Translation of "Sürekli" in Dutch

0.012 sec.

Examples of using "Sürekli" in a sentence and their dutch translations:

Sürekli kusuyorum.

Ik heb veel overgegeven.

Sürekli yiyecek,

altijd bezorgd om voedsel

Sürekli tehlikedeyim.

- Ik ben voortdurend in gevaar.
- Ik ben constant in gevaar.

Sürekli çalışıyorum.

Ik ben voortdurend aan het studeren.

Sürekli kafamda beliriyordu:

waar ik geen antwoord op had:

Sürekli uzayan dişler.

Ze blijven groeien.

Sürekli yağmur yağdı.

Het heeft dag na dag geregend.

Sürekli seni düşünüyorum.

- Ik denk de hele tijd aan jullie.
- Ik denk de hele tijd aan je.

O sürekli konuşuyordu.

- Ze praatte de hele tijd.
- Ze sprak de hele tijd.

O sürekli ağladı.

Hij huilde en huilde.

O sürekli gülüyor.

Ze lacht altijd.

Bilgisayarlar sürekli geliştiriliyorlar.

- Computers worden steeds verbeterd.
- Computers worden voortdurend verbeterd.

Seni sürekli özlüyorum.

Ik mis je voortdurend.

Rüzgar sürekli esiyor.

De wind waait constant.

Yazılım sürekli gelişiyor.

Software evolueert voortdurend.

Ve sürekli kendime soruyordum:

en ik vroeg me constant af

Hasta sürekli bakım gerektirir.

De patiënt vereist voortdurend zorg.

O, sürekli mektuplar yazıyor.

Ze schrijft constant brieven.

O sürekli şarkı söyledi.

Hij zong en zong.

O, sürekli şikâyet ediyor.

Hij klaagt voortdurend.

Diller sürekli değişime tabidir.

Talen zijn aan voortdurende verandering onderhevig.

Tom sürekli şikayet ediyor.

Tom klaagt voortdurend.

Tom sürekli bakım gerektirir.

Tom vereist voortdurend zorg.

Onlar sürekli kavga ederler.

Ze vechten voortdurend.

Sürekli olarak isimleri unutuyorum.

Ik vergeet voortdurend namen.

John sürekli hatalar yapıyordu.

John maakte de hele tijd fouten.

Fred sürekli yalan söyler.

Fred liegt altijd.

O sürekli onu düşünüyor.

- Ze denkt constant aan hem.
- Ze denkt de hele tijd aan hem.

Seni sürekli uyaran sinyaller yok

Je ervaart niet steeds het gedruis van stimuli

Ve sürekli düşme tehlikesi altındayız.

waardoor het steeds weer fout kan gaan.

Ben sürekli şikâyet etmenden bıktım.

Ik ben uw voortdurend geklaag moe.

Tüm gün sürekli yağmur yağdı.

Het regende de ganse dag zonder ophouden.

O sürekli diğer insanları eleştirir.

Hij bekritiseert voortdurend andere mensen.

Popülasyonların hareketi sürekli yayılmanın yakıtıdır.

...is dat de beweging van massa's, als olie op vuur is voor de spreiding

O sürekli olarak televizyon izliyor.

Ze kijkt voortdurend televisie.

Karısı ona sürekli dırdır ediyor.

Zijn vrouw zit voortdurend aan zijn kop te zeuren.

O sürekli aynı hikayeyi anlatıyor.

Hij vertelt altijd hetzelfde verhaal.

Sürekli bu kadar olumsuz olma.

Wees niet de hele tijd zo negatief.

Ve sürekli hırlamasını ve ısırışını duyuyordum.

En ik hoorde het de hele tijd grommen en me bijten.

Coğrafya öğrencisi isen, sürekli harita kullanmalısın.

Voor het studeren van geografie moet je constant landkaarten gebruiken.

Tom ve Mary sürekli kavga ederler.

Tom en Maria vechten voortdurend.

Bir kuş sürekli olarak balkonumda ötüyor.

Een vogel zingt onophoudelijk op mijn balkon.

- Telefon durmak bilmiyor.
- Telefon sürekli çalıyor.

De telefoon staat roodgloeiend.

Bu eski araba sürekli arıza yapıyor.

