Translation of "Struggled" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Struggled" in a sentence and their turkish translations:

They struggled.

Onlar mücadele etti.

Tom struggled.

Tom mücadele etti.

I struggled.

Savaştım.

Tom struggled frantically.

Tom çılgınca mücadele etti.

Tom struggled unsuccessfully.

Tom başarısızca mücadele etti.

People struggled against poverty.

İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.

Tom struggled to breathe.

Tom nefes almak için çabalıyordu.

Sami struggled to talk.

- Sami konuşmak için mücadele etti.
- Sami konuşmak için çabaladı.

The refugees struggled against hunger.

Mülteciler açlığa karşı mücadele ettiler.

She struggled to get up.

O kalkmak için çabaladı.

They struggled against the dictator.

Diktatöre karşı mücadele ettiler.

Tom struggled to free himself.

Tom kendini kurtarmak için mücadele etti.

Tom struggled to sit up.

Tom dik oturmak için çabaladı.

Tom struggled to keep calm.

Tom sakin olmak için mücadele etti.

Tom struggled with drug addiction.

Tom uyuşturucu bağımlılığı ile mücadele etti.

Tom struggled to get free.

Tom ücretsiz almak için mücadele etti.

Tom struggled to stay focused.

Tom odaklı kalmak için çabaladı.

Workers struggled as factories closed.

Fabrikalar kapanırken, işçiler mücadele etti.

Tom struggled to break free.

Tom özgür olmak için mücadele etti.

Tom struggled to do that.

Tom onu yapmak için mücadele etti.

Tom struggled to learn algebra.

Tom cebir öğrenmek için mücadele etti.

Ever struggled through an acrimonious divorce,

zorlu bir boşanma süreciyle mücadele ettiyseniz

I often struggled to fit in.

sık sık uyum sağlamakta zorlanırdım.

My father struggled with the robber.

Babam soyguncu ile mücadele etti.

Tom struggled to keep his composure.

Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.

Dan struggled with life in Alaska.

Dan Alaska'daki hayatla mücadele etti.

Dan struggled to pay his bills.

Dan faturalarını ödemek için mücadele etti.

Tom struggled to make ends meet.

Tom geçimini yapmak için çabaladı.

Tom struggled to stay in control.

Tom kontrol altında kalmak için mücadele etti.

Tom struggled to touch his toes.

Tom ayak parmaklarına dokunmak için çabaladı.

I struggled for a few months.

Birkaç ay boyunca uğraştım.

Tom struggled to pay his bills.

Tom faturalarını ödemek için çabalıyordu.

Layla struggled with bullies at school.

Leyla okulda zorbalıkla mücadele ediyordu.

Sami struggled to accept Layla's death.

Sami, Leyla'nın ölümünü kabul etmek için mücadele etti.

Sami struggled with feelings of guilt.

Sami suçluluk duygularıyla mücadele etti.

Tom struggled with dyslexia as a child.

Tom bir çocuk olarak disleksi ile mücadele etti.

Tom struggled to express how he felt.

Tom nasıl hissettiğini ifade etmek için çabaladı.

Tom struggled to climb to the top.

Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.

We struggled with it for a while.

- Bir süre için onunla uğraştık.
- Bir süre boyunca onunla uğraştık.

Tom struggled to keep his eyes open.

Tom gözlerini açık tutmaya çalıştı.

He struggled to climb to the top.

Tepeye çıkmak için mücadele verdi.

I don't know, I just struggled with it.

Bilmiyorum, sorun yaşardım işte.

I struggled to get out of the subway.

Metrodan inmek için uğraştım.

Writing this talk, I struggled the whole time.

Bu konuşmayı yazmak için çok çabaladım.

Tom struggled to keep up with his classmates.

Tom sınıf arkadaşlarına ayak uydurmaya çabaladı.

Tom and Mary struggled to make ends meet.

Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.

Dan struggled to adapt to life outside jail.

Dan hapishanenin dışındaki hayata uyum sağlamak için mücadele etti.

He struggled to keep up with his classmates.

O, sınıf arkadaşların ayak uydurmak için mücadele etti.

Tom struggled to walk again after the accident.

Tom kazadan sonra tekrar yürümek için çabaladı.

Sami struggled with the loss of his mother.

Sami, annesinin kaybı ile baş etti.

I struggled to stay awake through the movie.

Film boyunca uyumamak için kendimi zor tuttum.

She struggled to walk again after the accident.

Kazadan sonra tekrar yürümekte güçlük çekti.

Many of his staff officers struggled to keep up.

Personel memurlarının birçoğu yukarı.

The lion struggled to get out of his cage.

Aslan kafesinden dışarı çıkmak için mücadele etti.

The animal struggled to get out of the cage.

Hayvan, kafesten çıkmak için çabaladı.

Tom struggled with his assailant and managed to escape.

Tom saldırganla mücadele etti ve kaçmayı başardı.

Mary struggled to raise Tom as a single mother.

Mary tek bir anne olarak Tom'u büyütmeye çabaladı.

Sami struggled with a major issue: recreational drug use.

Sami büyük bir sorunla mücadele etti: keyif amaçlı uyuşturucu kullanımı.

But problems arose when the US struggled to replace Saddam.

Amerika, Irak'tan çekilmeyince, işler iyice sarpa sardı.

I have struggled under extreme difficulties for a long time.

Uzun bir süredir aşırı zorluklar altında mücadele ediyorum.

The little boy struggled to free himself from the policeman.

Küçük oğlan kendini polis memurundan kurtarmak için uğraştı.

Especially because dressmakers struggled to include integral pockets in women’s clothing.

Özellikle moda tasarımcıları kadınların kıyafetlerine iç cepler eklerken çok zorlandılar.

John struggled to find out the answer to the physics problem.

John fizik problemine cevap bulmak için çaba harcadı.

The two sides struggled for hours in the hot summer sun.

İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler.

During ground tests, astronauts struggled with coolant leaks, problems with the plumbing

Yer testleri sırasında astronotlar, soğutma sıvısı sızıntıları,

- Tom struggles to make ends meet.
- Tom struggled to make ends meet.

Tom geçimini sağlamaya çalışıyor.

He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.

Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.

It really becomes apparent how much he struggled, when you hear Coltrane take off at lightning

Ne kadar zorlandığı, Flanagan'ın durduğu vakit Coltrane'in yıldırım gibi

The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.

Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.