Translation of "D'or" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "D'or" in a sentence and their turkish translations:

- J'ai besoin de plus d'or.
- J'ai besoin de davantage d'or.

Daha çok altına ihtiyacım var.

C'est une mine d'or.

Bu bir altın madeni.

Le silence est d'or.

- Söz gümüşse sükut altın.
- Az laf, çok iş.

- Il a emporté une médaille d'or.
- Il a gagné une médaille d'or.

O altın bir madalya kazandı.

Ça vaut son pesant d'or.

Her kuruşuna değer.

Quelle est la règle d'or ?

Altın kural nedir?

Il a un cœur d'or.

Onun altından bir kalbi var.

Elle a un cœur d'or.

Onun altından bir kalbi var.

Ils n'avaient pas assez d'or.

Onların yeteri kadar altını yoktu.

Elle est toute cousue d'or.

O para içinde yüzüyor.

Votre argent était un bébé d'or

Senin paran bir altındı yavrum

Il y a un triangle d'or

altın bir üçgen var

Il y a une pièce d'or.

Altın bir para var.

Le coffre contenait des pièces d'or.

Göğüs altın paralar içeriyordu.

Mon père a un cœur d'or.

Babamın altın bir kalbi var.

Ce projet est une pépite d'or.

Bu proje altın bir külçedir.

À chacun son propre veau d'or.

Her biri kendi altın buzağı için.

Carl m'a montré la médaille d'or.

Carl bana altın madalya gösterdi.

Ces oies pondent des œufs d'or.

Bu kazlar altın yumurta yumurtlar.

Cette bague d'or appartenait à ma mère.

O altın yüzük anneme aitti.

Elle le poignarda avec un trident d'or.

O, altın bir üç bacaklı zıpkınla onu bıçakladı.

Qui a enterré ici les lingots d'or ?

Buraya altın barlarını kim gömdü.

- La parole est d'argent mais le silence est d'or.
- La parole est d'argent, le silence est d'or.

- Konuşma gümüştür ama susma altındır.
- Söz gümüşse sükût altındır.

- Tom m'a dit où tu cachais les pièces d'or.
- Tom m'a dit où vous cachiez les pièces d'or.

Tom bana altın paraları nereye sakladığını söyledi.

- Ils lui attribuèrent une médaille d'or pour sa réalisation.
- Ils lui attribuèrent une médaille d'or pour son accomplissement.

Başarısı için onu altın madalyayla ödüllendirdiler.

Ne tuez pas la poule aux œufs d'or.

- Altın yumurtlayan kazı kesme.
- İşini kendi elinle bozma.

Dans le désert, l'eau vaut son pesant d'or.

Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

Beaucoup d'hommes partirent vers l'Ouest à la recherche d'or.

Birçok adam altın aramak üzere batıya gitti.

Un jour, tous ces livres vaudront leur pesant d'or.

Bütün bu kitaplar bir gün ağırlıkları değerinde olacaklardır.

La parole est d'argent mais le silence est d'or.

Söz gümüşse, sukut altındır.

Le demi-siècle suivant représente l'âge d'or de l'époque classique

Sonraki elli yıl, Yunanların altın çağıydı.

- Son cœur vaut de l'or.
- Il a un cœur d'or.

Onun altın gibi kalbi var.

Il avait entendu des histoires merveilleuses de villes d'or et d'arbres d'argent.

O, gümüş ağaçları olan altın şehirler hakkında harika hikayeler duymuştu.

Tom a dit à Mary où il avait caché les pièces d'or.

Tom, Mary'ye altın paraları nereye sakladığını söyledi.

La médaille d'or olympique est certainement la distinction sportive la plus désirée.

Olimpiyat altın madalyası muhtemelen en imrenilecek spor ödülüdür.

Certains disent que les paroles sont d'argent mais que le silence est d'or.

Bazıları söz gümüşse sükut altındır diyorlar.

- Tout ce qui brille n'est pas or.
- Tout ce qui brille n'est pas d'or.

- Her parlayan şey altın değildir.
- Her gördüğün sakallıyı deden sanma.

Qu'est-ce qui pèse le moins lourd, un kilogramme d'or ou un kilogramme d'argent ?

Hangisi daha hafiftir, bir kilogram altın mı yoksa bir kilogram gümüş mü?

Un couple a découvert par hasard un trésor de 1400 pièces d'or en Californie.

Bir çift rastlantı sonucu Kaliforniya'da 1400 tane altın sikke buldu.

- La couronne de la Reine était d'or.
- La couronne de la Reine était en or.

Kraliçe'nin tacı altından yapılmıştır.

- Le monde suit une règle d'or : Quiconque possède l'or écrit les règles.
- La règle d'or mondiale : C'est celui qui a l'or qui décide de la règle.

Dünya bir altın kuralı takip eder: Parayı veren düdüğü çalar.