Translation of "Bone" in Turkish

0.025 sec.

Examples of using "Bone" in a sentence and their turkish translations:

That tangible T-bone,

o somut içeceği içmeyi,

No bone was broken.

Hiçbir kemik kırılmadı.

Fadil survived bone cancer.

Fadıl kemik kanserinden kurtuldu.

Show me the bone.

Bana kemiği göster.

- Have you ever broken a bone?
- Did you ever break a bone?

Hiç bir yerini kırdın mı?

And a bone marrow transplant,

ve bir kemik iliği nakli sonrasında

I'm chilled to the bone.

İliklerime kadar üşüdüm.

I'm soaked to the bone.

İliklerime kadar ıslandım.

Tom suffered from bone cancer.

Tom kemik kanserinden acı çekti.

Sami died of bone cancer.

Sami kemik kanserinden öldü.

I am donating bone marrow.

Kemik iliği bağışı yapıyorum.

- Tom gave a bone to his dog.
- Tom gave his dog a bone.

Tom köpeğine bir kemik verdi.

- He gave the dog a bone.
- She gave a bone to the dog.

Köpeğe kemik verdi.

You are idle to the bone.

Sen iliklerine kadar boşsun.

She is all skin and bone.

- Onun kemikleri sayılıyor.
- O bir deri bir kemik.

He gave the dog a bone.

O, köpeğe bir kemik verdi.

I was frozen to the bone.

İliklerime kadar dondum.

A bone stuck in my throat.

Boğazımda bir kemik sıkıştı.

He is Japanese to the bone.

O tamamen Japondur.

The dog chewed on the bone.

Köpek kemiği çiğnedi.

I was chilled to the bone.

Kemiklerime kadar üşüdüm.

Have you ever broken a bone?

Sen hiç kemik kırdın mı?

The dog is chewing a bone.

Köpek bir kemik çiğniyor.

Sami got a bone-marrow transplant.

Sami'ye kemik iliği nakli yapıldı.

For whom have you brought the bone?

Kemikleri kimin için getirdiniz?

Why do you have a fractured bone?

Neden bir kırık kemiğin var?

I feel chilled to the bone today.

Bugün iliklerime kadar soğuğu hissettim.

Tom worked his fingers to the bone.

- Tom işten başını kaldıramadı.
- Tom canla başla çalıştı.

The two dogs fought over the bone.

İki köpek kemik için kavga ettiler.

The two dogs quarreled over the bone.

İki tane köpek, kemik için dövüştüler.

Tom was nothing but skin and bone.

Tom deri ve kemikten başka bir şey değildi.

Tom broke every bone in his body.

Tom vücudundaki her kemiği kırdı.

To the lungs, liver, lymph nodes, brain, bone,

akciğer, karaciğer, lenf nodülleri beyin ve kemiklere yayılarak

The cold wind cut me to the bone.

Soğuk rüzgar iliklerime kadar üşüttü.

Cold rain makes me chilled to the bone.

Soğuk yağmur soğuğu iliklerime kadar hissettirir.

What she heard chilled her to the bone.

Duyduğu şey onun kanını dondurdu.

Blood cells are produced in the bone marrow.

Kan hücreleri kemik iliğinde üretilirler.

She doesn't have a lazy bone in her body.

Tom çok iyi niyetli.

I have a fish bone stuck in my throat.

Boğazıma kılçık takıldı.

I got a fish bone stuck in my throat.

Boğazımda yapışmış bir balık kılçığı var.

Tom doesn't have a mean bone in his body.

Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.

The dog ate the bone, which I gave him.

Köpek ona verdiğim kemiği yedi.

I broke a bone in my foot while exercising.

Egzersiz yaparken ayağımda bir kemik kırdım.

I gave the dog a bone, stopping its barking.

Köpeğe bir kemik verdim, havlaması durdu.

- This isn't the first time Tom has broken a bone.
- This isn't the first time that Tom has broken a bone.

