Translation of "Älteste" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Älteste" in a sentence and their turkish translations:

- Ich bin der Älteste.
- Ich bin die Älteste.

En yaşlı benim.

Tom ist der Älteste.

Tom en yaşlı.

Er ist der älteste Sohn.

O, en büyük oğul.

Wie alt ist der Älteste?

- En yaşlısı kaç yaşında?
- En büyüğü kaç yaşında?
- En büyüklerinin yaşı kaç?

Toms älteste Tochter ist unverheiratet.

Tom'un en büyük kızı evli değil.

Und Tony war der Älteste.

Ve Tony en büyüğüydü.

Maria ist unsere älteste Tochter.

Mary bizim en büyük kızımız.

Trier ist die älteste Stadt Deutschlands.

Trier, Almanya'nın en eski şehridir.

Wer ist der Älteste von euch?

Hanginiz en yaşlı?

Tom ist der Älteste von uns.

Tom bizim en yaşlımız.

Welcher deiner Brüder ist der älteste?

Erkek kardeşlerinizin hangisi en büyük?

Tom ist der Älteste meines Jüngsten.

Tom en küçük oğlumun en büyük oğlu.

Nimwegen ist die älteste Stadt der Niederlande.

Nijmegen, Hollanda'daki en eski kenttir.

Das ist das älteste Gebäude in Boston.

O, Boston'daki en eski yapıdır.

Ihre älteste Tochter ist noch nicht verheiratet.

Onların en büyük kızı henüz evli değil.

Sie ist die Älteste der drei Schwestern.

- O, üç kız kardeşin yaşça en büyüğüdür.
- O, üç kız kardeşin en yaşlısıdır.

Der Horyuji ist das weltweit älteste Holzgebäude.

Horyuji dünyanın en eski ahşap binasıdır.

Der Shitennōji ist der älteste Tempel Japans.

Shitennouji, Japonya'daki en eski tapınaktır.

Tom war die älteste Person im Raum.

Odadaki en yaşlı kişi Tom'du.

- Er ist fraglos der älteste Mann im Dorf.
- Er ist ohne Zweifel der älteste Mann im Dorf.

O şüphesiz köydeki en yaşlı adamdır.

- Wie alt ist die älteste Person, die du kennst?
- Wie alt ist der älteste dir bekannte Mensch?

Tanıdığın en yaşlı kişi kaç yaşında?

Aber der älteste Bruder kann schon selbst klettern.

Ama en büyük abi kendi başına tırmanabiliyor.

Das älteste Kino der Stadt wird gerade abgerissen.

Kasabadaki en eski sinema salonu şu an yıkılıyor.

Fatima ist die älteste Studentin in unserer Klasse.

- Fatma, sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.
- Fatima sınıfımızdaki en yaşlı öğrencidir.
- Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.

Sie ist nicht meine Mutter, sondern meine älteste Schwester.

O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.

Meine jüngste Schwester ist Lehrerin, meine älteste ist Ärztin.

Benim en küçük kız kardeşim bir öğretmendir, en büyük kardeşim ise bir tıp doktorudur.

Peterhouse ist das älteste der 33 Colleges von Cambridge.

Peterhouse Cambridge'in 33 kolejinin en eskisidir.

Es ist nicht leicht, das älteste Kind zu sein.

En büyük çocuk olmak kolay değil.

Diese armselige Kirche ist das älteste Gebäude in unserem Land.

Bu perişan eski kilise ülkemizdeki en eski yapıdır.

Dieser Baum ist der größte und älteste in diesem Wald.

Bu ağaç, bu ormandaki en uzun ve en yaşlı olanıdır.

Ich sprach mit dem Jungen, der der Älteste zu sein schien.

En büyük görünen delikanlıyla konuştum.

Sie ist meine älteste Freundin. Ich kenne sie schon seit dem Kindergarten.

O benim en eski arkadaşım. Anaokulundan beri tanıyorum.

Plötzlich erhob die älteste Tochter ihre Stimme und sagte: „Ich möchte Bonbons.“

En büyük kız "şeker istiyorum" diyerek birdenbire konuştu.

Drei Jungen kamen herein. Ich sprach den an, der mir der älteste zu sein schien.

Üç çocuk içeri girdi. Ben en yaşlı görünen çocukla konuştum.