Translation of "Cadere" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Cadere" in a sentence and their turkish translations:

- Non ti lascerò cadere.
- Non vi lascerò cadere.
- Non la lascerò cadere.

Düşmene izin vermeyeceğim.

- Ha fatto cadere un vaso.
- Lui ha fatto cadere un vaso.
- Fece cadere un vaso.
- Lui fece cadere un vaso.

O bir vazo düşürdü.

- Tom ha visto Mary cadere.
- Tom vide Mary cadere.

Tom, Mary'nin düştüğünü gördü.

- Li ho visti inciampare e cadere.
- Le ho viste inciampare e cadere.
- Li vidi inciampare e cadere.
- Le vidi inciampare e cadere.

Onların ayağının takıldığını ve düştüğünü gördüm.

L'ho visto cadere.

Onun düştüğünü gördüm.

L'ho vista cadere.

Onun düştüğünü gördüm.

- L'ho visto inciampare e cadere.
- Lo vidi inciampare e cadere.

Onun ayağının takıldığını ve düştüğünü gördüm.

- L'ho vista inciampare e cadere.
- La vidi inciampare e cadere.

Onun ayağının takıldığını ve düştüğünü gördüm.

- Ho visto Tom inciampare e cadere.
- Vidi Tom inciampare e cadere.

Tom'un tökezlediğini ve düştüğünü gördüm.

- Ho visto Tom scivolare e cadere.
- Vidi Tom scivolare e cadere.

Tom'un kaydığını ve düştüğünü gördüm.

Ho paura di cadere.

Düşerim diye korkuyorum.

- Le foglie inizieranno presto a cadere.
- Le foglie cominceranno presto a cadere.

Yakında yapraklar düşmeye başlayacak.

- Ha cominciato a cadere una forte pioggia.
- Cominciò a cadere una forte pioggia.

Şiddetli yağmur yağmaya başladı.

- Ho visto Tom cadere dalla sua bici.
- Vidi Tom cadere dalla sua bici.

Tom'un bisikletinden düştüğünü gördüm.

Deve cadere la prima tessera,

birinin önce düşmesi gerek,

Cadere sul ghiaccio fa male.

Buz üzerinde düşmek incitir.

Non fare cadere quel bicchiere.

O bardağı düşürme.

Tom stava quasi per cadere.

Tom neredeyse düşüyordu.

Ho lasciato cadere la tazza.

Kupayı düşürdüm.

E il domino iniziò a cadere.

ve dominolar düşmeye başladı.

Non cadere nei suoi soliti trucchetti.

Onun eski hilelerine aldanma.

Ho quasi fatto cadere i piatti.

Ben neredeyse tabakları düşürüyordum.

- Newton ha visto una mela cadere da un albero.
- Newton vide una mela cadere da un albero.

Newton bir elmanın ağaçtan düştüğünü gördü.

Ho dovuto afferrarla per impedirle di cadere.

Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.

Ho visto un fulmine cadere sulla casa.

Yıldırım tarafından çarpılan evi gördüm.

- Devi fare attenzione a non fare cadere le uova.
- Dovete fare attenzione a non fare cadere le uova.

Yumurtaları düşürmemek için dikkatli olmalısın.

E in costante pericolo di cadere a pezzi.

ve sürekli düşme tehlikesi altındayız.

Il 13 ottobre, iniziò a cadere la neve.

13 Ekim'de ilk kar hafif yağdı.

Fa cadere i gusci rimasti e schizza via.

Kalan kabukları bıraktı ve hızlıca uzaklaştı.

Mia sorella ha fatto cadere il suo piatto.

Kız kardeşim tabağını yere düşürdü.

Tom, fai attenzione a non cadere nella buca.

Tom, çukura düşmemek için dikkatli ol.

- Galileo ha fatto cadere due palle di ferro dalla cima della torre.
- Galileo fece cadere due palle di ferro dalla cima della torre.

Galileo kulenin tepesinden iki demir top düşürdü.

All'improvviso grosse gocce di pioggia cominciarono a cadere dal cielo scuro.

Ansızın büyük yağmur damlaları karanlık gökyüzünden düşmeye başladı.

Se non stai attento potresti scivolare e cadere sui gradini ghiacciati.

Eğer dikkatli olmazsan ,kayabilir ve buzlu basamakların üstüne düşebilirsin.

Mi sono tenuto alla corda saldamente in modo da non cadere.

İpi sıkıca tuttum böylece düşmedim.

Jim lasciò cadere la sua penna e si chinò a raccoglierla.

Jim kalemini düşürdü ve onu almak için eğildi.

Il bambino lascia cadere la palla e la segue per la strada.

Çocuk topu kaçırıyor ve sokağa doğru yakalamak için koşuyor.

Più si fa buio e più alto è il rischio di cadere.

Hava karardıkça... ...düşme riski artıyor.

Quando vide il poliziotto, il ladro lasciò cadere la borsa e corse.

Hırsız, polisi gördüğünde, cüzdanı bıraktı ve kaçtı.

- Non cadere dalla sedia.
- Non cada dalla sedia.
- Non cadete dalla sedia.

Sandalyenizden düşmeyin.

Avrei dovuto portare il mio ombrello. Cominciano a cadere grandi gocce di pioggia.

Şemsiyemi getirmeliydim. Büyük yağmur damlaları düşmeye başlıyor.

Tom ha lasciato cadere la sua tazza di caffè sul pavimento di cucina.

Tom kahve fincanını mutfakta yere düşürdü.

Ma il piano per lui di cadere sul fianco del nemico a Bautzen è andato storto.

Ancak, Bautzen'de düşmanın kanadına düşme planı ters gitti.

- Mi cadono sempre le cose.
- Mi cascano sempre le cose.
- Faccio sempre cadere le cose.
- Faccio sempre cascare le cose.

Ben her zaman bir şeyler düşürüyorum.