Translation of "Mirar" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "Mirar" in a sentence and their turkish translations:

- Puedes mirar.
- Pueden mirar.
- Podéis mirar.

Bakabilirsin.

Gracias por mirar.

İzlediğiniz için teşekkürler.

Quisiera mirar adentro.

İçeriye bakmak istiyorum.

Ahora puedes mirar.

Şimdi bakabilirsin.

Deja de mirar.

Aval aval bakmayı bırak.

Sino trata sobre mirar

Bakmakla ilgili

Puedes mirar tus piernas

bacaklarına bakabilirsin

Estaremos encantados de mirar.

Bakar bakar mutlu olurduk.

Si sabes dónde mirar.

...eğer nereye bakılacağını biliyorsanız.

¿Podría mirar ese libro?

O kitaba bakabilir miyim?

Trataba de no mirar.

- Bakmamaya çalıştım.
- Bakmamayı denedim.

Me encanta mirar béisbol.

Beyzbol izlemeyi seviyorum.

...y de no mirar abajo. 

Aşağı bakmamaya çalışın.

No me gusta mirar televisión.

Ben tv izlemekten hoşlanmıyorum.

Tratá de mirar hacia delante.

İleriye bakmaya çalış.

Me gusta mirar las mariposas.

Kelebekleri izlemekten hoşlanırım.

¿Hacia dónde tengo que mirar?

Nereye bakmalıyım?

- Él no pudo hacer nada salvo mirar.
- No pudo hacer nada excepto mirar.

Seyretmekten başka bir şey yapamadı.

Era respirar profundamente, mirar las nubes

derin nefes alıp bulutlara bakmak

Construían telescopios para mirar las estrellas.

Yıldızları izlemek için teleskoplar yapıyorlar.

Me gusta mirar a niños jugando.

Çocukları oynarken izlemekten zevk alırım.

Tom nos mostró por dónde mirar.

Tom bize nereye bakacağımızı gösterdi.

Prometo que no voy a mirar.

Bakmayacağıma söz veriyorum.

Mirar pájaros salvajes es muy divertido.

Yaban kuşlarını izlemek çok eğlenceli.

Tom quería mirar por el telescopio.

Tom teleskoptan bakmak istedi.

A ella le gusta mirar pájaros.

Kuşları izlemekten hoşlanır.

- ¿Quieres mirar esto?
- ¿Quieres ver esto?

- Buna bakmak ister misin?
- Buna bakmak ister misiniz?
- Buna bakmak istiyor musun?

Tom no sabe a dónde mirar.

Tom nereye bakacağını bilmiyor.

- Tom no se atrevía a mirar a Mary.
- Tom no se atrevió a mirar a Mary.

Tom Mary'ye bakmaya cesaret edemedi.

Me volví tan bueno en mirar palabras

Lisede, sözcüklere farklı şekilde bakmakta

Es descortés mirar fijamente a las personas.

- İnsanlara bakmak kabalıktır.
- İnsanlara dik dik bakmak kabalıktır.

¿Puedes mirar al otro lado, por favor?

Diğer tarafa bakar mısın lütfen?

La familia ama mirar misteriosos asesinatos juntos.

Aile birlikte cinayet gizemlerini izlemeyi seviyor.

Tom podría mirar que María estuvo llorando.

- Tom Mary'nin ağladığını görebilir.
- Tom, Mary'nin ağladığını görebiliyordu.

Mirar nota al pie en página 5.

Sayfa beşteki dipnota bakın.

Tom perdió interés para mirar la televisión.

Tom televizyon izlemeye ilgisini kaybetti.

- ¿Oh? Puedes escribir sin mirar el teclado. ¡Qué guay!
- Oh, puedes teclear sin mirar el teclado. ¡Sorprendente!

Ah? Sen klavyeye bakmadan yazabiliyorsun. Bu harika!

De mirar una palabra y determinar cuál era.

yedi ayrı yol geliştirdiğim fark ettim.

