Translation of "Remains" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Remains" in a sentence and their turkish translations:

His remains,

Yani cesedi.

Still remains valid

hala daha geçerliliğini koruyor

Tom remains puzzled.

- Tom şaşkın kalıyor.
- Tom'un şaşkınlığı devam ediyor.

Tom remains suspicious.

Tom şüpheli kalıyor.

Tom remains uneasy.

Tom huzursuz kalıyor.

Tom remains confident.

Tom emin kalır.

Tom remains defiant.

Tom muhalif kalmaktadır.

And it remains unbroken.

çember bozulmamış kalıyor

The population remains stationary.

Nüfus sabit kalır.

One thing remains doubtful.

Bir şey şüpheli kalıyor.

The problem remains unsolved.

- Sorun çözümsüz kalır.
- Sorun çözülmemiş kalır.

The lawsuit remains undecided.

- Dava karar verilmeden kalır.
- Dava devam ediyor.

The situation remains unchanged.

Durum değişmeden kalır.

The door remains closed.

Kapı kapalı kalır.

Its origin remains unknown.

Onun kökeni bilinmemektedir.

That remains a possibility.

Bu bir olasılık olarak kalır.

That problem still remains.

O sorun hâlâ sürüyor.

One problem still remains.

Bir sorun hala sürüyor.

That remains a mystery.

O bir sır olarak kalır.

Money remains an issue.

Para bir sorun olarak kalır.

Tom's future remains uncertain.

Tom'un geleceği belirsiz kalmaya devam ediyor.

The question remains unresolved.

Soru çözümsüz kalır.

Tom remains in custody.

Tom gözaltında kalır.

He remains at liberty.

- Hâlâ yakalanmadı.
- Hâlâ özgür.

The mystery remains unsolved.

Gizem çözülmemiş kalıyor.

The question remains unanswered.

Soru cevapsız kalıyor.

Safety remains our priority.

Güvenlik, önceliğimiz olmaya devam etmektedir.

The outlook remains bright.

Görünüm parlak kalıyor.

Tom remains behind bars.

Tom barların arkasında kalıyor.

Tom remains in jail.

Tom hapiste kalıyor.

Everything passes. Love remains.

Her şey geçer. Aşk kalır.

Layla's murder remains unsolved.

Leyla'nın cinayeti çözülmemiş olarak kalmaya devam ediyor.

Tom's murder remains unsolved.

Tom'un cinayeti çözülmedi.

Tom remains in Boston.

Tom Boston'da kalıyor.

Unemployment remains persistently high.

İşsizlik sürekli yüksek kalmaktadır.

- Much still remains to be done.
- There still remains much to be done.
- A lot still remains to be done.
- A good deal remains to be done.

Daha yapılacak çok iş var.

remains a tantalising ‘what-if’.

bir' ne olurdu 'olmaya devam ediyor.

Nothing remains but to die.

Ölmekten başka bir şey kalmıyor.

Little remains to be done.

Yapılacak az şey var.

The murder remains a mystery.

Cinayet gizem olarak kalır.

The mystery still remains unsolved.

Sır hâlâ çözülmeden duruyor.

My response remains the same.

Benim yanıtım aynı kalır.

Little remains to be said.

Söylenecek çok az şey var.

After all, nothing remains forever.

Sonunda hiçbir şey sonsuza kadar kalmaz.

Tom remains under house arrest.

Tom ev hapsinde kalıyor.

Everything flows and nothing remains.

Her şey akar ve hiçbir şey kalmaz.

Everything remains as it was.

Her şey olduğu gibi kalır.

A cunt remains a cunt!

Bir pislik her zaman bir pislik kalır!

Our main problem remains unsolved.

Bizim esas sorunumuz çözümsüz kalır.

Tom remains in critical condition.

Tom kritik durumda kalıyor.

That remains a big problem.

O büyük bir sorun olarak kalır.

That remains a major problem.

O büyük bir sorun olmaya devam ediyor.

That remains to be seen.

