Translation of "Starke" in Turkish

0.124 sec.

Examples of using "Starke" in a sentence and their turkish translations:

Ich habe starke Kopfschmerzen.

Kötü bir baş ağrım var.

Tom hatte starke Schmerzen.

Tom acı içindeydi.

Tom hat starke Schmerzen.

Tom aşırı acı içinde.

Herkules hatte starke Muskeln.

Herkül'ün güçlü kasları vardı.

Er hatte starke Kopfschmerzen.

Kötü bir baş ağrısı çekiyordu.

Tom hat starke Kopfschmerzen.

Tom'un kötü bir başağrısı var.

Es entstehen starke chemische Bindungen,

toprak mineral yığınlarının içinde

Sie hat eine starke Persönlichkeit.

Onun güçlü bir kişiliği vardır.

Er hat eine starke Persönlichkeit.

- Onun güçlü bir kişiliği vardır.
- O, güçlü bir kişiliğe sahiptir.

Mary ist eine starke Frau.

Mary güçlü bir kadindır.

Tom hat sehr starke Arme.

Tom'un güçlü kolları var.

Der Starke frisst den Schwächeren.

Zayıflar güçlüler için yiyeceklerdir.

Er hat sehr starke Arme.

Onun çok güçlü kolları var.

Wir haben starke Präventionsmaßnahmen ergriffen.

Onu önlemek için güçlü önlemler aldık.

Daran habe ich starke Zweifel.

Bundan oldukça şüphe ediyorum.

Ich habe eine starke Rückhand.

Güçlü bir ters vuruşum var.

Ich habe hier starke Schmerzen.

Burada kötü bir ağrım var.

Eine starke Führung war nötig.

Güçlü liderlik gerekliydi

Sie ist eine starke Frau.

- O sert bir kadındır.
- O sert bir kadın.

Tom hat eine starke Erkältung.

Tom'un kötü bir soğuk algınlığı var.

Unsere Mütter sind starke Frauen.

Annelerimiz güçlü kadınlardır.

Layla war eine starke Trinkerin.

- Leyla çok içti.
- Leyla ağır biçimde içti.

Ich bin eine starke Frau.

Ben güçlü bir kadınım.

Sie hat eine sehr starke Persönlichkeit.

Çok güçlü bir kişiliği vardır.

Die Mannschaft hat nur starke Spieler.

O takımın güçlü oyunculardan başka bir şeyi yok.

Tom scheint starke Schmerzen zu haben.

Tom çok acı çekiyor gibi görünüyor.

Maria ist eine starke, unabhängige Frau.

Mary güçlü, bağımsız bir kadın.

Starke Winde können unbefestigte Gegenstände wegblasen.

Güçlü rüzgarlar güvensiz öğeleri uçurabilir.

Dein Großvater hat eine starke Ausstrahlung.

- Deden çok hoş biri.
- Deden çok karizmatik.

Er hat starke Knochen und Zähne.

Onun güçlü kemik ve dişleri var.

Dieser Fluss hat eine starke Strömung.

Bu nehrin akıntısı hızlıdır.

Diese Grundschule hat eine starke Fußballmannschaft.

O ilkokulun güçlü bir futbol takımı var.

Nur starke Menschen bekommen schwere Wege.

Yalnızca güçlü insanların zor yolları vardı.

Der starke Wind kündigt einen Sturm an.

Güçlü rüzgar bir fırtınanın geleceğini gösterir.

Sie hat eine starke Abneigung gegenüber Insekten.

Onun böceklere karşı güçlü bir antipatisi var.

Elben haben eine starke Bindung zur Natur.

Cinlerin doğayla güçlü bir bağlantısı vardır.

Tom hat eine starke Bindung zur Natur.

Tom, doğa ile güçlü bir ilişkiye sahiptir.

Maria hat eine starke Bindung zur Natur.

Mary'nin doğa ile güçlü bir ilişkisi vardır.

Der starke Regen führte zu Überflutungen im Tal.

Şiddetli yağmur vadiye sel getirdi.

Sie war damals eine starke und schnelle Läuferin.

O, o zaman güçlü, hızlı bir koşucuydu.

Der starke Regen hielt uns davon ab, hinauszugehen.

Şiddetli yağmur dışarı çıkmamızı engelledi.

- Tom hat kräftige Hände.
- Tom hat starke Hände.

