Translation of "Zorlukla" in English

0.007 sec.

Examples of using "Zorlukla" in a sentence and their english translations:

Sorularımı zorlukla yanıtladılar.

They answered my questions with difficulty.

Seni zorlukla tanıdım.

I hardly recognized you.

Onu zorlukla görebildim.

I was hardly able to see it.

Buna zorlukla inanabiliyorum.

I can hardly believe this.

O, zorlukla yürüyebiliyor.

He can hardly walk.

Buna zorlukla katlanabiliyorum.

I can hardly stand it.

Tom zorlukla konuşabilir.

Tom could barely speak.

O, zorlukla konuşabilirdi.

He could barely speak.

Gözlerime zorlukla inanabildim.

I could hardly believe my eyes.

O zorlukla öğrenir.

She's barely learning.

Zorlukla hareket edebiliyorum.

I can hardly move.

Sami zorlukla karşılaştı.

Sami ran into trouble.

Hangi zorlukla uğraşıyorsanız uğraşın,

So whatever your deal is with your baggage,

Batan tekneden zorlukla kaçtım.

I escaped from the sinking boat with difficulty.

Tom'un sesi zorlukla duyulabiliyordu.

Tom's voice was hardly audible.

Beklenmedik bir zorlukla karşılaştık.

We met with an unexpected difficulty.

Gençliğinde birçok zorlukla karşılaşmıştı.

He had been through a lot of difficulties in his youth.

Ben zorlukla nefes alabiliyordum.

- I could barely breathe.
- I could hardly breathe.

Seni lisede zorlukla tanıyordum.

I hardly knew you in high school.

Tom zorlukla nefes alabiliyordu.

Tom could barely breathe.

Kendimi zorlukla kontrol edebiliyorum.

I can barely control myself.

Tom zorlukla nefes alabiliyor.

Tom can barely breathe.

Koşucu zorlukla nefes alıyordu.

The runner was gasping for breath.

Ben sınavı zorlukla geçtim.

I passed the examination with difficulty.

Tom zorlukla Fransızca konuşur.

Tom hardly speaks French.

Fadıl, Dania'yı zorlukla tanıdı.

Fadil barely recognized Dania.

Tom zorlukla hareket edebilir.

Tom could hardly move.

Tom zorlukla hareket edebiliyor.

Tom can hardly move.

Televizyon ekranını bazen zorlukla görürdük.

because it was a small living room full of smoke.

Biz dağa tırmandık ama zorlukla.

We climbed up the mountain, but with difficulty.

Mary'nin ne dediğini zorlukla duyabildim.

Tom could hardly hear what Mary was saying.

Artık seni buralarda zorlukla görebiliyoruz.

We hardly ever see you around here anymore.

Bu zorlukla bir fark yarattı.

It hardly made a difference.

Üzgünüm. Bu yeri zorlukla bulabildim.

Sorry. I could hardly find this place.

Planı gerçekleştirmede biraz zorlukla karşılaşacaksınız.

You'll find some difficulty carrying out the plan.

Yardımın olmasaydı, zorlukla baş edemezdim.

But for your help I could not have got over the hardship.

Tom testi geçmeyi zorlukla başardı.

Tom barely managed to pass the test.

Tom'un ne dediğini zorlukla duyabildim.

I could hardly hear what Tom was saying.

Her türlü zorlukla yüzleşmeye hazırım.

I'm ready to face any challenge.

Büyük bir zorlukla karşı karşıya.

He is facing a challenge.

- Tom neredeyse yürüyemiyor.
- Tom zorlukla yürüyebiliyor.

Tom can hardly walk.

Tom öyle sersemledi ki zorlukla konuşabiliyor.

Tom is so stunned he can hardly speak.

Kuraklık sırasında, çiftçiler kıt kanaat zorlukla geçinebiliyorlar.

During droughts, farmers are barely able to eke out a living.

Bar öyle kalabalıktı ki, zorlukla hareket ediliyordu.

The bar was so crowded you could hardly move.

Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.

The fog was so dense, we could hardly see anything.

Unutmayın, bu çöl zorlu olacak. Birçok zorlukla dolu.

[Bear] Remember this desert is gonna be tough. It's full of challenges.

Onun ne kadar önemli olduğunu zorlukla fark ediyoruz.

We hardly realize how important it is.

Mario o kadar hasta ki zorlukla hareket edebiliyor.

Mario is so sick that he can barely move.

Başlangıçta, çok hızlı konuştukları zaman insanları zorlukla anlardım.

At first, I had difficulty understanding people when they spoke too fast.

Tom'un zorlukla mücadeledeki cesareti, çevresindeki kişilere bir ilhamdır.

Tom's courage in dealing with adversity is an inspiration to those around him.

İçmek için çok şeyim vardı ve zorlukla yürüyebiliyordum.

I had too much to drink and I can barely walk.

O, o kadar yorgundu ki zorlukla nefes alabiliyordu.

He's so exhausted he can barely breathe.

O kadar sessiz konuşuyorsun ki seni zorlukla duyabiliyorum.

- You speak so quietly I can barely hear you.
- You speak so quietly that I can barely hear you.

Onun el yazısı o kadar küçüktü ki zorlukla okunuyordu.

Her handwriting was so tiny it was barely legible.

O kadar uykulu hissettim ki gözlerimi zorlukla açık tutabildim.

I felt so sleepy that I could hardly keep my eyes open.

Sen o kadar çok değiştin ki seni zorlukla tanıyabiliyorum.

You have changed so much that I can hardly recognize you.

Oda o kadar duman doluydu ki zorlukla nefes alabildim.

The room was so full of smoke that I could hardly breathe.

Telefonla ilgili yanlış bir şey var. Ben seni zorlukla duyabiliyorum.

There's something wrong with the phone. I can hardly hear you.

Joaquim'in dindar olduğu söylenir ama o Rab'bin duasını zorlukla biliyor.

Joaquim is said to be religious, but he hardly knows the Lord's prayer.

Ekspres tren o kadar hızlı geçti ki onu zorlukla gördük.

The express train went by so fast we hardly saw it.

- Diana nefesini tuttu.
- Diana zorlukla nefes alıyordu.
- Diana nefes nefese kaldı.

Diana gasped.

Değerli izleyici, rakamlardan bahsediyoruz bu zorlukla sahip bir ada için nüfusu çok fazla

Dear viewer, we’re talking about figures that are huge for an island that barely has

İki erkek kardeş birbirlerine o kadar çok benziyorlar ki onları birbirlerinden zorlukla ayırt edebiliyorum.

The two brothers resemble each other so much that I can hardly distinguish one from the other.

Yüzücü, Cindy Nicholas, yorucu bir yüzmenin sonunda zorlukla Daver'de kıyıya vardı fakat Kanal Yüzme Derneğinden bir sözcü onun çok iyi bir durumda olduğunu duyurdu.

The swimmer, Cindy Nicholas, barely made it ashore at Dover at the end of the exhausting swim, but a spokesman from the Channel Swimming Association announced that she was in very good shape.