Deze oude auto gaat constant kapot.

Tom kendini sürekli olarak endişeli hissediyordu.

Tom was voortdurend bezorgd.

Öğretmenimin bana sürekli söylediği bir şey var

Dit zegt mijn leraar altijd

Ve suçluluk duygusu içinde kendime sürekli hatırlattım,

en met al dat schuldgevoel bleef ik mezelf voorhouden

Kolugoların kocaman gözleri vardır. Sürekli tehlike kollarlar.

Huidvliegers hebben enorme ogen... ...die scannen op gevaar.

- O durmadan mendilini kaybeder.
- Sürekli mendilini kaybediyor.

Ze verliest altijd opnieuw haar zakdoek.

Bu civardaki barlara ve birahanelere sürekli takılır.

Hij is een stamgast in de barren en kroegen hier.

Yeni bir başlangıcın mümkün olduğuna sürekli inanıyorum.

Ik geloof vast dat een nieuw begin mogelijk is.

Onlara 'sevda kuşu' deniyor; çünkü sürekli öpüşüyorlar.

Ze heten 'lovebirds' omdat ze elkaar altijd kussen.

Bu hissiyat arka planda sürekli varlığını devam ettirebilir

Ontevredenheid kan constant aanwezig zijn op de achtergrond,

Ama sonradan sohbette sürekli uzun çizgiler yollamaya başladı

maar opeens begon hij streepjes te spammen in de chat,

Sürekli sabırsızlıkla beklediğim bir şeyin olması için çabalarım.

Ik probeer altijd iets te hebben om naar uit te kijken.

Vücudumuzun bilgeliği. Tükürük sürekli sahip olduğumuz sıradan bir şey

Het is de wijsheid van het lichaam, iets gewoons dat we altijd hebben...

Bir panelde bir transhümanistleydim, sürekli tekillik hakkında konuşup durdu.

Ik zat in een panel met een transhumanist die uitgebreid sprak over singulariteit.

Okyanus sürekli hareket halinde olan büyük bir su kütlesidir.

De oceaan is een enorme watermassa die constant in beweging is.

Bu toplantılar boyunca özel bir tema sürekli mevzu bahis oldu.

Tijdens deze ontmoetingen komt steeds hetzelfde thema naar boven.

Sürekli tartışma yaratan bu grubun asıl derdi ilerleme fikrinin kendisi.

Het is het idee van vooruitgang dat dat soort intellectuelen dwarszit.

Kendinizi adayacak ve kendinizden emin bir şekilde sürekli ileri gideceksiniz.

Totale toewijding en positief vooruit blijven lopen.

Babam yakınıyor; o geçen haftadan bu yana sürekli olarak meşgul oldu.

Mijn vader is aan het klagen; hij is constant bezig geweest sinds vorige week.

Sürekli olarak doğum kontrol hapı alan insanların hamile kalmayacaklarını biliyor muydunuz?

Wist je dat mannen die regelmatig de pil slikken niet zwanger raken?

- Ben sürekli olarak kendi kendime konuşurum.
- Daima kendi kendime lakırdı ederim.

- Ik praat constant met mezelf.
- Ik praat voortdurend met mezelf.

Sürekli büyüyen bir uğraşın altında sıkışıp kalıyorlar Bir insan olarak geleceği olmayan.

ze zitten vast onder een immer groeiende bezetting zonder toekomst als volk.

İkincisi de, sürekli ilerlemeye devam etmek. Canınız istemese bile emin bir şekilde ileriye gitmelisiniz.

En het tweede is, blijf altijd doorlopen. Positief doorlopen, ook al heb je er geen zin in.

Eğer bu evliliği iş için istiyorsan benimle zaman geçirmek ve sürekli çalışmak arasında seçim yapman gerekiyor.

Als je wilt dat dit huwelijk werkt, zul je moeten kiezen tussen tijd met me doorbrengen en de hele tijd werken.

Eğer su tabancası istiyorsan sadece para biriktirmek ve onu kendin almak zorunda kalacaksın. Senin için sürekli oyuncaklar alamam. Verecek param yok.

Als je dat waterpistool wilt hebben, moet je er zelf maar voor sparen. Ik kan geen speelgoed voor je blijven kopen. Het geld groeit niet op m'n rug.