Translation of "Led" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Led" in a sentence and their turkish translations:

I led that mission.

Bu görevi yönettim.

Tom led the discussion.

Tom tartışma açtı.

Tom led the way.

- Tom yol gösterdi.
- Tom yol açtı.

Tom led the attack.

Saldırıya Tom liderlik etti.

He led the meeting.

O, toplantıyı yönetti.

She led me on.

O beni kandırdı.

Tom led by example.

- Tom örnek oluşturdu.
- Tom örnek oldu.

I led the way.

Ben yol gösterdim.

I led the attack.

Saldırıyı ben yönettim.

I led the discussion.

Tartışmayı yönettim.

Sami led the prayer.

- Namazı Sami kıldırdı.
- Namaza Sami imamlık yaptı.

Diligence led him to success.

Çalışkanlık onu başarıya götürdü.

Hitler led Germany into war.

- Hitler Almanya'yı savaşa götürdü.
- Hitler Almanya'yı savaşa sürükledi.

He led a simple life.

O basit bir hayat sürdü.

He led a sober life.

O, gösterişsiz bir hayat sürdü.

She led a solitary life.

- O yalnız bir hayat sürdü.
- Yalnız bir hayat sürdü.

Tom led a simple life.

Tom basit bir hayat sürdü.

His appearance led me astray.

Onun görünüşü beni baştan çıkardı.

This led to unexpected results.

Bu beklenmedik sonuçlara yol açtı.

One thing led to another.

Bir şey bir diğerine yol açtı.

Tom led the rescue operation.

Tom kurtarma operasyonuna önderlik etti.

Tom led a double life.

- Tom çifte hayat sürüyordu.
- Tom iki ayrı hayat yaşıyordu.

led by PhD student Micah Edelson,

yönetilen, gerçekleştirdiğimiz araştırmadan bir görüntü

Your advice led me to success.

- Senin nasihatın beni başarıya götürdü.
- Senin nasihatından dolayı başarabildim.
- Bana verdiğin nasihattan dolayı başarabildim.

What led you to this conclusion?

Seni bu sonuca götüren nedir?

The couple led a happy life.

Çift mutlu bir hayat sürdü.

The path led to the village.

Yol köye gider.

The experiments led to great discoveries.

Deneyler büyük buluşlara yol açtı.

He has led a loose life.

O, serbest bir hayat yaşadı.

He led us to the station.

O bizi istasyona götürdü.

He led a life of luxury.

O, lüks bir hayat sürdü.

His failure led to his resignation.

Başarısızlığı istifa etmesine neden oldu.

Tom has led a sheltered life.

Tom korunaklı bir hayat sürdü.

Tom led us into a trap.

Tom bizi tuzağa götürdü.

I led him by the hand.

Onu el ile yönlendirdim.

His efforts led to good results.

Onun çabaları iyi sonuçlar doğurdu.

He led me to financial ruin.

O beni mali yıkıma götürdü.

Tom led Mary into the cave.

Tom Mary'yi mağaraya götürdü.

Napoleon led his troops to Russia.

Napolyon askerlerini Rusya'ya götürdü.

One word led to the other.

Bir kelime, diğerine yol açtı.

Tom led a life of luxury.

Tom lüks bir hayat sürdü.

Sami led a very ordinary life.

Sami çok sıradan bir hayat sürdü.

His arrogance led to his downfall.

Küstahlığı onun çöküşüne yol açtı.

Bouteflika led Algeria for twenty years.

Buteflika, Cezayir'i yirmi yıl boyunca yönetti.

How an individual can be led astray

Belirli bilişsel zayıflıklar

Several points led out from the valley.

Çeşitli noktalardan çıkış vardı.

Commerce led to the development of cities.

Ticaret şehirlerin gelişmesine neden oldu.

He led a hard life after that.

O, ondan sonra zor bir hayat sürdü.

Tom led the way and I followed.

Tom yol gösterdi ve ben takip ettim.

- Tom walked ahead.
- Tom led the way.

Tom önde yürüdü.

The soccer team is led by Tom.

Futbol takımı Tom tarafından yönetiliyor.

The guide led us to the hotel.

Rehber bizi otele götürdü.

That experiment led to a great discovery.

O deney büyük bir keşife neden oldu.

The attackers were led by John Brown.

Saldırganlar John Brown tarafından yönlendirilmiştir.

That led to the death of Fadil.

O, Fadıl'ın ölümüne yol açtı.

Moses led the Israelites out of Egypt.

Musa, İsraillileri Mısır'dan çıkardı.

Sami was led to the death chamber.

Sami ölüm odasına götürüldü.

Tom's arrogance led to his own undoing.

Tom'un kibri kendi başını yedi.

That led me to write my book "Spark,"

Bu okul "Spark" adlı kitabımı yazmamı

And I can tell you that it led

Bunun, benim üç sessiz devrim dediğim şeye

Reorganised the men, and led a successful attack.

, adamları yeniden düzenlediler ve başarılı bir saldırı düzenlediler.

Ney led a crucial attack on the enemy.

Ney, düşmana önemli bir saldırı düzenledi.

Where no one had ever led an army.

hiç kimsenin orduya öncülük etmediği yer.

