Translation of "Kalmadı" in Dutch

0.040 sec.

Examples of using "Kalmadı" in a sentence and their dutch translations:

Suyumuz kalmadı.

We hebben geen water meer.

Tırmanacak ağaç kalmadı.

Haar boom raakt op.

Hiç tuz kalmadı.

Er is geen zout meer.

Hiç yiyecek kalmadı.

- Er is niets meer om te eten.
- Er is geen eten over.

Buzdolabında et kalmadı.

Er is geen vlees meer in de koelkast.

Neredeyse zamanımız kalmadı.

Onze tijd zit er bijna op.

Ve bununla da kalmadı.

En daar hield het niet op.

Maalesef hiçbir şeyimiz kalmadı.

- Ik vrees dat we er geen meer over hebben.
- Ik vrees dat we er geen meer overhebben.

Hiç kimse ülkemde kalmadı.

Niemand bleef in mijn land.

Yiyecek bir şey kalmadı.

Er is niets meer om te eten.

Tartışacak bir şey kalmadı.

Er is niets meer te bespreken.

Söyleyecek bir şey kalmadı!

Er valt niets meer te zeggen.

Söyleyecek bir şey kalmadı.

Er valt niets meer te zeggen.

Neredeyse hiç param kalmadı.

Ik heb nauwelijks nog wat geld over.

Ama neyse ki gerek kalmadı.

Maar gelukkig was dat niet nodig.

Artık... şüphe kalmadı. Karanlık, fırsat yaratır.

Nu is er geen twijfel over mogelijk. Duisternis biedt kansen.

Ama uzun süre utanç içinde kalmadı.

Maar hij bleef niet lang in ongenade.

- Daha fazla ekmeğimiz yok.
- Ekmeğimiz kalmadı.

We hebben geen brood meer.

O acele etti, böylece geç kalmadı.

Ze haastte zich zodat ze niet te laat zou zijn.

Vücudumun yara almayan bir parçası bile kalmadı.

Er is niet één deel van mijn lichaam - de voorkant, althans - dat geen wond heeft.

- Tom'un beti benzi kalmadı.
- Tom'un rengi soldu.

Tom werd bleek.

Uyku yoksunluğu denen bu şeyle uğraşmak zorunda kalmadı.

de uitdaging van dit fenomeen, slaaptekort, nooit heeft hoeven aangaan.

- Buzdolabında hiçbir şey kalmadı.
- Buzdolabında hiçbir şey kalmamıştı.

Er bleef niets in de koelkast over.

- Cüzdanımda daha fazla para yok.
- Cüzdanımda para kalmadı.

Ik heb geen geld meer in m'n portemonnee.

- Tom fazla beklemedi.
- Tom'un uzun süre beklemesine gerek kalmadı.

Tom moest niet lang wachten.

- Korkarım ki, hiç kahve kalmamış.
- Maalesef hiç kahve kalmadı.

Ik ben bang dat er geen koffie meer over is.

- Demlikte neredeyse hiç kahve kalmadı.
- Neredeyse demlikte hiç kahve yok.

Er is bijna geen koffie over in de pot.

Bu, Soult'un komuta yeteneklerini boşa harcamakla kalmadı, çünkü yeni rolü sadece

Dit verkwistte niet alleen Soult's bevelvaardigheden, aangezien zijn nieuwe rol alleen het