Translation of "único" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "único" in a sentence and their turkish translations:

Único.

Tek bir bütün

Lo único...

Ayrıca uykuyu -

Siendo hijo único, fue el único heredero.

Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

Soy hijo único.

Ben bir tek çocuğum.

¿Soy el único?

Tek kişi ben miyim?

¿Eres hijo único?

- Tek çocuk musunuz?
- Tek çocuk musun?

Soy el único.

Ben tekim.

Tú eres el único.

Sen teksin.

Tom es hijo único.

Tom tek çocuktur.

- Soy único.
- Soy única.

Ben tekim.

Era mi único amigo.

O benim tek arkadaşımdı.

Una obra de arte es el resultado único de un temperamento único.

Bir sanat eseri eşsiz bir mizacın eşsiz bir sonucudur.

- Él es el único hijo que tienen.
- Él es su único hijo.

O onların tek çocuğu.

Este es nuestro único hogar.

Dünya bizim tek evimiz.

No soy el único agotado.

Yorgun olan yalnızca ben değilim.

Él es su único hijo.

O onların tek çocuğu.

Él es nuestro único sospechoso.

O bizim tek şüpheli.

Él era el único hombre.

O sadece bir adamdı.

Yo era el único hombre.

Ben tek adamdım.

Es lo único que hago.

Bütün yaptığım bu.

Ese era nuestro único consuelo.

O bizim tek tesellimizdi.

Soy el único que sobrevivió.

Hayatta kalan tek kişiyim.

Tomás no es el único.

Tom tek kişi değil.

Tom fue el único sobreviviente.

Tom hayatta kalan tek kişiydi.

Tom es mi único hijo.

- Tom benim tek çocuğum.
- Tom benim biricik çocuğum.

No era el único problema.

O, tek sorun değildi.

Todos tenemos un aroma único.

Hepimizin kendimize has bir kokusu vardır.

Ese era mi único consuelo.

O benim tek tesellimdi.

Es lo único que dices.

Söylediğin tek şey bu.

- Nuestro único testigo rehúsa testificar.
- Nuestro único testigo se niega a prestar declaración.

Tek tanığımız tanıklık yapmayı reddediyor.

Su único mérito es su ingenuidad.

Saflık onun tek özelliğidir.

Él fue el único que sobrevivió.

Hayatta kalan tek kişi o.

Su único placer es oír música.

Onun tek zevki müzik dinlemektir.

Mi único entretenimiento es jugar Go.

Go oynamak tek eğlencem.

Este no era el único problema.

Bu tek sorun değildi.

Ese no era el único problema.

O, tek sorun değildi.

Ese no es el único problema.

O tek sorun değil.

Lo único que quiero es ayudar.

Amacım sadece yardım etmek.

Es realmente único en su género.

Bu gerçekten türünün tek örneği.

Yo era el único hombre allí.

Oradaki tek adam bendim.

Estas flores tienen un olor único.

Bu çiçeklerin eşsiz bir kokusu var.

Sos el único que puede protegerlos.

Onları koruyabilecek tek kişi sensin.

Lo único que quiero es dormir.

Tek istediğim uyumak.

Era el único en la habitación.

O, odadaki tek kişiydi.

Este títere es mi único amigo.

Bu kukla benim tek arkadaşım.

Lo único que quiero es salud.

Tüm istediğim sağlıktır.

Es el único en el mundo.

Dünyada tek.

Eres el único canadiense que conozco.

Sen tanıdığım tek Kanadalısın.

Su único pasatiempo es coleccionar estampillas.

Onun tek hobisi pul toplamaktır.

Lo único que tengo son libros.

Sahip olduğum her şey kitaplardır.

Tom tiene un talento musical único.

Tom'un eşsiz müzik yetenekleri var.

- Tú eres el único que puede hacer esto.
- Vos sos el único que puede hacerlo.

Onu yapabilecek tek kişisin.

- Tomás es el único hijo de María.
- Tomás es el único hijo varón de María.

Tom Mary'nin tek oğlu.

- El único superviviente del accidente fue un bebé.
- El único sobreviviente del choque fue una bebé.

Kazadan tek kurtulan bir bebekti.

Allí está. No soy el único agotado.

İşte orada! Yorgun olan yalnızca ben değilim.

Su único trabajo era desmontar la fábrica

Tek işleri, tesisi parçalara ayırmak

Lo único que puede reemplazar una historia

Bir hikâyeyi yenileyebileceğimiz tek şey

Ni el único lugar donde es posible.

ya da var olabileceği tek yer değil.

Y París no es el único caso.

Ve Paris bir istisna değil.

Todo este proyecto se ha vuelto único

Bu tüm proje özgün oldu--

Vos sos el único que puede hacerlo.

Onu yapabilecek tek kişisin.

Mike es el único hombre del comité.

Mike yönetim kurulunda tek erkek.

Él es el único hijo que tienen.

O, onların sahip olduğu tek çocuktur.

Él era el único testigo del accidente.

Kazanın tek tanığıydı.

Él es el único superviviente del pueblo.

O, köyde hayatta kalan tek kişi.

No eres el único que fue herido.

Yaralanan tek kişi sen değilsin.

Este libro es único en muchos sentidos.

Bu kitap birçok yönden eşsizdir.

Tom es mi único amigo de verdad.

Tom benim tek gerçek arkadaşım.

Es lo único que Tom puede hacer.

Bu, Tom'un yapabileceği tek şey.

Tomás es el único paciente que queda.

Tom sadece kalan tek hasta.

Soy el único que no sabe uigur.

Uygurları tanımayan tek kişi benim.

Tú eres el único para mí ahora.

Şu an benim için tek kişisin.

No soy el único con un niño.

- Çocuklu tek kişi ben değilim.
- Çocuğu olan tek ben değilim.

Tú no eres el único canadiense aquí.

Buradaki tek Kanadalı sen değilsin.

No eres el único que quiere irse.

Gitmek isteyen tek kişi değilsin.

Tom es el único canadiense que conozco.

Tom tanıdığım tek Kanadalıdır.

El único que tenemos es éste aquí.

Burada sahip olduğumuz tek şey budur.

Ese es el único libro que tengo.

Bu, sahip olduğum tek kitaptır.

Ella ha enterrado a su único hijo.

- O, biricik oğlunu gömdü.
- O, tek oğlunu toprağa verdi.

Eres el único a quien yo amo.

Sen sevdiğim tek kişisin.

Lo único que quiero hacer es dormir.

Yapmak istediğim tek şey uyumak.

Nuestros pasaportes eran lo único que necesitábamos.

Bütün ihtiyacımız pasaportlarımızdı.

Tom es el único canadiense de aquí.

Buradaki tek Kanadalı Tom'dur.

Eres el único canadiense en nuestra escuela.

Sen okulumuzdaki tek Kanadalısın.

"¿Tienes algún hermano?" "No, soy hijo único."

"Kız ya da erkek kardeşlerin var mı?" "Hayır, ben tek çocuğum."

Lo único que puedes hacer es esperar.

Tüm yapabileceğin beklemektir.

Tom es el único testigo del crimen.

Tom suçun tek tanığıdır.

Ganar no es lo único que importa.

Kazanmak önemli olan tek şey değildir.

Tom era el único amigo de Mary.

Tom, Mary'nin tek arkadaşıydı.

Tom es el único que no lloró.

Ağlamayan tek kişi Tom'dur.

No soy el único que hará eso.

Ben onu yapıyor olacak tek kişi değilim.

Lo único que quiero es una oportunidad.

Tek istediğim bir fırsat.