Translation of "All" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "All" in a sentence and their turkish translations:

- Ist all das nötig?
- Ist all das denn nötig?

Bütün bu gerekli mi?

- Wo sind all die Anderen?
- Wo sind all die anderen?

Bütün diğerleri nerede?

Ja, all ihre Werkzeuge.

Evet, bakın, tüm aletler burada.

All dem ist gemeinsam,

Burada ortak olan şey,

All diese technologischen Vorrichtungen

elimizdeki bu cihazlar değil,

Kapseln ins All startete .

NASA'nın ilk astronot grubu Mercury Seven'ın bir üyesiydi .

Warum all dieser Hass?

Bu kadar nefret niye?

Gott erschuf das All.

Tanrı evreni yaptı.

- Wer wird für all das bezahlen?
- Wer wird all das bezahlen?

Bunun hepsi için kim ödeme yapacak?

- Bist du dir all dessen sicher?
- Sind Sie sich all dessen sicher?
- Seid ihr euch all dessen sicher?

Tüm bu konuda emin misin?

- Tom wird all deine Fragen beantworten.
- Tom wird all Ihre Fragen beantworten.

Tom tüm sorularınızı yanıtlayacak.

All diese Ideen erfordern Kompromisse.

Tüm bu fikirlerde ödün veriliyor.

All diese Geschichten sind interessant.

Bütün hikayeler ilginçtir.

All diese Männer sind fleißig.

Tüm erkekler çalışkandır.

Danke für all eure Kommentare!

Tüm yorumlarınız için teşekkürler!

Benutzt du all diesen Kram?

Bütün bu eşyayı kullanıyor musun?

Wer sind all diese Leute?

Bütün bu insanlar kim?

Stehst du hinter all dem?

Bütün bunların arkasında mısın?

Danke für all deine Hilfe!

Tüm yardımın için teşekkürler.

Kennst du all diese Leute?

Bütün bu insanları tanıyor musun?

Was ist all das Zeug?

Bütün bu eşya nedir?

Gib all dieses Spielzeug Tom.

Lütfen tüm bu oyuncakları Tom'a ver.

Ich öffnete all meine Koffer.

Bütün bavullarımı açtım.

Er beichtete all seine Sünden.

O bütün günahlarını itiraf etti.

- Eines Tages wird all dies dir gehören.
- All dies wird eines Tages dir gehören.

Bir gün tüm bunlar sizin olacak.

- Warum stellen Sie mir all diese Fragen?
- Warum stellst Du mir all diese Fragen.

Bana bütün bu soruları neden soruyorsun?

all das soll Leoparden-Angriffe verhindern.

pars saldırısından korunmayı sağlayabilecek öneriler,

Manche empfinden all das als belanglos.

Bazı insanlar tüm bunların sıradan bir mesele olduğunu düşünüyor.

Nun sind all ihre Jungen exponiert.

Bu durumda tüm yavrular tehlikeye açık.

All diese Aktivität... ...bleibt nicht unbemerkt.

Tüm bu faaliyet de... ...gözlerden kaçmaz.

Proved the most capable of all.

proved the most capable of all.

Ich habe all mein Geld verloren.

Bütün paramı kaybettim.

All das führt zu neuen Fragen.

Bütün bunlar yeni sorular getiriyor.

Was passiert mit all dem Holz?

Bütün ağaca ne olur?

Sie macht all ihre Kleider selbst.

O bütün elbiselerini kendisi yapar.

Er gab all sein Geld weg.

O, tüm parasını bağışladı.

Er hat all sein Geld verloren.

O, sahip olduğu tüm parayı kaybetti.

Ich habe all seine Beschwerden satt.

Onun bütün şikâyetlerinden bıktım.

All unsere Anstrengungen führten zu nichts.

Bütün çabamız başarısızlıkla sona erdi.

Warum schrieb ich all jene Briefe?

Bütün o mektupları neden yazdım?

Tom gab all sein Geld weg.

Tom bütün parasını bağışladı.

Ich habe all ihre Lügen satt.

Onların bütün yalanlarından bıktım.

Was ist in all diesen Kisten?

Bütün bu kutularda ne var?

Wie denkst du über all das?

Bütün bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tom hat uns all das gegeben.

Tom bütün bunları bize verdi.

Ich mag all diese Volkslieder nicht.

Bu türkülerin hepsini sevmiyorum.

Was machen all diese Kinder hier?

Bütün bu çocuklar burada ne yapıyor?

All dies ist nur bedeutungsleeres Wortgeklingel.

Bütün bu sadece anlamsız laf kalabalığı.

Wer wird für all das aufkommen?

Bütün bunları kim ödeyecek?

Tom versucht, all seine Schulden zurückzuzahlen.

Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.

All diese Blumen sehen gleich aus.

Bütün bu çiçekler benzer görünüyor.

Sie gab all ihre Puppen weg.

O, bütün oyuncak bebeklerini başkalarına verdi.

Mary macht all ihre Kleider selbst.

