Translation of "Elbiseleri" in English

Sen elbiseleri kurutuyordun.

You were drying clothes.

Onun elbiseleri yıpranmış.

His clothes are worn out.

Tom elbiseleri değiştirdi.

Tom changed clothes.

John elbiseleri hakkında kayıtsız.

John is indifferent about his clothes.

O, mavi elbiseleri sever.

She likes blue dresses.

Onlar aynı elbiseleri giydiler.

They wore identical dresses.

Eski elbiseleri giymeyi seviyorum.

I like wearing old clothes.

Önce elbiseleri değiştirmemizi öneriyorum.

I suggest we change clothes first.

Manuela'nın elbiseleri çok şık.

Manuela's dresses are very elegant.

Elbiseleri modaya ayak uyduramıyor.

His clothes are out of fashion.

Bu elbiseleri nereden aldın?

Where did you get these clothes?

Elbiseleri yalağın içine koydu.

He put the clothes in the trough.

Onların elbiseleri çok büyük.

Their dresses are too big.

Sana istediğin elbiseleri alacağım.

I'll buy you whatever clothes you want.

Laura elbiseleri hakkında çok özel.

Laura is very particular about her clothes.

Her zaman pahalı elbiseleri alıyor.

She is always buying expensive clothes.

Onun elbiseleri her zaman demode.

His clothes are always out of style.

Elbiseleri değiştirmek için eve gittim.

- I went home to change my clothes.
- I went home to change clothes.

"Kimin elbiseleri bunlar?" "Onlar Nabila'nın."

"Whose dresses are these?" "They are Nabila's."

Bir insanı elbiseleri ile yargılamamalısın.

- You should not judge a person by his clothes.
- You shouldn't judge a person by his clothes.

John elbiseleri hakkında çok dikkatsiz.

John is very careless about his clothes.

Tom hâlâ iş elbiseleri giyiyor.

Tom is still wearing his work clothes.

Tom'un elbiseleri eski ama temizdi.

Tom's clothes were old, but clean.

Lütfen bu elbiseleri valize koy.

Please pack these clothes in a suitcase.

Onun elbiseleri temiz ama hırpani.

Her clothes were clean but dowdy.

Giydiğin o elbiseleri kim çıkardı?

Who picked out those clothes you're wearing?

Onun elbiseleri çok ucuz malzemeden yapılmıştır.

- Her dress was made of very cheap material.
- Her clothes were made of very cheap material.

Onun elbiseleri her zaman kötü kokar.

His clothes always smell bad.

Gerçeğin yüzü güzeldir ama elbiseleri yırtıktır.

- Truth has a good face, but ragged clothes.
- Truth has a lovely face, but torn clothing.

Elbiseleri ve çarşafları yıkamak benim işimdir.

Washing clothes and sheets is my work.

Tom dün giydiği aynı elbiseleri giyiyor.

- Tom is wearing the same clothes he wore yesterday.
- Tom is wearing the same clothes that he wore yesterday.

Tom'un yıkanılması gereken bazı elbiseleri var.

Tom has some clothes that need to be washed.

Tom'un bütün elbiseleri annesi tarafından yapılır.

All Tom's clothes are made by his mother.

Ben bütün sabahı elbiseleri yıkayarak geçirdim.

I spent all morning washing clothes.

Leyla en iyi elbiseleri satın aldı.

Layla bought the best dresses.

Çünkü elbiseleri çekiştirmiyordu, eğer çok ağır olurlarsa

Because it didn't pull on the dress, you could take them off during the day if they were

Uzay elbiseleri astronotları uzaydaki radyasyondan da korur.

Spacesuits also protect astronauts from radiation in space.

Mary'nin elbiseleri tipine ve rengine göre gruplandırılmış.

Mary's clothes are grouped by type and color.

O, kız kardeşinin giydiği aynı tür elbiseleri giyer.

She wears the same kind of clothes as her sister wears.

Tom'un çoğunlukla hangi elbiseleri giyeceğini seçmede sorunu var.

Tom often has trouble choosing what clothes to wear.

Hangi elbiseleri giymemiz gerektiği hakkında özel kurallar yok.

There are no special rules about what clothes we have to wear.

Elbiseleri çıkararak yapılan aramalar aşağılayıcı ve insanlıktan düşürücüdür.

Strip searches are degrading and dehumanizing.

- Kabile elbiseleri satıyor musunuz?
- Kabile elbisesi satıyor musun?

Do you sell Kabyle dresses?

Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?

What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?

Tom, annesinin evi temizlemesine ve elbiseleri yıkamasına yardımcı oldu.

Tom helped his mother clean the house and wash clothes.

Tom nehirde yüzmeye gitti, ama o dışarı çıktığında elbiseleri çalınmıştı.

Tom went swimming in the river, but when he got out, his clothes had been stolen.

- Tom dün giydiği aynı elbiseleri giyiyor.
- Tom dün giydiğini giyiyor.

Tom is wearing what he wore yesterday.

Giydiğim şey durum için uygun olmadığından dolayı elbiseleri değiştirmek zorunda kaldım.

I had to change clothes because what I was wearing wasn't appropriate for the situation.

Ne insanlar gördüm elbiseleri yoktu, ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu.

I saw many people who had no clothes and I saw many clothes which had no people in them.

Mary'nin bir sürü bağışlayacak elbiseleri var, bunlardan yaklaşık on tanesi hiç giyilmemiş.

Mary has a ton of old dresses to give away, about ten of which have never been worn.

Astronotlar Ay'da kaya örnekleri toplamak için özel araçlar kullanmak zorunda kaldılar çünkü uzay elbiseleri ile eğilemezlerdi.

The astronauts had to use special tools to collect rock samples on the Moon because they could not bend over in their spacesuits.

Tom uzun süre elbiseleri yıkamadı bu yüzden giymek için yeterince temiz bir şey olup olmadığını görmek için kirli elbiselerini araştırdı.

Tom hadn't washed clothes in a long time, so he searched through his dirty clothes to see if there was something clean enough to wear.