Translation of "Bacağımı" in English

0.009 sec.

Examples of using "Bacağımı" in a sentence and their english translations:

Bacağımı kımıldatamıyorum.

I can't move my leg.

Ben bacağımı kırdım.

I broke my leg.

Horoz bacağımı gagalıyor.

The rooster is pecking at my leg.

Sağ bacağımı incittim.

I got my right leg injured.

Kazada bacağımı yaraladım.

I got my leg hurt in the accident.

Sanırım bacağımı kırdım.

I think I broke my leg.

Tom bacağımı sardı.

Tom bandaged my leg.

Kayak yaparken bacağımı kırdım.

I broke my leg skiing.

Çitin üzerinde bacağımı salladım.

I swung my leg over the fence.

Futbol oynarken bacağımı incittim.

I had my leg hurt while playing football.

Ben sağ bacağımı kırdım.

I broke my right leg.

Sağ bacağımı hareket ettiremiyorum.

I can't move my right leg.

Tom'un köpeği bacağımı ısırdı.

Tom's dog bit my leg.

Bu daha iyi. Bacağımı çekiyorum.

Ah, that's better. I'm pulling the leg out now.

Kâğıttan kaydım ve bacağımı incittim.

I slipped on the paper and hurt my leg.

Bacağımı kırmasaydım asla seninle karşılaşmazdım.

- I would've never met you if I hadn't broken my leg.
- I would have never met you if I hadn't broken my leg.

Ben bacağımı kahve masasına çarptım.

I banged my leg on the coffee table.

Her iki bacağımı da kırdım.

I broke both of my legs.

Sıcak su şişesi bacağımı yakıyor.

The hot water bottle is burning my leg.

Dizlerimden aşağı her iki bacağımı aldı.

both my legs below the knee,

Şu anda bacağımı zar zor kımıldatabiliyorum.

I can hardly even move my leg right now.

Ben bir trafik kazasında bacağımı kırdım.

I broke my leg in a traffic accident.

Bir bisiklete binerken iki bacağımı da kırdım.

I broke both my legs riding a bicycle.

Ben küçükken bacağımı kırdım, ben çok acı çektim.

When I was small and I broke my leg, I suffered a lot.

Her iki bacağımı kırdığım dan beri koltuk değneği kullanıyorum.

I'm on crutches since I broke both my legs.

Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.

I broke my leg in two places during a skiing mishap.

Ne yazık ki, bacağımı kırdım, bu yüzden bu hafta sonu sizinle kayak yapmaya gidemem.

Unfortunately, I broke my leg, so I can't go skiing with you this weekend.