Tom'un güçlü elleri var.

Ich denke, dass Einsprachigkeit eine starke Einschränkung darstellt.

Bence tek dillilik çok sınırlı.

Das starke Erdbeben in Hokkaido verursachte großen Schaden.

Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.

Ich habe einen Patienten, der starke Schmerzen hat.

Çok ağrısı olan bir hastam var.

- Ich habe schreckliche Kopfschmerzen.
- Ich habe starke Kopfschmerzen.

Kötü bir baş ağrım var.

Wir konnten nicht gegen die starke Strömung anrudern.

Güçlü akıntıya karşı kürek çekemedik.

- Ich hatte große Schmerzen.
- Ich hatte starke Schmerzen.

Büyük acı içindeydim.

Tom hatte zu starke Schmerzen, um zu sprechen.

Tom'un konuşamayacak kadar çok ağrısı vardı.

Starke Schwellungen und Atembeschwerden und ein Fall endete tödlich.

Şiddetli şişlikler ve nefes alma güçlüğü. Bir vakada ise ölümcüldü.

Der starke Wind zerriss die Stromleitungen an vielen Orten.

Kuvvetli rüzgar farklı yerlerde elektrik tellerini kesti.

Der starke Regen zwang sie, ihre Abreise zu verschieben.

Şiddetli yağmur, onların kalkışını erteledi.

Es hat einen großen Strudel und eine starke Strömung.

Büyük bir girdap ve güçlü bir akıntı vardı.

In seinen Filmen treten oft starke weibliche Figuren auf.

Onun filmleri genellikle güçlü kadın karakterleri ön plana çıkarır.

Der starke Regen brachte die Flut, verursachte den Schaden.

Şiddetli yağmur sel getirdi, hasara sebep oldu.

Der Neptun weist eine starke Ähnlichkeit zum Uranus auf.

Neptün, Uranüs'e çok benzer.

Tom konnte nicht schlafen, weil er starke Kopfschmerzen hatte.

Kötü bir baş ağrısı olduğu için Tom uyuyamadı.

Ohne starke Sehnen bringen große Muskeln keinen großen Nutzen.

Güçlü tendonlar olmadan kasların büyük olması bir işe yaramaz.

- Das wage ich zu bezweifeln.
- Daran habe ich starke Zweifel.

Ben bundan oldukça şüpheliyim.

- Tom hat einen starken Charakter.
- Tom hat eine starke Persönlichkeit.

Tom'un güçlü bir kişiliği var.

Tom sagte, er habe starke Kopfschmerzen und müsse sich hinlegen.

Tom kötü bir baş ağrısı olduğunu ve yatması gerektiğini söyledi.

Die starke Rückströmung trieb Tom weit von der Küste ab.

Güçlü bir rip akıntısı Tom'u kıyıdan uzaklaştırdı.

Ich möchte keine starke Frau mehr sein, sondern eine zufriedene!

Ben artık güçlü olmak değil huzurlu bir kadın olmak istiyorum!

Es ist schwierig wach zu werden ohne eine starke Tasse Kaffee.

Bir fincan koyu kahve olmadan uyanmak zordur.

Er hat eine starke Schulter, an die man sich anlehnen kann.

Onun senin dayanman için güçlü bir omuzu var.

Er hatte so starke Kopfschmerzen, dass er das Treffen absagen musste.

Öyle kötü bir baş ağrısı vardı ki toplantıyı iptal etmek zorunda kaldı.

Tom hat starke Schmerzen, aber er halte es aus, so sagt er.

Tom'un çok ağrısı var fakat o ona katlanabileceğini söylüyor.

Starke Behaarung ist für mich ein Symbol für Männlichkeit, deshalb mag ich das sehr.

Kıllılığın erkekliğin bir sembolü olduğunu düşünüyorum, bu yüzden gerçekten seviyorum.

Ich musste mit dem Taxi fahren, weil der starke Regen die Züge zum Stillstand brachte.

Yoğun yağış bütün trenlerin durmasına sebep olduğu için bir taksiye binmek zorunda kaldım.

- Weil es stark geregnet hat, sind wir nicht angeln gegangen.
- Der starke Regen hat uns vom Angeln abgehalten.

Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.

Ein Kind wurde aus den Armen seiner Mutter geschleudert, als das Flugzeug beim Einleiten des Landeanfluges in starke Turbulenzen geriet.

Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.