Bunu yakında göreceğiz.

The matter remains under investigation.

Konu soruşturma altında kalır.

One other victim remains hospitalized.

Bir başka kurban, hastanede kalmaya devam ediyor.

Tom's remains were never recovered.

- Tom'un kalıntıları asla kurtarılamadı.
- Tom'un kalıntıları asla ortaya çıkarılmadı.

Tom remains sick in bed.

Tom hasta yatağında kalıyor.

The problem remains to be solved.

Sorun çözülmeden kalır.

The result remains to be seen.

Sonuç görülmek için kalır.

There remains nothing to be desired.

İstenilen bir şey yok.

He remains loyal to his principles.

O, prensiplerine sadık kalıyor.

My homework remains to be done.

Ev ödevim yapılmak için duruyor.

Nothing else remains to be done.

Geriye yapmak için başka bir şey kalmıyor.

Spend what remains of the money.

Paranın geriye kalanını harcayın.

Words fly away, the written remains.

Söz uçar, yazı kalır.

The mission remains to serve others.

Misyon başkalarına hizmet vermeye devam etmektedir.

Turkey remains China's bridge to Europe.

Türkiye, Çin'in Avrupa'ya açılan kapısı olmayı sürdürüyor.

And suicide remains shrouded in this stigma.

İntiharı bu yaftanın içine sarıp gizliyoruz.

remains well below at just $10 billion.

sadece 10 milyar doların altında kaldı.

The problem still remains to be solved.

Sorun hâlâ çözülmemiş olarak duruyor.

In that village only one family remains.

O köyde sadece bir aile kalır.

The fact still remains to be known.

Gerçek öğrenilmek için hâlâ duruyor.

The hotel remains closed during the winter.

Otel kış boyunca kapalı kalır.

Even today, his theory remains practically irrefutable.

Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.

The fact remains that he is guilty.

Onun suçlu olduğu gerçeği sürüyor.

Human remains were found during the excavation.

Kazı sırasında insan kalıntıları bulundu.

Memory fades but the written word remains.

Bellek silinir ama yazılı söz kalır.

He who remains silent seems to consent.

Sessiz kalan razı olmuş gibi görünüyor.

It remains to be seen who wins.

Kimin kazandığı zamanla görülecek.

A lot still remains to be done.

Hâlâ yapılacak çok şey var.

The problem of radioactive waste remains unresolved.

Radyoaktif atık sorunu çözülmemiş olarak duruyor.

And less taxes, but spending remains the same.

vergi toplarken buna karşılık harcamaları aynı kaldı.

He remains calm in the face of danger.

O, tehlike karşısında sakin kalır.

- Mike always stays cool.
- Mike always remains calm.

Mike her zaman sakin kalır.

The event still remains vivid in my memory.

Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.

The basic meaning of it remains the same.

Bunun temel anlamı aynı kalır.

If you take 3 from 8, 5 remains.

Sekizden üç çıkarırsan beş kalır.

The fact remains that he accepted the money.

Onun parayı kabul ettiği gerçeği hâlâ devam etmektedir.

The remains of human cities dot the Earth.

İnsan şehirleri kalıntıları Dünyayı benekler.

Matter, you see, disappears; only the spirit remains.

Gördüğünüz gibi, madde kaybolur, sadece ruh kalır.

The soul is gone, but his work remains.

Ruh gitti ama onun çalışması kalır.

Pinochet remains in hospital due to heart problems.

Pinochet kalp sorunları nedeniyle hastanede kalıyor.

They dug up a box containing human remains.

İnsan kalıntıları içeren bir kutuyu kazarak çıkardılar.

Despite all his setbacks, he remains an optimist.

Onun bütün aksiliklerine rağmen, o iyimser olmaya devam etmektedir.

He who remains silent is understood to consent.

Sessiz kalan razı olmuş gibi anlaşılıyor.

Drink everything up, so that nothing remains inside.

Her şeyi son yudumuna kadar iç, böylece içinde bir şey kalmaz.