Pero aún puedo mirar palabras, personas y situaciones

herkes gibi okuyorum ama hala sözcüklere, insanlara, durumlara çabucak

Este ejercicio no va sobre mirar la escultura,

Bu alıştırma bir heykele bakmakla ilgili değil.

Y ni siquiera tenemos que mirar tan lejos.

ve o kadar uzağa bakmamız gerekmiyor.

¿Puedo usar tu ordenador para mirar mi correo?

Benim e-postamı kontrol etmek için bilgisayarınızı kullanabilir miyim?

Tom ha salido a mirar para comprar zapatos.

Tom dışarıda ayakkabı alışverişi yapıyor.

¿Podrías mirar para otro lado mientras me cambio?

Elbiselerimi değiştirirken diğer tarafa bakar mısın?

- Mary es fea.
- Mary es difícil de mirar.

Mary çirkindir.

Con mirar fijamente una cosa y perderse algo importante?

doğrudan bakıp apaçık bir eylemi gözden kaçırmakla ne ilgisi var?

Lo primero que haría es mirar bajo el capó.

yapacağı ilk şey kaputun altına bakmak olur

Pero también hay algo mágico en mirar las llamas.

Ama alevlere bakmanın büyüleyici bir yanı da vardır.

¿A quién debería mirar la imagen de su hijo?

ula kim izlesin senin çocuğunun görüntüsünü yahu?

Solía ​​ser solo una herramienta para mirar nuestro pueblo.

Eskiden sadece köyümüze bakmak için kullandığımız bir araçtı.

A mi gato le gusta mirar por la ventana.

Kedim pencereden bakmayı sever.

Tom salió a mirar para comprar comida para perros.

Tom köpek yiyeceği için alışverişe gitti.

Pienso que mirar televisión es una pérdida de tiempo.

Bence TV izlemek zaman kaybıdır.

Lo primero que hicimos fue mirar a los pandas.

Yaptığımız ilk şey pandalara bakmaktı.

A Tom le gusta mirar deporte en la televisión.

Tom televizyonda spor izlemeyi seviyor.

Ambos fueron a la ventana para mirar hacia afuera.

Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

Carol pudo mirar hacia la luz con los ojos abiertos.

Carol gözleri açık olarak ışığa bakabildi.

No es justo mirar la etapa inicial de mayor dificultad

zorluğun başlangıç çıtasına bakmak doğru değil,

Mi amor por mirar profundamente y de cerca el mundo,

Dünyaya derinden ve yakından bakma arzumun,

El pulpo a la defensiva intenta no mirar al agresor

Savunmacı ahtapot, kavgadan kaçınmanın bir yolu

Mirar a la persona frente a ti a los ojos

Saygı, önündeki kişinin gözünün içine bakmaktır,

Y vamos a mirar qué pasa dentro de la hoja

ve bir sinek üzerine konduğunda yaprağın içerisinde

Tomé como regla no mirar televisión después de las nueve.

Dokuzdan sonra televizyon izlememeyi kural edindim.

Tom no quería mirar, pero no pudo resistir la tentación.

Tom bakmak istemiyordu ama kendini tutamadı.

Me gusta recostarme de espaldas y mirar las nubes pasar.

Sırt üstü yatıp bulutların geçişini izlemekten hoşlanıyorum.

Si nos detenemos a mirar el mundo desde un marco temporal.

doğanın eşsiz yollarla kendini bize sunduğunu görürüz.

Tal vez ya escucharon sobre cómo mirar detrás de las esquinas,

Köşenin diğer tarafını görmeyi daha önce duymuş olabilirsiniz

Y mirar lo que has creado desde la perspectiva del lector.

yaptığınız çalışmaya okuyucunun bakış açısıyla bakmanız lazım.

Entre los dos fueron a la ventana para mirar hacia afuera.

Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.

Tengo tendencia a mirar las imágenes antes de leer el texto.

