Translation of "Erin" in Turkish

0.026 sec.

Examples of using "Erin" in a sentence and their turkish translations:

We kruipen erin.

Hadi aralarına girelim.

En dit erin.

Sonra da içeri sokalım.

De tanden erin.

Dişleri içeride.

Wat zit erin?

İçerideki nedir?

Wat zat erin?

İçinde ne vardı?

En ze erin meenemen.

olduklarını görebiliyoruz.

Wrijf het erin, ontspan je,

Ovalayın, rahatlayın

Spring erin; het water is heerlijk.

Partiye katılın. Su çok güzel.

Dan gif erin, als een slang...

Kabuğu delip aynı bir yılan gibi içeri zehir bırakıyor

- Wat zit erin?
- Wat bevat het?

O ne içerir.

Raak alleen niet erin betrokken, oké?

Sadece karışma, tamam mı?

- Kop op!
- Houd de moed erin!

Cesaretini kaybetme.

De tanden erin. Die doen we af.

Dişleri içeride. Tamam, şimdi çıkaralım.

Ik kan niet zien wat erin zit.

İçeride ne olduğunu göremiyorum.

Hoe ben je erin geslaagd te ontsnappen?

Nasıl kaçmayı başardınız?

Tom slaagde erin het vuur te blussen.

Tom yangını söndürmeyi başardı.

Als ze erin zitten... ...vul je het gat.

Bunlar girdikten sonra, içini dolduracaksınız.

En ze slaagden erin de top te bereiken.

...zirveye ulaşmayı başardılar.

Ik ben erin geslaagd zijn kantoor te vinden.

Ben onun ofisini bulabildim.

Hij slaagde erin het probleem op te lossen.

O, sorunu çözmeyi başardı.

- Het is ons gelukt!
- We zijn erin geslaagd!

Biz başarılı olduk.

We zijn erin geslaagd het geschil te beslechten.

Anlaşmazlığı çözmede başarılı olduk.

Tom is erin geslaagd zich te laten verkiezen.

Tom seçilmeyi başardı.

We slaagden erin enkele buitenlandse postzegels te bemachtigen.

Biz bazı yabancı pullar alabildik.

Beter ontdekken we dat nu, voordat we erin zitten.

Ona binmeden önce bunu öğrenmemiz daha iyi oldu.

En slaagde erin zich op haar buik te rollen

gövdesini göbeği üzerinde çevirebilmişti.

Het water is warm genoeg om erin te zwemmen.

Su yüzmek için yeterince sıcak.

Hun taak bestaat erin de dode bomen te vellen.

Onların işi kurumuş ağaçları kesip devirmek.

Hij slaagde erin om daar op tijd te zijn.

O, zamanında oraya varabildi.

Aldus slaagde de tiran erin het koninkrijk te veroveren.

Böylece despot hükümdar, krallığı fetihte başarılı oldu.

Hij is erin geslaagd om de belastingen te verlagen.

O, vergileri azaltabildi.

Tom is bang dat hij erin betrokken zal raken.

- Tom olaya girmekten korkuyor.
- Tom dahil olmaktan korkuyor.

Helaas worden de bossen vaak gerooid om erin te voorzien

Ne yazık ki ormanlar bu alanı sağlamak için yok ediliyor

Een oude vijver. Een kikker springt erin. Het geluid van water.

Eski bir havuz var. Kurbağa içine atlar ve sudan ses çıkar.

Ik ben erin geslaagd om me verstaanbaar te maken in het Engels.

İngilizce olarak derdimi anlatabildim.

Je kunt erin slagen, alleen moet je er wel hard voor werken.

Başarabilirsin, yalnız çok çalışman gerek.

Die vulden ze vroeger met chemicaliën en dan wipten ze de stenen erin...

Bunu kimyasallarla doldurup tüm kayaları bunun içine atarlardı

En dan gieten we dit erin en kijken we of hij eruit komt.

Sonra da bunu döküp dışarı çıkmasını bekleyeceğiz.

Als het erin trekt, kan het blaren veroorzaken... ...en je handen laten bloeden.

Bu şey derime nüfuz ederse su toplamasına neden olabilir. Ellerinizi kanatabilir

Hij slaagde erin zijn rijexamen te halen hoewel hij een slechte chauffeur was.

Yetersiz bir sürücü olmasına rağmen sürücü sınavını geçebildi.

Voor het vervoer werd er een laag plastic rond het pakket gewikkeld erin.

Taşınmadan önce paketin etrafına plastik bir tabaka sarıldı.

Ik moest de brief niet openen. Ik wist heel precies wat erin stond.

Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.

Ik heb geluk gehad dat ik erin geslaagd ben een goede babysit te vinden.

İyi bir çocuk bakıcısı bulabildiğim için şanslıydım.

- Ik weet dat ik het heb ingepakt.
- Ik weet dat ik het erin heb gestopt.

Çantaya koyduğumu biliyorum.

- Het lukte hem te ontsnappen.
- Hij slaagde erin om te ontsnappen.
- Hij wist te ontsnappen.

O kaçmayı başardı.

Ze is erin geslaagd op de minst gevaarlijke plek te gaan zitten. Op de rug van de haai.

Kendini bir şekilde en az tehlikeli olan yere almayı başarmış. Yani köpek balığının sırtına.

- Het lukte hem te ontsnappen.
- Hij slaagde erin om te ontsnappen.
- Hij wist te ontsnappen.
- Hij kon ontsnappen.

O kaçmayı başardı.

- Je moet hard werken als je succes wilt hebben.
- Je moet hard werken als je erin wilt slagen.

Başarılı olmak istiyorsan, çok çalışmalısın.

Clyde Tombaugh's taak bestond erin om een klein stukje van de nachtelijke hemel tegelijk te fotograferen. Hij moest vervolgens de foto's zorgvuldig bestuderen en vergelijken om zo een ongeïdentificeerd bewegend lichtpunt op te sporen dat wellicht een planeet zou kunnen zijn.

Clyde Tombaugh'ın işi bir seferde gece gökyüzünün küçük bir parçasını fotoğraflamaktı . Daha sonra bir gezegen olabilecek bir ışığın tanımlanamayan hareket eden noktasını tespit etmek amacıyla fotoğrafları dikkatlice incelemek ve karşılaştırmak zorunda kaldı.