Translation of "Veren" in Spanish

0.018 sec.

Examples of using "Veren" in a sentence and their spanish translations:

Tekrar insanlara önem veren

Un nuevo manual que tome en cuenta a la gente.

Bunu sana veren Tom.

El que te ha dado esto es Tom.

Oy veren üyeler kimler?

¿Quiénes son los miembros votantes?

Parayı veren düdüğü çalar.

- Recibes lo que pagas.
- Recibes el valor de lo que pagas.
- Consigues aquello por lo que pagas.

Bir sohbete ilham veren dünyalar.

en una conversación.

Bana umut veren şey ise

Así que lo que me da esperanza

Bana her şeyi veren kişi.

que, simplemente, me dio todo.

En yüksek teklif veren kim?

¿Quién es el mejor postor?

Mutluluğumuz ve mutsuzluğumuza karar veren şey

El estado en que se encuentre nuestra mente

Özellikle bekârete değer veren bir kültürde,

Es un tabú cultural

Yani aslında kutba ismini veren şey

Entonces, ¿qué le da realmente al polo su nombre?

Bu bileti Joe'ye veren Bay White'tı.

Fue el señor White quien le dio el billete a Joe.

Telefona cevap veren kadın Fransızca konuştu.

La mujer que contestó el teléfono hablaba francés.

Tom'un destek veren bir ailesi var.

Tom tiene una familia solidaria.

Ve Christopher Jarvis bu gösteriye ilham veren

Daniel Simons y Chrisotpher Jarvis, realizaron un experimento fascinante

O, ısırdığında acı veren korkunç bir katil,

Es un asesino feroz con una mordida terrible,

Her türlü toplum hizmeti veren servisler bulunmakta.

que le dan el funcionamiento de cualquier megaciudad.

Kamu hizmeti veren şirket en sonunda yıktı,

La empresa de servicios públicos finalmente la demolió,

Bunu tarihimize şekil veren ırkçılık ve seksizmin

en los patrones históricos de racismo y sexismo

Bugün kürtaja geçit veren bir kanun çıktı.

Hoy se promulgó una ley que admite el aborto.

Aramızda bir bağ yaratan bir şeye ilham veren,

inspiró algo en ellos que se convirtió en una conexión entre nosotros,

Biz aynı zamanda bu kültüre yön veren kişileriz,

es que somos nosotros mismos quienes hacemos la cultura,

Eğitim ve öğretime önem veren bir müdür yardımcısı

un asistente de gerente que se preocupa por la educación y la capacitación

Köpeğin içeri girmesine izin veren kişi sen misin?

- ¿Eres tú quien dejó pasar al perro?
- ¿Eres tú el que ha dejado entrar al perro?

Ve bu sanata olan ilgime hayat veren bir düşünce.

es algo que reaviva mi interés por este arte.

Artık masumiyetlerini muhafaza etmelerine izin veren koruyucular hâline gelirler.

se convierten en los protectores, lo que les permite conservar su inocencia.

Bir süredir bana ilham veren insanların kimler olduğunu düşünüyordum.

He estado pensando en quiénes son los que me han inspirado,

Sıradaki şey ise Kazıklı Voyvodaya adını veren olay olacaktı

Lo que pasó después alimentaría la leyenda de "Vlad el impalador".

Dünyada size böyle özgürlükler veren çok az yer vardır.

Hay pocos sitios en el mundo que te den tales libertades.

Şöminemin üstünde asılı duran tabloyu bana veren kişi Tom'du.

Tom fue quien me regaló la pintura que está colgando encima de mi chimenea.

Yavru hayvanlarda nikotin iyi yapılanmış, sinirlere zarar veren bir toksin.

En animales adolescentes, la nicotina es una neurotoxina muy conocida

O eserlerin Türkiye'ye getirilmesinde büyük mücadele veren Uşak Müze Müdürü

Da una gran lucha en las obras llevadas a Turquía. Director del Museo Usak

Ney'in beş Mareşali, ölüm cezasına oy veren büyük çoğunluk arasındaydı.

Cinco de los compañeros mariscales de Ney estaban entre una gran mayoría que votó a favor de la pena de muerte.

Dünya bir altın kuralı takip eder: Parayı veren düdüğü çalar.

- El mundo sigue una regla de oro: el que tenga el oro hace las reglas.
- Todo el mundo sigue una regla de oro: el que tenga oro impone las reglas.

'Evet, pazartesi gününü kötü geçirmek istiyorum' diye cevap veren oldu mu?

"Quiero tener un mal día el lunes"?

Ama ilaçlara zarar veren o değil. Bu muhtemelen bir maymunun işi.

Pero no tocó la medicina, quizás haya sido un mono.

, ancak zaferi kazanmaya yardımcı olarak cesurca karşılık veren genç askerlerinden etkilendi.

ataque sorpresa de Blucher, pero se defendieron con valentía y ayudaron a obtener la victoria.

Yalnız olduğu bilgisini veren insanların oranı iki kat artarak %40'a çıktı.

el porcentaje de personas que dicen sentirse solas se ha duplicado al 40 %.

Birçok ülkede besleyici gıda yetiştirmeye çok az imkân veren veya hiç imkân vermeyen

También hay desiertos alimentarios en muchos países

Albüme adını veren parçanın ne sebeple bu kadar efsanevi olduğu parçanın ilk saniyelerinde duyuluyor.

Düştü. Ünlü Viking'e korkunç bir ölüm vermeye karar veren Hıristiyan kralı Ella tarafından esir alındı

Fue hecho prisionero por su rey cristiano, Ella, quien decidió infligir una muerte terrible

Tom yemeye değer tek fast food hizmeti veren bu yeri düşündüğü için buraya gelmeyi seviyor.

Tom adora venir aquí desde que él pensó que este lugar sirve la única comida rápida que vale la pena comer.