Metni okumadan önce resimleri izleme eğilimim var.

Yo no suelo mirar atrás y lamentar lo que he hecho.

Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.

En mi infancia yo solía venir aquí, mirar alrededor y pensar.

Çocukluğumda buraya gelip etrafa bakınıp düşünürdüm.

Y al mirar las notas de mis alumnos y de otros estudiantes,

Öğrencilerin notlarına baktığımızda

De enfocarse en mirar adelante y usar la fuerza de las piernas...

İleriye bakmaya odaklanmalı ve bacak gücünüzü kullanarak...

Solo que, en lugar de mirar a la distancia en el océano,

Yalnız bu araçlar gökyüzüne ve karaya bakmaktan ziyade,

No puedo mirar esta foto sin recordar mis días en la escuela.

Okul günlerimi hatırlamadan bu fotoğrafa bakamıyorum.

Me gusta mirar las montañas desde mi ventana cuando estoy en casa.

Evde olduğum zaman pencereden dağlara bakmayı severim.

El hecho es que no importa lo capacitado que uno esté para mirar,

Bakmak ile ilgili ne kadar becerikli görünseniz de

E incluso los padres pueden mirar para verausencias de color en las pinturas

Hatta aileler de resimlerdeki renk eksikliklerine bakarak

A veces uno solo quiere relajarse y mirar un programa como "Nailed It!"

Bazen rahatlamak ve "Nailed It" gibi bir program izlemek istersin.

La única conexión con el exterior era una ventanita demasiado alta para mirar.

Dış dünyayla olan tek bağ çok yüksekte olan küçük bir pencere.

Todos sabemos cómo mirar a los musulmanes en el mundo de todos modos

zaten dünyada Müslümanlara nasıl bir gözle bakıldığını hepimiz biliyoruz

Pero luego los arqueólogos, alertados por un descubrimiento fortuito, comenzaron a mirar el

Ancak daha sonra, bir tesadüfi keşifle uyarılan arkeologlar,

No deberías mirar por encima del hombro a una persona por ser pobre.

Bir insana fakir olduğu için tepeden bakmamalısın.

Mirar las fotos de tus amigos en Facebook es una pérdida de tiempo.

Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.

Y amaba usarlos para mirar intencional y fijamente a los ojos de otras personas.

gözleri büyük bir sevinçle diğer insanların gözleriyle buluşuyordu.

No uso un reloj, pero los observadores deben mirar un reloj de pulsera de inmediato.

Ben saat kullanmıyorum ama saat kullananlar hemen bir kol saatine baksınlar

La mejor manera de ver lo que la tierra realmente parece es mirar un globo.

Dünyanın gerçekten nasıl göründüğünü görmenin en iyi yolu bir uzaydan bakmaktır.

- Déjame buscar en la mochila.
- Déjame mirar en la mochila.
- Déjame ver en la mochila.

Sırt çantasına bakayım.

Madre Teresa comenzó su trabajo por mirar a su alrededor para ver lo que se necesitaba.

Rahibe Teresa neye ihtiyaç olduğunu görmek için etrafına bakarak işine başladı.

Es una buena regla mirar a ambos lados antes de cruzar la calle por cualquier lugar.

Herhangi bir yerde caddeyi geçmeden önce iki yöne bakmak iyi bir kuraldır.

- El muchacho escapó sin volver la cabeza.
- El chico se fue corriendo sin mirar hacia atrás.

- Oğlan dönüp bakmaksızın yürüyüp gitti.
- Erkek çocuk dönüp bakmadan sıvıştı.

- La gente no debería mirar fijamente a los extranjeros.
- La gente no debería tijerear a los foráneos.

İnsanlar yabancılara bakmamalılar.

- Me gustaría ver la carta.
- Me gustaría hojear la carta.
- Me gustaría ojear la carta.
- Me gustaría mirar la carta.

Menüyü görmek istiyorum.