Translation of "Zorundadır" in Spanish

0.004 sec.

Examples of using "Zorundadır" in a sentence and their spanish translations:

O doğru olmak zorundadır.

Debe de ser verdad.

O sigarayı bırakmak zorundadır.

Tiene que dejar de fumar.

O, saati onarmak zorundadır.

Él tiene que reparar el reloj.

Ken hızlı koşmak zorundadır.

Ken tiene que correr rápido.

Bir adam çalışmak zorundadır.

Un hombre debe trabajar.

Tom dinlenmeyi öğrenmek zorundadır.

Tom tiene que aprender a relajarse.

Tom bankaya gitmek zorundadır.

Tom tiene que ir al banco.

Askerler emirlerini yerine getirmek zorundadır.

Los soldados deben cumplir sus órdenes.

O her kuruşu saymak zorundadır.

Tiene que contar hasta el último céntimo.

Askerler onların emirlerini uygulamak zorundadır.

Los soldados deben cumplir sus órdenes.

Bütün Amerikalılar vergilerini ödemek zorundadır.

Todos los estadounidenses tienen que pagar sus impuestos.

O Tom'a ne yapmak zorundadır?

¿Qué tiene eso que ver con Tom?

Tom testi tekrar almak zorundadır.

Tom tiene que tomar la prueba otra vez.

Tom bir iş aramak zorundadır.

Tom tiene que buscar un trabajo.

Tom bizim kurallarımızı izlemek zorundadır.

Tom tiene que seguir nuestras reglas.

Paula mutfakta babasına yardımcı olmak zorundadır.

Paula tiene que ayudar a su padre en la cocina.

Yağmur yağsa bile Tom gitmek zorundadır.

Tom tiene que ir, incluso si llueve.

Otobüste veya trende, bilet ödenmek zorundadır.

En el autobús o el tren, uno tiene que pagar el billete.

O, gelecek hafta bir ameliyat olmak zorundadır.

Él tiene que someterse a operación la semana próxima.

Bir asker sık sık tehlikeyle yüzleşmek zorundadır.

Un soldado a menudo tiene que enfrentarse al peligro.

Bir yargıç krala değil, hukuka uymak zorundadır.

Un juez debe obedecer la ley, no al rey.

Her futbol takımı bir kaptan belirlemek zorundadır.

Cada equipo de fútbol debe designar un capitán.

O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.

Él se debe medir la presión sanguínea todos los días.

Savaşı'nın felaketle sonuçlanan sonunun da bir kısmını suçlamak zorundadır

Berthier también debe tener algo de culpa por el desastroso final de la Batalla de

- O çocuk dizginlemek zorunda.
- O çocuk terbiye edilmek zorundadır.

Hay que meter en cintura a ese chico.

İşte yazının kaba taslağı ama hatalar hala düzeltilmek zorundadır.

Aquí está el borrador del manuscrito, pero los errores aún tienen que ser corregidos.

Yoksul adam diğer insanlardan bağımsızdır ve yalnızca kendi ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Zengin adam ise kendi ihtiyaçlarında bağımsızdır ama diğer insanların ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.

El pobre no depende de nadie y solo responde a sí mismo. En cambio, el rico no depende de nada, pero tiene que responder frente a otros.

Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.

Los fiscales deben sostener sus demandas en la corte para probar que un sospechoso es culpable.

Bazı insanlar kendi kendine iyileşmek zorundadır. Kimseye yardıma ihtiyaçları olduğunu söylemez ve belli etmezler.

A algunas personas no les queda más remedio que curarse a sí mismos. No le dicen a nadie que necesitan ayuda y tampoco lo hacen patente.