A band led the parade through the city.

Bir grup kentin içinden geçit açtı.

The revolt was led by the southern citizenry.

İsyan güneyli vatandaşlar tarafından yürütüldü.

Tom led the guests into the living room.

Tom misafirleri oturma odasına götürdü.

She led the old man into the room.

O, yaşlı adamı odasına götürdü.

They led a happy life on their farm.

Çiftliklerinde mutlu bir şekilde yaşadılar.

Desperation has led him to risk his life.

Umutsuzluk, hayatını tehlikeye atmasına neden oldu.

Sami confessed and led the police to Layla.

Sami itiraf etti ve polisi Leyla'ya götürdü.

I walked around town wherever my feet led me.

Kasabada ayaklarımın beni götürdüğü yerde dolaştım.

What led to the fall of the Roman Empire?

Ne Roma İmparatorluğu'nun çöküşüne yol açtı?

Tom led the group of men into his office.

Tom bir grup insana ofisine kadar eşlik etti.

Dan's investigation led him to an address in London.

Dan'in soruşturması onu Londra'daki bir adrese götürdü.

A combination of several mistakes led to the accident.

Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.

He had led the Republican Party with great success.

O, Cumhuriyetçi Parti'yi büyük bir başarı ile yönetti.

The arrival of the troops led to more violence.

Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.

The commanding officer led his army into enemy territory.

Birlik komutanı ordusunu düşman topraklarına götürdü.

That led Fadil to look for another father figure.

O, Fadıl'ın başka bir baba figürü aramasına yol açtı.

The tip led the police to a monstrous crime.

İpucu, polisi canavarca bir suça götürdü.

Sami and Layla's conflict led to a brutal ending.

Sami ve Leyla'nın çatışması acımasız bir sona yol açtı.

Sami was led out of the courtroom in handcuffs.

Sami, kelepçelerle mahkeme salonundan çıkarıldı.

Sami's new habits led him to a terrible fate.

Sami'nin yeni alışkanlıkları onu korkunç bir kadere götürdü.

Marshals Lannes and Masséna led  the way across improvised bridges,  

Mareşal Lannes ve Masséna, Mareşal Bessières süvarileri tarafından desteklenen

He led a series of daring  operations against the Austrians,  

Yakın bir arkadaş olan General Desaix'in övgüsünü kazanarak

The soldiers led Tom to where he would be executed.

Askerler Tom'u idam edileceği yere götürdü.

A fierce battle led to an historical victory for Sweden.

Şiddetli bir savaş İsveç için tarihi bir zafere yol açtı.

The crisis led to the 1968 Nuclear Non-Proliferation Treaty.

Kriz 1968 Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına yol açtı.

Most westerner's cultural horizons end with Led Zepplin's Cashmere song.

Çoğu batılının kültürel ufku Led Zepplin'in Cashmere şarkısıyla sona erer.

- She led the old woman to the church by the hand.
- She took the old woman's hand and led her to the church.

O, yaşlı kadının elini tuttu ve kiliseye götürdü.

- Some people consider Led Zeppelin to be the greatest band there has ever been.
- Some people consider Led Zeppelin the greatest band ever.

Bazı insanlar Led Zeppelin'i şimdiye kadarki en iyi grup olarak görüyorlar.

Has led to a much needed emphasis on checking the facts.

gerçekleri kontrol etmenin üzerinde çok daha fazla durulmasına yol açtı.

It led eventually to the election of Donald Trump in 2016,

2016 seçimlerinde Donald Trump'ın seçilmesine yol açtı,

A chain of events led to the outbreak of the war.

Bir dizi olay savaşın başlamasına yol açtı.

You cannot key in numbers because the NumLock LED is off.

Rakam tuşlayamazsınız çünkü NumLock ışığı kapalı.

All this research and thinking has led us to the conclusion

Tüm bu araştırma ve fikirler bizi şu sonuca götürdü:

The combination of these factors has led to an interesting result.

- Bu faktörlerin kombinasyonu ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin kombinasyonu ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin bir araya gelmesi ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin birleşmesi ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin birleşmesi ilginç bir sonuca yol açtı.
- Bu faktörlerin birleşmesi ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etmenlerin birleşmesi ilginç bir sonuca neden oldu.
- Bu etmenlerin birleşmesi ilginç bir sonuca yol açtı.
- Bu etmenlerin bir araya gelmesi ilginç bir sonuca yol açtı.
- Bu etmenlerin bir araya gelmesi enteresan bir sonuca yol açtı.
- Bu etkenlerin bir araya gelmesi enteresan bir sonuca yol açtı.
- Bu faktörlerin bir araya gelmesi enteresan bir sonuca yol açtı.
- Bu etkenlerin kombinasyonu enteresan bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin kombinasyonu ilgi çekici bir sonuca neden oldu.
- Bu etkenlerin kombinasyonu ilgi çekici bir neticeye yol açtı.

The quarrels of kings and queens have led to much bloodshed.

Kral ve kraliçelerin kavgaları çok kan dökülmesine yol açmıştır.

In order to achieve what they are led to believe is beautiful.

bu riski alıp bu ürünleri kullanmaya istekliler.