Examples of using "приходится" in a sentence and their turkish translations:
o yüzden şansınızı deneyin.
Bazen risk almak zorundasın.
Dişi tavukları daha da kötüsü bekler.
Bir aktör sözlerini ezberlemek zorundadır.
Sık sık beklemek zorundayız.
Tom zor bir zaman geçiriyor.
- El mahkûm.
- Eli mahkûm.
- Her şeyin bedelinin ödenmesi gerekiyor.
- Her şey ücretli.
- Her şey için ödeme yapılma zorunluluğu var.
Tom Mary'yi dinlemek zorunda.
Bunu çok sık yapmak zorunda mısın?
Tom işi için çok seyahat etmek zorunda.
Besleyecek altı nüfusum var.
Bu, bir çalışanı şimdiye kadar ilk kez kovuşum.
Tüm faturaları ödemek zorunda olan kişi benim.
Bu pisliği temizlemek zorunda olan kişi benim.
Tom cumartesi günleri çalışmak zorunda mı?
İşin çoğunu yapmak zorunda olan kişi benim.
Bunu yapmak zorunda kalan bizler değiliz.
Keşke bunu sana söylemek zorunda olmasam.
- Tom senin için kimdir?
- Tom neyin oluyor?
Tom bir odayı erkek kardeşiyle paylaşmak zorunda.
Bir asker sık sık tehlikeyle yüzleşmek zorundadır.
Kar yaratmak için sorunlar yaratmak zorundasın.
Ben de bunu bazen yapmak zorundayım.
Tom her gün saat 6.30'da kalkmak zorunda.
topluluklarından ayrılmak zorunda değiller.
- Şimdi bunu halletmeliyim.
- Şimdi bunu halletmek zorundayım.
- Şimdi bunu halletmem gerekiyor.
Erken kalkmak zorundayım, hatta pazar günleri bile.
Biz onu yurt dışından satın almak zorundayız.
Gerçeği saklamamız gereken durumlar var.
Her zaman Tom'a yardım etmek zorunda olan kişi benim.
- Her iki evden birinde araba var.
- Her iki haneden birinin arabası var.
Aşk kızamık gibidir. Hepimiz ona katlanmak zorundayız.
Kızlar ön yargı ve ayrımcılıkla karşılaşıyorlar.
Elbette üstesinden gelmeleri gereken devasa engeller var
Bunu yapmak zorundayız.
Tom onu yapmak zorunda.
Senin için Tom nedir?
Hadi, hayali bir karakterin ne sıklıkta giysileri değiştirmesi gerektiğini düşünüyorsun?
Biz neden beklemek zorundayız?
Bu yıl, Sevgililer günü bir perşembe gününe düşüyor.
Onlara güvenmek zorundayım.
Ona güvenmek zorundayım.
Ona güvenmek zorundayım.
Kimin seçileceği hakkında hiçbir şüphe yok.
Bunu yapmak zorunda olan kişi benim.
Sahip olduğumuzla yetinmek zorundayız.
Tom her gün okula yürüyerek gitmek zorunda mı?
Tom, Fransızca öğrenmek zorundadır.
Tom her sabah okula yürümek zorunda.
O, onun uzak bir akrabasıdır.
Şekerimiz çok az, onsuz idare etmek zorundayız.
Tom her gün iş yerinde Fransızca konuşmak zorunda.
Bu konuda seninle aynı fikirde olmak zorundayım.
Sonbaharda stokladığı yiyecekler de tükenmiş durumda. Soğuk gecede yiyecek araması gerek.
Keşke çalışmak zorunda olmasam.
5 yaşından önce ölen çocukların üçte biri yetersiz beslenmeden ölüyor.
Eğer doğruyu söylersen her şeyi hatırlamak zorunda değilsin.
Mary sık sık küçük kardeşine bakmak zorunda.
Tom, Fransızca konuşmak zorunda.
artık karınlarını doyurabilmek için malesef şehir merkezlerine gelmek zorunda kalıyorlar
O her kuruşu saymak zorundadır.
Tom erken kalkmak zorunda.
Kuzenim gibi inşaatçılar, sık sık şantiyeye ağır malzemeler taşımak zorundalar.
Doğum günüm pazara rastlıyor.
Bunu yapmam gerek.
- Bunu yapmak zorunda olduğunu biliyorum.
- Bunu yapman gerektiğini biliyorum.
Arkadaşımın gelmesini çok uzun süre beklemek zorunda kaldığımda huzursuz hissediyorum.
Annemin erkek kardeşinin karısı benim yengemdir.
Tom'la Fransızca konuşmak zorundayım. Onun bildiği tek dil bu.
Tom bazı gıda alerjileri var, bu nedenle o ne yediği konusunda dikkatli olmak zorunda.
Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür.
Tom senin işini yapmak zorunda.
Tom, Fransızca konuşması gerektiğini söylüyor.
Ablam oğluma bakmayı seviyor, ama ben hala onun bezini her zaman değiştirmek zorunda olan biriyim.
Neler yaşadığını hayal edemiyorum.
- Okula yürümek zorundayım.
- Okula yürümek zorundayım
Almak zorunda olmamız bir risk.
Tom, Avustralya'ya geri dönmelidir.
Noel bu yıl Pazar gününe denk geliyor.
İşimden dolayı her zaman kravat takmak zorundayım.
Onun yardımına güvenemezsin.
Onun yardımına bel bağlayamazsın.
Benim kazandığımdan daha çok para kazanmana rağmen benim senden daha çok gelir vergisi ödemem bana çok mantıklı gelmiyor.