunda kaldı.
Bir şey yapılması gerekiyordu.
Biraz yardım almak zorundaydım.
Planımdan vazgeçmek zorunda kaldım.
Tom kurbağayı yutmak zorunda kaldı.
Oraya tek başıma gitmek zorunda kaldım.
Eve gitmem gerekiyordu.
Çocuklara bakmak zorunda kaldım.
Geri adım atmak zorundaydım.
Her şeyi öğrenmeliydim.
Ama nefes almak zorundaydım.
Ona gülmekten kendini alamadı.
Her şey mükemmel olmak zorundaydı.
Tom da ağlamaya başladı.
Onu kabul etmek zorunda kaldım.
Tom'u tutuklamak zorunda kaldım.
Kendimi savunmak zorundaydım.
Saklanmak zorunda kaldım.
Onu yapmayı durdurmak zorundaydım.
Tom'u durdurmak zorunda kaldım.
Tom oraya yalnız gitmek zorunda kaldı.
Başkan istifa etmek zorunda.
Herkese yalan söylemek zorunda kaldım.
Tom oraya gitmek zorundaydı.
- Tom, tüm bunların ceremesini çekmeliydi.
- Tom, her şeyin cezasını çekmeliydi.
Ödemek zorunda değildim.
Tom'un dinlenmeye ihtiyacı vardı.
İngilizce çalışmak zorundaydım.
Bunun yapılması gerekiyordu.
Gerçekten bunu yapmak zorunda mıydın?
Onu durdurmak zorundaydım.
Onları korumak zorundaydım.
Onu kovmak zorundaydım.
Onları tutuklamak zorunda kaldım.
İşe gitmek zorundaydım.
- Gözyaşlarımı tutamadım.
- Kendimi ağlamaktan alamadım.
- Ağlamamak elimde değildi.
Tom dün oraya gitmek zorunda kaldı.
Tom kendisi gitmek zorunda kaldı.
Uzun bir süre beklemek zorunda kaldım.
Erken ayrılmak zorunda kaldım.
Sami kustu.
Tom'un kolu kesilmesi gerekiyordu.
Tom iş için Boston'a gitmek zorunda kaldı.
Pazar bile çalışmak zorundaydı.
İlaveten 5 dolar ödemek zorunda kaldım.
- Gülmemek elimde değildi.
- Gülümsemeden edemedim.
- Tom acıya göğüs germek zorunda kaldı.
- Tom katlanmak zorunda kaldı.
Köklü bir değişikliğe ihtiyacım vardı.
O, köyü terk etmek zorunda kaldı.
Amerika'ya gitmek zorunda kaldım.
- O, kaderini kabul etmek zorunda kaldı.
- O kaderi kabul etmek zorunda kaldı.
O yatakta kalmak zorunda kaldı.
Ben bir deneme üzerinde çalışmak zorunda kaldım.
Onun şemsiyeyi getirmesine gerek yoktu.
O, prensesi kurtarmak zorundaydı.
Tom odasını temizlemek zorunda kaldı.
Bir araba kiralamak zorunda kaldım.
Onun teklifini geri çevirmek zorunda kaldım.
Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
Marie hepsini tek başına yapmalıydı.
Yapmam gereken görüşmeler vardı.
Kuralları değiştirmek zorundaydım.
- Bunu kendi başıma yapmak zorunda kaldım.
- Onu yalnız başıma yapmak zorunda kaldım.
Kendim için öğrenmek zorundaydım.
Boston'a geri dönmek zorundaydım.
Hareket etmeyi sürdürmek zorunda kaldım.
Sırrımı saklamak zorunda kaldım.
- Bir seçim yapmak zorunda kaldım.
- Bir seçim yapmak zorundaydım.
Seninle konuşmam gerekiyordu.
Bavulumu açmak zorunda kaldım.
- Hayalinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- Hayalinden vazgeçmek zorundaydı.
- Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.
Tom'un arabasını yıkaması gerekiyordu.
Onu çıkartmak zorunda kaldım.
Ben randevumu ertelemek zorunda kaldım.
Ebeveynlerime yalan söylemek zorunda kaldım.
Gerçeği söylemek zorunda kaldım.
Tom geleceği değiştirmek zorunda kaldı.
Tom bunu yapmak zorunda değildi.
Görevi üstlenmek zorundaydı.
Evde kalmak zorundaydım.