Translation of "Yaşam" in Portuguese

0.008 sec.

Examples of using "Yaşam" in a sentence and their portuguese translations:

Yaşam güzeldir.

A vida é boa.

Yaşam eğlenceli.

A vida é divertida.

Yaşam tatlıdır.

A vida é divertida.

Yaşam kaynağı.

Fonte de vida.

Yaşam sürprizlerle doludur.

A vida é cheia de surpresas.

Sonsuz yaşam istiyorum!

- Eu quero a vida eterna!
- Quero a vida eterna!

Dostluk yaşam tuzudur.

A amizade é o sal da vida.

Yaşam koşulları zordu.

As condições de vida eram difíceis.

Susuz yaşam yoktur.

Não há vida sem água.

Yaşam kolay değil.

A vida não é fácil.

Yaşam ondaydı ve o yaşam da insanların ışığıydı.

Nele estava a vida e a vida era a luz dos homens.

Rahat yaşam canım sonuçta

vida confortável querida afinal

Bilim yaşam tarzımızı kurar.

A ciência constrói nosso estilo de vida.

Yaşam eğlenceli bir şey.

- A vida é uma coisa engraçada.
- A vida é um negócio engraçado.

Yaşam bir rüya olabilir.

A vida poderia ser um sonho.

Yaşam uzun değil geniştir!

A vida não é longa, é larga!

Hiçbir yaşam belirtisi yok.

Não há sinal de vida.

Yaşam vergi ödeyince başlar.

A vida começa quando você paga impostos.

Jüpiter'in uydularında yaşam olabilir.

Pode haver vida nas luas de Júpiter.

O, yaşam tarzını değiştirmeli.

Ela precisa mudar seu estilo de vida

Sen benim yaşam amacımsın.

A razão da minha vida é você.

Buradaki yaşam çoğunlukla geceleri hareketleniyor.

Muitos dos seres desta área estão ativos à noite.

Açık okyanustaki yaşam fırtınasına katılıyorlar.

No oceano aberto, eles juntam-se a uma explosão de vida.

Yaşam ortamlarımız birbirinden çok farklı

nossos ambientes de vida são muito diferentes um do outro

Mars'ta hiç yaşam işareti yok.

Não há sinais de vida em Marte.

Adada hiçbir yaşam belirtisi yoktu.

Não havia sinal de vida na ilha.

Tom etkin bir yaşam sürüyor.

Tom tem uma vida ativa.

Dış uzayda yaşam var mı?

Será que há vida extraterrestre?

O, yaşam için harap edilecek.

Ele será arruinado por toda a vida.

Telefon modern yaşam için gereklidir.

O telefone é essencial para a vida moderna.

Biyoloji birçok yaşam bilimlerini içerir.

A biologia inclui muitas ciências da vida.

Yaşam cehennemin kendisinden daha korkunç.

A vida é mais infernal que o próprio inferno.

Yaşam bizim en büyük zenginliğimizdir.

A vida é a nossa maior riqueza.

Bir köpeğin yaşam amacı nedir?

Qual é o significado da expressão "uma vida de cão"?

Diğer dünyalarda yaşam var mı?

- Existe vida em outros mundos?
- Há vida em outros mundos?

Biz onların yaşam alanlarını yok ettikçe

como destruímos seu habitat

Onlarda kendilerine yeni yaşam alanları arıyorlar

eles estão procurando novos espaços para eles

Yaşam herhangi bir kitaptan daha ilginçtir.

A vida é mais interessante do que qualquer livro.

Tom'un savurgan bir yaşam tarzı var.

Tom tem um estilo de vida extravagante.

Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.

Enquanto há vida, há esperança.

Sizinle yaşamamın yaşam tarzınızı etkilediğini düşünüyorum.

- Eu acho que morar com você influenciou a sua forma de viver.
- Eu acho que morar com você influenciou seu estilo de vida.

O sağlıklı bir yaşam tarzına sahiptir.

- Ela tem um tipo de vida saudável.
- Ela tem uma vida saudável.

Marika, Japonya'daki yaşam hakkında ne söyledi?

O que a Marika disse sobre a vida no Japão?

Dünya üzerindeki yaşam, Mars'ta mı başladı?

Será que a vida na Terra começou em Marte?

- Hayat çok kısa.
- Yaşam fazla kısadır.

- A vida é demasiado curta.
- A vida é curta demais.

Beni yaşam ve sanatın sınırına iteceğini düşündüm.

que isso me empurraria às margens da vida e da arte.

Dördüncü nesil bir vahşi yaşam izcisi olarak

Como rastreador de vida selvagem de quarta geração,

Sonuç olarak yarasalar yaşam için çok önemli

Como resultado, os morcegos são muito importantes para a vida.

Herhangi bir yaşam belirtisi vermememe rağmen hayattayım.

Estou vivo, apesar de eu não dar nenhum sinal de vida.

Hapishanedeki yaşam bir hayvanın yaşamından daha kötüdür.

A vida na prisão é pior do que a vida de um animal.

Onun yaşam amacı zengin bir adamla evlenmektir.

Seu objetivo de vida é casar-se com um homem rico.

Günlük yaşam aktivitelerine dikkat edebilen yaşlılar için ...

Para os idosos que possam cuidar de suas próprias atividades em seu dia-a-dia...

Diğer gezegenlerde yaşam olup olmadığını merak ediyorum.

