Translation of "Buzdolabına" in English

Buzdolabına baktım.

I looked in the refrigerator.

Yumurtaları buzdolabına koy.

Put the eggs in the refrigerator.

Bunu buzdolabına koyacağım.

I'll just put this in the fridge.

Tom buzdolabına baktı.

- Tom looked in the refrigerator.
- Tom looked into the fridge.

Onu buzdolabına koy.

Put it in the freezer.

Yumurtaları buzdolabına koyacağım.

I'll put the eggs in the refrigerator.

Sütü buzdolabına koydum.

- I put the milk in the refrigerator.
- I put the milk back into the refrigerator.
- I put the milk back in the refrigerator.

Patatesleri buzdolabına koymuyorum.

I don't put potatoes in the refrigerator.

Domates salatasını buzdolabına koy.

Put the tomato salad in the refrigerator.

Buzdolabına su koydun mu?

Did you put water in the refrigerator?

Hamuru geceleyin buzdolabına koy.

Put the dough in the refrigerator overnight.

Tom güveci buzdolabına koydu.

Tom put the stew in the refrigerator.

Sütü buzdolabına geri koydum.

- I put the milk back into the refrigerator.
- I put the milk back in the refrigerator.

Eğer yumurtaları haşlayıp buzdolabına koyuyorsanız--

although it's really useful if you're the sort of person --

Eti buzdolabına koy yoksa bozulacak.

Put the meat in the refrigerator or it will spoil.

Tom tereyağı buzdolabına geri koydu.

- Tom put the butter back into the refrigerator.
- Tom has put the butter back into the refrigerator.

Buzdolabına koyduğum kekimi kim yedi?

Who ate my cake that I'd put in the fridge?

Mary, Tom'un çizimini buzdolabına astı.

Mary put Tom's drawing on the refrigerator.

Tom, Mary'nin çizimini buzdolabına astı.

Tom hung Mary's drawing on the refrigerator.

Bunu buzdolabına koymam gerekiyor mu?

Do I need to put this in the refrigerator?

Yerinde olsaydım yumurtaları buzdolabına koyardım.

I'd put the eggs in the refrigerator if I were you.

Ben de ketçabı buzdolabına koydum.

I also put the ketchup in the refrigerator.

Peter gerçekten buzdolabına bir mıknatıs istiyor.

Peter really wants a magnet on his fridge.

Eti buzdolabına koyun, aksi takdirde bozulur.

Put the meat in the refrigerator, or it will rot.

Maria birçok küçük kalbi buzdolabına yapıştırdı.

Maria glued many small hearts to the fridge.

Daha büyük bir buzdolabına ihtiyacımız var.

We need a bigger refrigerator.

Dondurma eriyecek bu yüzden onu buzdolabına koyun.

The ice-cream will melt, so I put it in the fridge.

Cesedi buzdolabına koyduğumdan beri yaklaşık iki gün geçti.

It's been about two days since I put the body in the refrigerator.

Buzdolabına gittim ve kendime bir bira daha aldım.

I went to the refrigerator and got myself another beer.

Kendime bir bira daha getirmek için buzdolabına gittim.

I went to the refrigerator to get myself another beer.

Tom içmek için ne bulabileceğini görmek için buzdolabına baktı.

Tom looked in the fridge to see what he could find to drink.

Tom buzdolabına gitti ve bir portakal suyu sürahisi çıkardı.

Tom went to the refrigerator and took out a pitcher of the orange juice.

Tom, süpermarketten eve gelir gelmez genellikle eşyaları buzdolabına koyar.

Tom usually puts things in the refrigerator as soon as he gets home from the supermarket.

Dondurma yememesi için arkadaşları buzdolabına asma kilit takmak zorunda kaldılar.

Her friends had to padlock the freezer to prevent her from eating ice cream.

Tom ayağa kalktı ve başka bir bira için buzdolabına gitti.

Tom got up and went to the refrigerator for another beer.

Tom jambonun bir kısmını yedi, ve sonra geriye kalanını buzdolabına koydu.

Tom ate part of the ham, and then put the rest into the refrigerator.

Hey, bu bütün gün yemek masasında mı duruyordu? O, buzdolabına gitmeli yoksa bozulacak.

Hey, has this been sitting out on the dinner table all day? It has to go in the refrigerator or it'll go bad.