Translation of "Yalnızca" in English

0.014 sec.

Examples of using "Yalnızca" in a sentence and their english translations:

Bunlar yalnızca bazıları.

just to name a few things.

Yalnızca örnekleme adına

Purely for the purposes of illustration,

Yalnızca biraz sıkıldım.

I'm just a little bored.

Yalnızca insanlar gülebilir.

Only humans can laugh.

Yalnızca azıcık sıkıldım.

I'm just a little bored.

Yalnızca kütüphanede çalışırım.

I only study in the library.

Yalnızca işimi yapıyorum.

I'm only doing my job.

Dikkat! Yalnızca +18.

WARNING - 18+ ONLY.

Biz yalnızca arkadaşız.

- We're just friends.
- We are just friends.

Yalnızca sesli düşünüyordum.

I was just thinking aloud.

Yalnızca Tanrı mükemmeldir.

Only God is perfect.

Bu yalnızca tesadüftü.

It was nothing but coincidence.

Kim yalnızca Çinli?

Who's only Chinese?

Bu, yalnızca inandığımız şeyleri

It is a systematic tendency

Basitçe, nüfusumuz yalnızca büyümüyor,

Put simply, not only is our global population becoming bigger,

"Yalnızca bir kere" kuralı,

Once only is a very powerful rule,

Yalnızca inanılmaz bir fırsat.

only the most incredible opportunity.

Şirket yalnızca yoğurttan değil,

And the company wasn't just giving up on yogurt,

Yalnızca 146 milyon dolar.

is merely 146 million dollars.

Bu yalnızca finansal açı.

But this is only a financial angle, right?

Ancak yalnızca sabit değil.

But it's not just static.

Bu yalnızca bir prototip.

This is only a prototype.

Politika yalnızca enflasyonu hızlandıracak.

The policy will only accelerate inflation.

Yalnızca sana ihtiyacım var.

I only need you.

O yalnızca meyve yer.

- He eats nothing but fruit.
- He doesn't eat anything other than fruit.
- He only eats fruit.

Yalnızca Windows üzerinde çalışır.

It only works on Windows.

Yalnızca sessiz kalısan, kalabilirsin.

- You can stay if only you are quiet.
- You can stay only if you are quiet.

Çince konuşamam. Yalnızca okuyabilirim.

I cannot speak Chinese. I can just read it.

O yalnızca dikkat istiyor.

He just wants attention.

O yalnızca altı aylık.

She is only six months old.

Neden yalnızca roman yazıyorum?

Why do I write only novels?

Yalnızca birkaç saatim var.

I only have a few hours.

Panda yalnızca Çin'de yaşar.

Panda bears live only in China.

Biz yalnızca seni istiyoruz.

We only want you.

Yalnızca uyumaya gitmek istiyorum.

I just want to go to sleep.

Biz yalnızca gitmeni istiyoruz.

We simply want you to leave.

Yalnızca güzel kadınları severim.

I just love beautiful women.

Yalnızca gerçek acı verir.

Only the truth hurts.

Yalnızca tek seçenekleri var.

They have only one option.

Yalnızca kişisel eşyalarım var.

I only have personal items.

Yalnızca üç kuralımız var.

We have only three rules.

Tom yalnızca görevini yapıyor.

Tom is just doing his duty.

Yalnızca tek sorum var.

I just have one question.

Fransızca yalnızca Fransa'da konuşulmaz.

- French is not only spoken in France.
- French isn't only spoken in France.

O yalnızca filmlerde olur.

That only happens in the movies.

Yalnızca işimi yapmaya çalışıyordum.

I was just trying to do my job.

Ben yalnızca bir dostum.

I'm just a friend.

O yalnızca bir arkadaş.

She's just a friend.

O yalnızca Almanca konuştu.

She spoke only German.

Yalnızca ne diyeceğimi bilmiyorum.

Simply, I don't know what to say.

