Translation of "إنهُ" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "إنهُ" in a sentence and their turkish translations:

إنهُ ليس خنزير; إنهُ قرد.

- Bu bir domuz değil; o bir maymun.
- O bir domuz değil, maymun.

- إنهُ شاب جداً.
- إنهُ صغير جداً.

O çok genç.

- إنهُ اظهرها علي.
- إنهُ بينها لي.

Onu bana gösterdi.

- إنهُ غاضب معكَ.
- إنهُ غاضب معكِ.

O sana kızgın.

إنهُ ينتظر.

O bekliyor.

إنهُ مبتدىء.

O bir acemi.

إنهُ مزعج.

Bu sinir bozucu.

إنهُ مُغَني.

O bir şarkıcı.

- إنهُ يتحدث على التليفون.
- إنهُ يتحدث على الهاتف.

- Telefonda konuşuyor.
- Telefonla konuşuyor.

إنهُ غاضب معي.

O bana kızgın.

إنهُ يبدو كالحلم.

Bu bir rüya gibi.

نعم, إنهُ غاضب.

Evet, o kızgın.

إنهُ عاملني بسوء.

O bana kötü davrandı.

إنهُ مُمتع وصحي.

Bu eğlenceli ve sağlıklı.

إنهُ يريد الإنتقام.

O intikam istiyor.

إنهُ متدين كاثوليكي.

O dindar bir Katolik.

إنهُ مُسعد الأن.

O şimdi hazır.

إنهُ في مشكلة.

Onun başı dertte.

إنهُ صديق أخي.

O benim erkek kardeşimin arkadaşıdır.

إنهُ شاب جداً.

O çok gençtir.

- إنهُ يتحدث البربرية لإُستاذي.
- إنهُ يتحدث البربرية مع مُدرسَهُ.

Öğretmenimle Berberice konuşurum.

إنهُ أقتباس من الكتاب.

Bu, kitaptan bir alıntı.

إنهُ لم يكن مدعو.

O davet edilmedi.

إنهُ لا يؤمن بالتطور.

O, evrime inanmıyor.

إنهُ يؤمن بالحياة الآخرة.

O, ölümden sonraki hayata inanıyor.

إنهُ يأتي ليصنع مشكلة.

O, sorun çıkarmak için geldi.

إنهُ صغير وغير ناضِج.

O genç ve toy.

إهدأ: إنهُ فقط يغيظك.

Sakin ol; o sadece seninle alay ediyor.

إنهُ ظريف, ولكن غبي.

O sevimli ama aptal.

إنهُ غبي, ولكن ظريف.

Aptal ama tatlı.

إنهُ يجلس على المَقعد.

Bankta oturuyor.

إنهُ يبدو بحالة جيداً جداً.

O çok iyi görünüyor.

إنهُ من الممتع الخروج معها.

Onunla dışarıya çıkmak eğlenceli.

إنهُ من الممتع الخروج معهُ.

Onunla dışarıya çıkmak eğlenceli.

صباح الخير. إنهُ وقت الإستيقاظ.

Günaydın, Kalkma zamanı.

لا تقلق. إنهُ لا يفهم الألمانية.

Merak etmeyin. O, Almanca anlamıyor.

لا تقلق. إنهُ يعرف ما يفعلهُ.

Merak etmeyin. O ne yaptığını biliyor.

إنهُ يريد أن ينظر حتى يتزوج.

O, evlenene kadar beklemek istiyor.

إنهُ أمين جداً, لذلك يمكننا الإعتماد عليه.

O çok dürüst, bu yüzden ona güvenebiliriz.

إنهُ وصل مع فتاة حسناء علي ذراعهُ.

O, kolunda güzel bir kızla geldi.

- إنهُ يتحدث البربرية لإُستاذه.
- إنه ُيتحدث البربرية لمُدرسَهُ.

O, öğretmenleriyle Berberice konuşur.

إنهُ لم يستطع أن ينتظر ليجرب لوح ركوب الأمواج.

Yeni sörf tahtasını denemek için sabırsızlanıyordu.

- إنهُ الوقت لِفعل شيئاً ما.
- حان الوقت لفعل شيئاً ما.

Bir şey yapma zamanı.