Translation of "Knapp" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Knapp" in a sentence and their turkish translations:

Das war knapp!

Ucu ucunaydı!

Knapp über 2.

Neredeyse 2.

Das wird knapp.

Bu yakın olacak.

Das war knapp.

Sinekkaydı tıraş oldum.

- Die Zeit wird knapp.
- Langsam wird die Zeit knapp.

Vakit azalıyor.

Nur Geld war knapp.

Tek kıt olan paraydı.

Es war sehr knapp.

O gerçekten kapalıydı.

Das war aber knapp.

Ucuz kurtulduk.

Er ist knapp sechzig.

O altmışa yakın.

Sie ist knapp sechzig.

O altmışa yakındır.

Das Essen wird knapp.

Yiyecek tükeniyor.

- Er entging nur knapp dem Tode.
- Er entging knapp dem Tode.

Öldürülmekten kıl payı kurtuldu.

- Er ist ständig knapp bei Kasse.
- Er ist immer knapp bei Kasse.

- O her zaman parasızdır.
- O her zaman para sıkıntısı çeker.

- Das war ziemlich knapp.
- Das war echt eng.
- Das war verdammt knapp.

O oldukça yakındı.

Wurden bereits die Vorräte knapp.

...erzaklarımız çoktan azalmıştı.

Uns wurde das Geld knapp.

Bizim paramız bitti.

Er ist knapp bei Kasse.

Onun para için eli darda.

Er ist knapp über 40.

O, kırk yaşını biraz geçti.

Die Zeit wird jetzt knapp.

- Artık zaman tükeniyor.
- Zaman azalıyor artık.

Ich bin knapp bei Kasse.

Çok parasızım.

- Lass Tom die Arbeit nicht knapp werden!
- Lassen Sie Tom die Arbeit nicht knapp werden!
- Lasst Tom die Arbeit nicht knapp werden!

Tom'u meşgul etmeye çalış.

Toms Frau hält ihn sehr knapp.

Tom'un karısı onun özgürlüğünü kısıtlıyordu.

Der Bezirk ist knapp an Wasser.

Bölge su sıkıntısı içinde.

Die Soldaten entgingen knapp dem Tod.

Askerler ölümden kıl payı kurtuldular.

Tom entging nur knapp dem Tode.

Tom kıl payı öldürülmekten kaçtı.

Wasser ist in dieser Gegend knapp.

Su, bu alanda azdır.

Manchmal bin ich knapp bei Kasse.

Bazen parayı tüketirim.

- Ich bin knapp unter 1,50 m groß.
- Ich bin knapp unter einem Meter fünfzig groß.

Ben 1.50 santimetre boyun hemen altındayım.

Ich bin im Moment knapp bei Kasse.

Şu an nakit sıkıntısı çekiyorum.

Ich habe das Flugzeug nur knapp verpasst.

Bir dakikayla uçağı kaçırdım.

Tom ist nur knapp dem Tod entkommen.

- Tom ucu ucuna ölümden kaçtı.
- Tom güç bela ölümden kaçtı.

Die Flüchtlinge sind knapp dem Tode entronnen.

Mülteciler ölümden kıl payı kurtuldular.

Die Temperatur liegt knapp oberhalb des Gefrierpunkts.

Sıcaklık sadece donma noktasının üzerinde.

Ich bin gerade ein bisschen knapp bei Kasse.

Şimdi çok az param var.

Aber die saisonale Grippe? Nur knapp über 1.

Ama mevsimsel grip? 1'den sadece biraz fazla.

- Ich bin knapp bei Kasse.
- Ich bin pleite.

- Hiç param yok.
- Beş parasızım.
- Meteliğe kurşun atıyorum.

Die Nahrungsmittelvorräte in dem Fort waren sehr knapp.

Kaledeki yiyecek malzemeleri çok yetersizdi.

Die Präsidentenwahl in 1876 ist sehr knapp ausgegangen.

1876 ​​başkanlık seçimi çok yakındı.

1994 waren Wasser und Reis in Japan knapp.

1994'te Japonya'da su ve pirinç kıtlığı oldu.

Tom scheint immer knapp bei Kasse zu sein.

Tom her zaman parası yok gibi görünüyor.

Daten über die Meere sind in jeder Hinsicht knapp.

Her şekilde okyanus verisi az.

Aber die Temperatur liegt nur knapp über dem Gefrierpunkt.

Yine de sıcaklık donma noktasının sadece biraz üstünde.

- eine Qualität , die er brauchte dringend, aber knapp gefunden

- çaresizce ihtiyaç duyduğu, ancak yetersiz kalan bir nitelik.

- Ich leide unter Geldmangel.
- Ich bin knapp bei Kasse.

Param az kaldı.

Die Zeit ist knapp, und kein Windhauch verteilt ihre Sporen.

Sporlarını yaymak için ne vakit ne de en ufak esinti vardır.

- Tom geht das Geld aus.
- Tom wird das Geld knapp.

Tom'un parası bitiyor.

Ich lebe in West-Texas, wo Wasser schon heute knapp ist,

Suyun çok az olduğu Batı Teksas'ta yaşıyorum.

In der Wildnis wird die Nahrung knapp, wenn der Winter naht.

Kış yaklaştıkça vahşi doğada yiyecek iyice azalıyor.

Tom ist jetzt schon seit knapp einem Jahr mit Johanna zusammen.

Tom şimdi yaklaşık bir yıldır Jane ile flört ediyor.

Der alte Mann entging nur knapp dem Überfahrenwerden durch ein Auto.

Yaşlı adam bir araba tarafından ezilmekten kıl payı kurtuldu.

Das Problem ist, dass ich dieser Tage knapp bei Kasse bin.

Bugünlerde sorun paramın bitmiş olması.

Tom und Maria standen knapp hinter der Tür und flüsterten miteinander.

Tom ve Mary kapının hemen dışında duruyorlardı, birbirlerine fısıldıyorlardı.

Ich kann dir keine Gesellschaft leisten. Ich bin knapp bei Kasse.

Seni şirkette tutamam. Param yok.

Yoshiki war knapp bei Kasse und bat Gorō, ihm 20 000 Yen zu leihen.

Yoshiki meteliksizdi ve Goro'nun ona 20.000 yen ödünç vermesini istedi.

- Ich habe wenig Geld.
- Ich bin knapp bei Kasse.
- Mir geht das Geld aus.

Param yok.

„Wo ist Maria?“ – „Die ist gerade auf ihrem Besen davongeflogen. Du hast sie knapp verpasst!“

"Maria nerede?" "O süpürgesiyle uçtu. Onu kaçırdın."

Er verfehlt mehrere Autos nur knapp. Diese versuchen eins nach dem anderen dem Knochenbrecher zu entkommen.

Yürek hoplatan tehlikeli yakınlaşmalar nedeniyle araçlar teker teker kemikleri kıracak güce sahip canavardan kaçmaya çalışıyor.

- Das Problem ist, dass uns das Geld fehlt.
- Das Problem ist, dass wir knapp bei Kasse sind.

Sorun şu ki paramız az.

- Es schien, als ob er knapp bei Kasse wäre.
- Es hatte den Anschein, als wäre ihm das Geld ausgegangen.

Onun parası bitmiş gibi görünüyordu.

Professoren sollten alles im Detail erklären, nicht knapp sein und immer ihren Studenten auftragen, heimzugehen und ihre Bücher zu lesen.

Profesörler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler.

- Allen von uns begann es damals, an Geld zu mangeln.
- Dann ist uns allen das Geld ausgegangen.
- Uns allen wurde damals das Geld knapp.

O zaman paraca sıkıntı çekiyorduk.