Yalnızca tek kapı var.

There's only one door.

Yalnızca üç seçenek var.

There are only three options.

Orada yalnızca esperantistler var.

There are only esperantists there.

Yalnızca Jean'i aramak zorundasın.

You simply have to call Jean.

Yalnızca bir ağzımız var.

We have one mouth only.

Sen yalnızca bir korkaksın.

You're just a coward.

Yalnızca bir kişi yaralıydı.

Only one person was injured.

Yalnızca bir yanlış anlamamıydı?

Was it just a misunderstanding?

Onu yalnızca Tom bilir.

Only Tom knows that.

O yalnızca kendisini önemser.

He only cares about himself.

Zamanla, şartlar yalnızca kötüleşti.

Over time, things only got worse.

Benim yalnızca giysilerim var.

I only have clothes.

Hayır, teşekkürler. Yalnızca bakıyorum.

- No, thank you. I am just looking.
- No, thank you. I'm just looking.
- No, thanks. I'm just browsing.

Ben yalnızca Tom'u sevmiyorum.

I just don't love Tom.

Tom yalnızca otuz yaşında.

- Tom is only thirty years old.
- Tom is only thirty.

Yalnızca üç günün var.

You only have three days.

Özgeçmiş yalnızca bir tanıtımdır.

A resume is just an advertisement.

Ben yalnızca Fransızca konuşabilirim.

I can only speak French.

Neden yalnızca onu öpmüyorsun?

Why don't you just kiss him?

Biz yalnızca arkadaş mıyız?

We're only friends?

Yalnızca iki olasılık var.

There are only two possibilities.

Tom yalnızca bir prototipti.

Tom was just a prototype.

Bu yalnızca senin için.

- This is only for you.
- This one is just for you.

Yalnızca hayatımdan uzak dur.

Just stay out of my life.

O yalnızca bir kazaydı.

That was just an accident.

Yalnızca benimle gitmek zorundasın.

You have only to go with me.

Yalnızca burada beklemek zorundasın.

You have only to wait here.

Sen yalnızca benim umudumsun.

You alone are my hope.

Yalnızca bu da değil.

But not only that.

Ben yalnızca İtalyanca konuşurum.

I only speak Italian.

Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

Masterpieces are only successful attempts.

Eve yalnızca kahve içer.

Eve drinks only coffee.

Ben yalnızca seni sevdim.

I loved only you.

Biz yalnızca kazanmak istiyoruz.

We just want to win.

Onu bilen yalnızca biziz.

We're the only ones who know that.

Yalnızca kullanılmış kıyafetler getiriyorum.

I'm only bringing used clothes.

Yalnızca suçlayacak birini arıyorsun.

You're just looking for someone to blame.

Onu yalnızca gençler yapabilir.

Only teenagers can do that.

Yalnızca bir dakika kalabilirim.

I can only stay a minute.

Birbirimizle yalnızca Fransızca konuşuruz.

We only speak French to each other.

Yalnızca kendini vermen gerekiyor.

You just have to apply yourself.

Beni yalnızca Tanrı yargılayabilir.

Only God can judge me.

- Yalnızca iki bardak şarabım vardı.
- Yalnızca iki bardak şarap içtim.

I only had two glasses of wine.

- Yalnızca sana yardım etmek istiyorum.
- Size yalnızca yardım etmek istiyorum.

I only want to help you.

- Yalnızca biraz uyumaya ihtiyacın var.
- Yalnızca biraz uyku alman gerek.

You just need to get some sleep.

- Bu yalnızca bir dakika alır.
- Bu yalnızca bir dakika sürer.

This will only take a minute.

- Yalnızca, benden üç yaş büyüksün.
- Benden yalnızca üç yaş büyüksün.

You're only three years older than me.

- Ben yalnızca bir bardak su alırım.
- Yalnızca bir bardak su içeceğim.

I'll just have a glass of water.