Mary bütün elbiselerini kendi diker.

Wer hat etwas von all dem?

Bütün bunlardan kim yararlanır?

Warum muss ich all dies lernen?

Bütün bunları neden öğrenmek zorundayım?

Maria gab all ihre Puppen weg.

Mary bütün bebeklerini bağışladı

- Was willst du mit all den Ziegen?
- Was hast du mit all diesen Ziegen vor?

Tüm bu keçilerle ne yapıyorsun?

- Sie hätten all das in Ihre Überlegungen miteinbeziehen sollen.
- All dies hättest du berücksichtigen sollen.

Her şeyi göz önünde bulundurmalısın.

- Wir sind euch dankbar für all eure Hilfe.
- Wir sind Ihnen dankbar für all Ihre Hilfe.

Bütün yardımınız için size minnettarız.

Wenn ich Ihnen all diese Dinge erzähle,

size bu söylediklerim için

Mit all den Erfahrungen, die sie mitbringen.

ve getirdikleri tüm tecrübeleri kutlamak istiyoruz.

Ich flechte einfach all diese Äste zusammen.

Aslında yaptığım tek şey bu dalları birbirine sarmak.

Ich nenne all das "Politik der Zugehörigkeit".

Ben buna aitlik politikası diyorum.

...trotz all unserer Bemühungen, sie zu erhalten.

bu türü kaybedebiliriz.

All dies kann natürlich ein Zufall sein.

Tabi bunların hepsi bir rastlantı da olabilir

All ihr Geld ging an ihren Neffen.

Onun bütün parası yeğenine gitti.

Ich habe ihm all mein Geld anvertraut.

Sahip olduğum tüm parayı ona güvendim.

Seine Krankheit machte all seine Hoffnungen zunichte.

Onun hastalığı onun tüm umutlarını boşa çıkardı.

All deine Versprechungen können mich nicht locken.

Sözlerinin hiçbiri beni kandıramaz.

Ich danke dir für all deinen Rat!

Bütün tavsiyenizi takdir ediyorum.

Beide Studenten haben all ihre Prüfungen bestanden.

Öğrencilerin her ikisi de bütün testlerini geçti.

All das ist für meinen persönlichen Gebrauch.

Bunun hepsi benim kişisel kullanımım içindir.

Er stellte mich all seinen Freunden vor.

O beni bütün arkadaşlarıyla tanıştırdı.

Tom stellte mich all seinen Freunden vor.

Tom beni bütün arkadaşlarına tanıştırdı.

Sie war schöner als all die anderen.

O bütün diğerlerinden daha güzeldi.

Sie widmete all ihre Freizeit dem Angeln.

O, tüm boş zamanını balıkçılığa adadı.

All meine Brüder sind im Krieg gestorben.

Erkek kardeşlerimin hepsi savaşta öldü.

Mögen all deine Wünsche in Erfüllung gehen!

Tüm dileklerin gerçek olsun!

Millionen von Leuten verloren all ihre Ersparnisse.

Milyonlarca insan bütün birikimlerini kaybetti.

Sie dankte ihm für all seine Hilfe.

O, ona bütün yardımı için teşekkür etti.

- Er verlor all seine Besitztümer.
- Er verlor all seine Habe.
- Er hat alles verloren, was er besaß.

O, bütün servetini kaybetti.

- Wie kommst du nur mit all dem Stress klar?
- Wie kommen Sie nur mit all dem Stress klar?

Bütün stresle nasıl baş ediyorsun?

Ich will mit all meiner Weiblichkeit respektiert werden,

Bütün kadınlığım içinde saygı görmek istiyorum

Und unsere hasserfüllten Gedanken in all ihren Formen

içimizdeki tüm nefret dolu düşüncelerle.

Wieder haben wir über all diese Kritik gelacht

yine biz bütün bu eleştirilere gülmüştük

Und ich wurde krank von all dem Druck.

Ve üstümdeki baskıdan dolayı hastalanıyordum.

Die Erde ist vom All aus betrachtet wunderschön.

Uzaydan bakınca, dünya çok güzeldir.

Was fangen sie an mit all ihrer Freizeit?

Onlar tüm boş vakitlerinde ne yapıyorlar?

Du musst mich für all meine Übersetzungen bezahlen.

Bütün çevirilerim için bana ödeme yapmalısın.

Sie verließ das Heim mit all ihrer Habe.

Sahip olduğu her şeyle birlikte evi terk etti.

Tom lädt mich zu all seinen Partys ein.

Tom beni tüm partilerine davet eder.

Trotz all seines Geldes ist er nicht glücklich.

Sahip olduğu tüm paraya rağmen, o mutlu değil.

Was wirst du mit all dem Geld anfangen?

Bütün bu parayla ne yapacaksın?

Was hast du mit all den Sätzen vor?

Bütün bu cümlelerle ne yapacaksınız?

- Das ist alles falsch.
- All das ist falsch.

Bu tamamen yanlış.