Examples of using "Vaan" in a sentence and their turkish translations:
Yap onu.
Bakmakla ilgili
Rahatınıza bakın.
Sadece orada durma. Bir şey yap.
Doğru mu?
Doğum günün kutlu olsun! Doğum günün kutlu olsun! Mutlu yıllar, sevgili Mary! Doğum günün kutlu olsun!
- Sadece kalbini izle.
- Sadece yüreğinin sesini dinle.
- Yalnızca yüreğinin sesine kulak ver.
- Sadece kalbinin sesini dinle.
Sakin olun.
Söylediğin her yerde.
İnanılmaz, değil mi?
Sadece çık.
daha çok bütün hissetmekle alakalı.
O her zaman şaka yapıyor.
Ben sadece bir gerçeği ifade ediyorum.
Bekle ve gör.
Dosdoğru git.
Sen beni durdurmaya çalışıyorsun.
Sadece git buradan.
Sadece bir an bekleyin.
Tom her zaman hayal kuruyor.
Sadece aptalca.
Sadece uzak dur.
Sadece sakin kal.
- Onu dene.
- Ona bir şans ver.
Ne yapmak istersen yapabilirsin.
O, para için her şeyi yapacak.
Mutlu yıllar sana!
Ben bir düşman olarak değil, bir dost olarak geliyorum.
Çok yaşa!
Fransızca konuşursun, değil mi?
Buyurun lütfen.
Sözlere değil, eylemlere ihtiyacımız var.
Çok yaşa!
Tom sebepsiz güldü.
Yardıma ihtiyacın olursa, bana haber ver.
Bu tür şeyleri seviyorum.
Hava atmak için benimle İngilizce konuştu.
Orada, asistanlarımızı görünmez yapmanın yanı sıra
Zehirli değil, bir boa yılanı.
Yemek için yaşamam ama yaşamak için yerim.
O, evde değil fakat okuldadır.
Bir yarasa bir kuş değildir ama bir memelidir.
Sadece tahmin ediyorum.
Sürmeye devam et.
Tom'dan korkuyorsun değil mi?
Onlar oda arkadaşı değil. Onlar sevgilidir.
Devam edin ve istediğiniz kadar yiyin.
Telefon harika bir alettir.
Keşke onunla evlenseydim.
Sadece sosyalleşmek için masa üstü oyunları oynarım.
Bu çiçek güzel, değil mi?
İstediğin kadar uğraş, asla onu buna ikna edemeyeceksin.
Bu iyi görünmüyor, değil mi?
Çok şeyin yok, değil mi?
Şarkıcı değil, aktör.
Her zaman.
Bu normal bir el feneri değil, böyle görünüyor. Ultraviyole.
Tamam, bunun üzerinde oyalanmak istemiyorum. Karşıya geçmeliyim.
Sadece balık yeme. Biraz et de ye.
Hâlâ biraz daha uykuya ihtiyacın var, değil mi?
Eğer sorun varsa sadece sor.
Ben dün gece televizyon izlemedim ama İngilizce çalıştım.
Önemli şey kazanmak değil ama diğer kayıplar.
Tom ve Mary şimdi John'a güvenmiyorlar.
Sadece bana şaka yaptığını söyle.
Sana yardım etmemi istiyorsun, değil mi?
Gerçekten bir öğretmen olmam gerekip gerekmediğini merak ediyorum.
Bu normal bir el feneri değil, böyle görünüyor. Ultraviyole.
Artık bu bir ekonomik sorun değil, sorun burada.
- Michael sadece İngilizce değil Japonca da konuşur.
- Michael İngilizcenin yanı sıra Japonca da konuşur.
- Michael hem İngilizce hem de Japonca konuşur.
Hava gittikçe ısınıyor.
Yalnızca Fransızca değil, İspanyolca da konuşuyor.
Neden kendi işine bakmıyorsun?
Tom'a ne olduğunu merak ediyorum.
Sadece Tom'a benzemiyorsun, onun gibi ses çıkarıyorsun.
Onlar sadece oda arkadaşı değiller. Onlar aynı zamanda sevgililer.
- Yardım edebileceğim bir şey varsa söyle.
- Yardımcı olabileceğim bir şeyler varsa söyleyin.
Ne yazık ki babamız cennette değil, bir hücrede.
- Adım Ricardo, "sen" değil.
- Benim adım "sen" değil; Ricardo.
Tom erkek arkadaşım değil. O sadece bir arkadaş.
Tom John'a çok benziyor, değil mi?
O sadece dost değil, aynı zamanda cömerttir.
Ken, sadece İngilizce değil aynı zamanda Fransızca da konuşur.
Aşk sadece hissetmek değil aynı zamanda bir sanattır.
Güzel bir gün, değil mi? Neden bir yürüyüş için dışarı çıkmıyoruz?
Onu yapmamanı sana tekrar tekrar söyledim.
O bir bisikletin yanı sıra bir motosiklet sürebilir.
O sadece Fransızca değil aynı zamanda İngilizce de konuşabilir.
Önemli olan oyunda kazanmak değil, oyunun içinde yer almak.
Yıllar geçtikçe, bir aptal daha zeki olmaz, ama yaşlı bir aptal olur.
Hiçbir şey kaybolmaz, hiçbir şey yaratılmaz, her şey dönüşür.
Hep laf, hiç icraat yok.
Öğrencisiniz, değil mi?
Sadece bunu yap, Tom.
Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
Gözlerini pek kullanmaz. Onun yerine karanlıkta yolunu koklayarak bulur.
Onun sadece İngilizcesi değil Fransızcası da akıcıdır.
O sadece bana yardım etmeyi reddetmedi fakat aynı zamanda beni azarladı.
İspanyolca dışında İngilizce de konuşabiliyor.
"Merhaba, bu Mary mi?" "Hayır, Tom. Mary merhaba diyor."