Translation of "Beute" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Beute" in a sentence and their turkish translations:

- Diebe teilten ihre Beute auf.
- Die Diebe teilten ihre Beute.

- Hırsızlar ganimeti paylaştılar.
- Hırsızlar ganimeti aralarında paylaştılar.
- Hırsızlar, ganimeti paylaştılar.

...und größere Beute reißen.

Ve daha büyük avlara yeltenebilirler.

...machten auch die Geparden Beute.

...çitalar da av yakalamış.

Ihre größte Chance auf Beute.

Av indirmek için en iyi şansı.

Die Wärmebildkamera zeigt frische Beute:

Termal görüntüleme avının taze olduğunu gösteriyor.

Ein heranwachsender Bär samt Beute.

Ergen bir ayı. Avını indirmiş.

Räuber und Beute sind gleichauf.

Avcı ve avın şartları eşitleniyor.

Ferkel sind ihre bevorzugte Beute.

Tercih ettiği av, domuz yavrusu.

Ich beute sie nicht aus.

Onları istismar etmiyorum.

Diebe teilten ihre Beute auf.

- Hırsızlar, ganimeti paylaştılar.
- Hırsızlar, ganimeti aralarında pay ettiler.

Die Diebe teilten ihre Beute.

Hırsızlar ganimetlerini böldü.

Sie sind auf andere Beute aus.

Farklı bir hedef peşindeler.

Somit sind sie ihrer Beute überlegen.

...onlara avları üzerinde avantaj sağlar.

Diesmal ist die Ameise keine Beute

bu sefer karınca av değil

- Der Adler flog im Sturzflug auf seine Beute nieder.
- Der Adler stürzte sich auf seine Beute.

Kartal avına doğru dalışa geçti.

Sie reißt die Beute, die beide ernährt.

İkisini de doyuran avları anne indiriyor.

In Verdauungsflüssigkeit wird die Beute langsam zersetzt.

Avını usulca eritecek sindirim sıvılarıyla dolu bir fıçı.

...den Abstand zur Beute mit tödlicher Genauigkeit.

Böylece avının yerini ölümcül bir nokta atışıyla belirliyor.

Bist du denn des Wahnsinns fette Beute?

- İyice delirdin mi?
- Tamamen mi delirdin?
- Tamamen delirdin mi?

Aber er braucht Licht, um Beute zu sehen.

Ama avını görmek için ışığa ihtiyacı var.

Doch die Wahl der richtigen Beute erfordert Erfahrung.

Fakat doğru hedefi seçmek tecrübe gerektirir.

Je markanter der Ruf, desto leichter die Beute.

Çağrı ne kadar belirgin olursa hedefi bulması o kadar kolay oluyor.

Sie alle sind hier, um Beute zu reißen.

Hepsi burada av indirme peşinde.

Räuber müssen raffinierte Strategien entwickeln, um Beute zu überlisten.

Yırtıcılar, avlarını alt etmenin karmaşık yollarını bulmak için evrimleşmek durumunda.

Orientierungslos und vom Schwarm getrennt sind sie leichte Beute.

Ama kafaları karışmış ve sürüden ayrı düşmüş olduklarından kolay av oluyorlar.

Der Adler flog im Sturzflug auf seine Beute nieder.

Kartal, avına daldı.

Mit ihrer Erfahrung hat sie die beste Chance auf Beute.

Tecrübesini konuşturarak bir av indirmesi en büyük ümitleri.

Sie muss ihre Jungen zur Beute holen, und zwar schnell.

Yavrularını avın yanına götürmesi gerek. Çok da oyalanamaz.

Ist es zu dunkel, können sie ihre Beute nicht erkennen.

Çok karanlık olursa avlarını göremezler.

Der Löwe machte seiner Beute mit einem Schlag den Garaus.

Aslan bir darbede avını sona erdirdi.

Mit Sonnenuntergang steigt die Beute der Seebären aus der Tiefe auf.

Güneş batıyor. Fokların avladığı balıklar derinlerden yukarı çıkıyor.

Die Gründe dafür entschlüsseln wir erst allmählich. Vielleicht, um Beute anzulocken.

Nedenini daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz. Belki de av çekmek içindir.

Jeder Wagen war mit so viel Nahrung und Beute wie möglich beladen.

Her araba,her çuval alabildiğine yemek ve (genellikle) yağmayla doluydu

- Bist du denn des Wahnsinns fette Beute?
- Hast du jetzt völlig den Verstand verloren?

İyice delirdin mi?

Experten sagen, dass dieser kriechende Mörder zwar aggressiv sei, Menschen aber nicht als Beute betrachte.

Agresif olmasına rağmen, uzmanlara göre bu sürüngen katil insanları av olarak görmez.

Bei so viel Beute ist dies der ideale Übungsort, an dem ein junger Jaguar lernen kann, für sich zu sorgen.

Bu kadar çok av olması burayı ideal bir eğitim alanı yapar. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenen bir jaguar için mesela.