Translation of "Yoğun" in Portuguese

0.021 sec.

Examples of using "Yoğun" in a sentence and their portuguese translations:

O yoğun esnedi.

Bocejou profundamente.

Çok yoğun değilim.

Não estou muito ocupado.

Çok yoğun görünüyorsun.

- Você parece estar muito ocupado.
- Você parece estar muito ocupada.

Tom şimdi yoğun.

Tom está ocupado agora.

Yapraklar çok yoğun.

A folhagem é muito densa.

...yoğun bir rekabet var.

a competição é intensa.

Yoğun bir sabah geçirdim.

Eu tive uma manhã cheia.

Tom yoğun olduğunu söyledi.

Tom disse que estava ocupado.

Tom yoğun bakımda çalışıyordu.

Tom trabalha na UTI.

İngiltere yoğun bakım yatak sayısının

Camas de cuidados intensivos no Reino Unido

Yoğun bakımdan şu açıklamayı yapmıştı

havia feito a seguinte declaração em terapia intensiva

Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.

Houve um acidente em cadeia durante o horário de pico.

Uçağımız yoğun sis nedeniyle inemedi.

Nosso avião não pôde pousar devido à neblina densa.

Yoğun bir öğleden sonra geçirdim.

- Tive uma tarde movimentada.
- Tive uma tarde de muito trabalho.

Tom yoğun bir caddede yaşıyor.

Tom mora numa rua movimentada.

Bu çok yoğun bir istasyon.

Esta é uma estação bem movimentada.

Bu, yoğun ormanlık bir alandır.

Esta região é muito arborizada.

20 Ekim yoğun bir gündü.

20 de outubro foi um dia agitado.

Çok yoğun bir hafta geçirdin.

Você teve uma semana muito atarefada.

Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.

Fui pego na hora do rush.

Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.

- O voo foi cancelado por causa da neblina espessa.
- O voo foi cancelado por causa da forte neblina.

Kafamın içinde yoğun bir ağrı vardı.

Havia um dor intensa em minha cabeça.

Tom tanıdığın en yoğun adamlardan biri.

Tom é um dos caras mais ocupados que eu conheço.

Yoğun sisten dolayı hiçbir şey görülemiyordu.

Por causa da densa neblina, não era possível ver nada.

Tom yoğun bir hafta sonu geçirecek.

O Tom terá um fim de semana ocupado.

Önümüzdeki hafta yoğun bir programımız var.

Nós temos uma agenda ocupada semana que vem.

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

O pôr-do-sol traz alívio do calor do dia.

Televizyonda yoğun bir şekilde yayınlanmasını beklemeyin sakın

Não espere ser transmitido pela TV.

Sanat dünyanın bildiği bireyciliğin en yoğun biçimidir.

A arte é a forma mais intensa de individualismo que o mundo já conheceu.

Yoğun olmayan zamanlarda yola çıkmaya çalışmak gibi.

como tentar comutar em horas mais quietas.

Süper iletken mıknatıslar, yoğun manyetik alanlar üretebilir.

Os ímãs supercondutores podem produzir campos magnéticos intensos.

Yine yoğun dozda eleştiri olan bir filmdi aslında

também foi um filme intensamente crítico

Bugün biz yeni yoğun bakımlara nasıl insanları alacağız

como vamos conseguir novas pessoas para terapia intensiva hoje

İşte bunu anlayabilmek için beynimizi yoğun kullanmak gerekiyor

Para entender isso, precisamos usar nosso cérebro intensamente.

Bu yoğun zamanda seni rahatsız ettiğim için üzgünüm.

- Desculpe por tê-lo incomodado nesta hora de pico.
- Desculpe por tê-la incomodado nesta hora de pico.
- Desculpe por te incomodar nesta hora de pico.

- Senin meşgul olduğunu bilmiyordum.
- Senin yoğun olduğunu bilmiyordum.

Eu não sabia que estavas ocupada.

Tom ve Mary yoğun kaldırımdan aşağıya doğru yürüdü.

O Tom e a Mary andavam pela calçada movimentada.

- Tom'un meşgul olduğunu biliyorum.
- Tom'un yoğun olduğunu biliyorum.

Eu sei que Tom está ocupado.

Trenimiz yoğun kar nedeniyle bir saat geç kaldı.

- Devido à forte nevada, nosso trem chegou com uma hora de atraso.
- Nosso trem chegou com uma hora de atraso devido à forte nevada.

Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.

O hospital restringe o número de visitantes que podem entrar na unidade de tratamento intensivo.

Fadıl ve Leyla'nın çok yoğun bir ilişkisi vardı.

- Fadil e Layla tiveram um relacionamento muito intenso.
- O Fadil e a Layla tinham uma relação muito intensa.

Daha yoğun olan kara ulaşmak için biraz kazmama rağmen,

Mesmo quando cavo, a tentar encontrar neve compactada,

Burası çok ama çok yoğun bir şehir, şimdiyse uykuda.

Esta é uma cidade que é muito frenética, agora a dormir,

Dünya'nın başka yerinde bu kadar yoğun pars nüfusu yok.

É a maior densidade de leopardos da Terra.

Bundan 5 ay öncesinde yoğun bakımlarda zaten yer yokken

5 meses atrás, enquanto não havia espaço para terapia intensiva

Yoğun bir hayat yaşadığı için, o genellikle ailesini görmez.

Com sua vida ocupada, ele mal vê a família.

Yoğun şekilde iç içe geçmiş ağaçların arasında pek esinti yok.

Em áreas densamente arborizadas, há pouca brisa.

Açlar ve tamamen annelerine bağımlılar. Anneyi yoğun bir gece bekliyor.

Famintas e totalmente dependentes da progenitora. Tem uma noite agitada pela frente.

Fakat kısa bacaklarla uzun duvarlara tırmanılmaz. Yoğun sokaklardan da geçilmez.

Mas, com membros pequenos, não consegue escalar muros altos, nem atravessar estradas movimentadas.

Birkaç saat süren yoğun dövüşlerde, birden fazla kez el değiştirdi.

Em várias horas de combates pesados, o reduto mudou de mãos mais de uma vez.

İki kurşun mağduru yakındaki bir hastanede yoğun bakım ünitesinde bulunmaktadır.

As duas vítimas baleadas estão em uma unidade de tratamento intensivo em um hospital próximo.

Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.

- Uma intensa comunicação entre professor e aluno é a chave para um ensino eficiente.
- A chave para um ensino eficiente é uma intensa comunicação entre professor e aluno.

Ama bugün çok iyiydiniz. Yoğun baskı altında bile çok iyi kararlar verdiniz.

Saiu-se bem hoje. Tomou boas decisões, algumas sob pressão.

Bunun sebebi tıpkı bir bilgisayarın işlemcisinin çok yoğun bir şekilde çalışması gibi

Isso ocorre porque o processador de um computador está trabalhando muito

Artık güvende, biraz da akıllandı. Bu yoğun, karanlık yağmur ormanlarında ayrı düşmemek zor olabiliyor.

Está a salvo e um pouco mais sábio. É difícil os animais manterem-se juntos nestas florestas densas e escuras.

Tom'un yoğun bir programı olduğunu anlıyorum fakat ondan bir randevu alabilsem gerçekten minnettar olurum.

Eu sei que Tom está com a agenda lotada, mas ficaria muito agradecido se conseguisse marcar uma hora com ele.

- Tom Mary'nin meşgul göründüğünü söyledi.
- Tom, Mary'nin meşgul olduğunu söyledi.
- Tom, Mary'nin yoğun olduğunu söyledi.

Tom disse que Maria está ocupada.