Bu, Tom'un kemik kırdığı ilk kez değil.

Her jaws are so strong they can crunch through bone.

Çenesi o kadar kuvvetlidir ki kemiği ezip geçebilir.

He says he has a bone to pick with you.

O seninle paylaşacak kozu olduğunu söylüyor.

An icy blast of wind cut me to the bone.

Dondurucu ve kuvvetli olan rüzgar kemiklerime işledi.

I gave the dog a bone. That stopped its barking.

Köpeğe bir kemik verdim. Havlamasını durdurdu.

The dog was busy burying his bone in the garden.

Köpek, kemiğini bahçeye gömmekle meşguldü.

The dog gnaws the bone because he cannot swallow it.

Köpek kemiği yutamadığı için kemirir.

I hit my funny bone on the edge of the table.

Dirseğimi masanın köşesine çarptım.

The dog eats the fish, the bone, the tail, and all.

Köpek, balık, kemik, kuyruk ve hepsini yer.

Dr. Sagan suffered from a rare bone marrow disease called myelodysplasia.

Dr. Sagan miyelodisplazi adlı ender bir kemik iliği hastalığından muzdaripti.

Tom donated his bone marrow to save the cancer victim's life.

Tom kanser kurbanının hayatını kurtarmak için kemik iliğini bağışladı.

Tom visited Mary, who was in the hospital with a broken bone.

Tom kırık bir kemikle hastanede olan Mary'yi ziyaret etti.

- Have you ever broken a bone?
- Have you ever broken any bones?

- Hiç kemik kırdın mı?
- Hiç kemiğin kırıldı mı?

Sometimes it almost felt like boiling water was being injected into my bone.

Âdeta kemiğime kaynar su zerk ediliyordu.

How are you going to see through the brain without seeing through bone?"

Kemiğin içini göremeden beynin içini görmeyi nasıl planlıyorsunuz?''

I want to try and get a fish bone stuck in my throat.

Boğazımda takılmış bir balık kılçığını çıkarmayı denemek istiyorum.

Cranium is the hard bone of head that protects your brain from injury.

Kafatası beyninizi yaralanmaya karşı koruyan sert kemiktir.

Mary is an expert in anatomy and knows every bone in the human body.

Mary bir anatomi uzmanıdır ve insan vücudundaki her kemiği bilir.

The meniscus is not a bone. It is a cartilage, a flexible, elastic tissue.

Menisküs bir kemik değildir. Bu bir kıkırdak, esnek, elastik bir dokudur.

- I have a bone to pick with you.
- I have a crow to pluck with you.

Seninle paylaşacak bir kozum var.

The stirrup is a bone in the middle ear, between the anvil and the inner ear.

Üzengi örs ve iç kulak arasında, orta kulakta bir kemiktir.

- He is Japanese to the bone.
- He is a typical Japanese.
- He's a typical Japanese man.

- O tipik bir Japon insanı.
- O tipik bir Japon.

And it caught hold of my triceps in a big way and it bit through the bone, actually.

arka kolumun büyük kısmını ve biraz da kemiği kavradı.

With a heart-stopping near miss after near miss, one by one vehicles try to escape the bone-crushing beast.

Yürek hoplatan tehlikeli yakınlaşmalar nedeniyle araçlar teker teker kemikleri kıracak güce sahip canavardan kaçmaya çalışıyor.

And Adam said: This now is bone of my bones, and flesh of my flesh; she shall be called woman, because she was taken out of man.

Adem, "İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir" dedi, "Ona 'Kadın' denilecek, çünkü o adamdan alındı."

- U.S. Secretary of State John Kerry broke his right thigh bone in a bicycling accident Sunday in France.
- U.S. Secretary of State John Kerry broke his right femur in a cycling accident Sunday in France.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Fransa'da Pazar günü bir bisiklet kazasında sağ uyluğunu kırdı.