Será que existe vida em outros planetas?

Bugün elektrik olmadan iyi bir yaşam süremeyiz.

Hoje em dia não se pode viver uma boa vida sem eletricidade.

Bir kelebeğin ortalama yaşam süresi ne kadar?

Qual é o tempo de vida médio de uma borboleta?

Tom Mars'ta herhangi bir yaşam olduğunu düşünmüyor.

Tom não acredita que exista vida em Marte.

Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.

A vida sem um objetivo é morte prematura.

Okul için değil fakat yaşam için öğreniriz.

Nós não aprendemos para a escola, mas sim para a vida.

Yaşam, erkeklerin ciddiye alması için çok kısa

A vida é breve demais para ser levada a sério.

Şehirler genişleyip vahşi yaşam alanları daralırsa ne olur?

O que acontece quando as cidades crescem e os habitats selvagens encolhem?

...gerçekten de çok tuhaf gece yaratıklarının yaşam alanı.

que encontramos alguns seres noturnos bizarros.

Ve kesinlikle ama kesinlikle kimse orda yaşam kuramayacak

E absolutamente, absolutamente ninguém pode morar lá

Bunda ise insanlık ve yaşam devam edecektir demektir

isso significa que a humanidade e a vida continuarão

Avustralya'da yaşam maliyetinin çok yüksek olduğunu fark etmedim.

Eu não imaginava como o custo de vida na Austrália é alto.

Avustralya'da yaşam maliyetinin bu kadar yüksek olduğunu bilmiyordum.

Eu não sabia que o custo de vida era tão alto na Austrália.

- Mars'ta yaşam var mı?
- Mars'ta hayat var mı?

- Existe vida em Marte?
- Há vida em Marte?

- Hayat sadece bir hayaldir.
- Yaşam yalnızca bir rüyadır.

A vida não passa de um sonho.

Vahşi yaşam size bir besin fırsatı sunarsa onu değerlendirirsiniz!

Quando a natureza nos dá comida, devemos aproveitá-la.

Sanırım kırsal yaşam bazı bakımlardan şehir yaşamından daha üstündür.

Penso que em alguns aspectos a vida no campo é superior à vida na cidade.

Tüm yaşam bir rüyadır ve rüyalar da yalnızca rüya.

Nossa vida é toda um sonho, e os sonhos nada mais são que sonhos.

- Ölüm kalım meselesi.
- Bu bir yaşam ve ölüm meselesi.

É uma questão de vida ou morte.

Junko hâlâ yaşam giderleri için anne ve babasına bağlıdır.

Junko ainda depende de seus pais para bancá-la.

İslam yalnızca bir din değildir. O bir yaşam biçimidir.

O Islã não é apenas uma religião. É um modo de vida.

Bu özellikleri de yaşam alanları ve besin alışkanlıklarına göre evrimleşmiştir

essas características evoluíram de acordo com seus habitats e hábitos nutricionais.

Yetmiş ya da seksen yıl bir insanın normal yaşam süresidir.

Setenta ou oitenta anos é a duração normal da vida do homem.

Sen daha mutlu bir yaşam için bir şansı hak ediyorsun.

Você merece uma chance para uma vida mais feliz.

O daha iyi bir yaşam aramak üzere Brezilya'ya göç etti.

Ele imigrou para o Brasil em busca de uma vida melhor.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.

- Enquanto houver vida, haverá esperança.
- Enquanto há vida, há esperança.

Vahşi yaşam size bir yiyecek fırsatı sunarsa, onu değerlendirirsiniz! Ne yemeliyiz?

Quando a natureza nos dá comida, devemos aproveitá-la. O que vamos comer?

O kadar engin ve oluşturup dokunabileceğimiz yaşam miktarı o kadar küçük ki

é tão vasto e tão pequeno, a partícula de vida que podemos conceber e tocar,

- Köy hayatı şehir hayatından daha sağlıklıdır.
- Kırsal yaşam kent yaşamından daha sağlıklıdır.

A vida no campo é mais saudável que a vida na cidade.

Ula bize benzese yaşam olur insanlık olur su olur bir şey olur yani

Ula, se parece conosco, a vida é humanidade, a água é alguma coisa.

Içeride Gubbi ve diğer vahşi yaşam görevlileri büyük ağlar gererek kaçağı tuzağa düşürmeyi umuyor.

lá dentro, Gubbi e outros agentes preparam grandes redes com a esperança de apanhar o fugitivo.

- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Hayat varken ümit vardır.
- Hayat varken umut var.

- Enquanto houver vida, haverá esperança.
- Enquanto há vida, há esperança.

- Küçük kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada yaşam sıkıcıdır.

A vida numa cidade pequena é muito chata.

Bir kere yaşamaya başlayın ve her bir ayrı günü ayrı bir yaşam olarak sayın.

Comece a viver imediatamente e conte cada dia como se fosse uma vida.

Vahşi yaşam biyoloğu Dr. Wong Siew Te'ye göre en tehlikeli gergedan, kendini tehdit altında hisseden gergedandır.

De acordo com o biólogo de vida selvagem, Dr. Wong Siew Te, o rinoceronte mais perigoso é o que se sente ameaçado.

- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.
- Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.

Que a vida seja tão bela quanto as flores no verão. E que a morte seja tão bela quanto as folhas no outono.