Translation of "Geleceği" in Portuguese

0.004 sec.

Examples of using "Geleceği" in a sentence and their portuguese translations:

Geleceği öngörebilirim.

Não posso prever o futuro.

Kimse geleceği bilmiyor.

- Ninguém conhece o futuro.
- Ninguém sabe o futuro.

Tomas geleceği değiştirdi.

Tomás mudou o futuro.

Onun geleceği kesindir.

Com certeza ele vem.

Tom'un geleceği parlaktır.

O futuro de Tom é brilhante.

Hiç kimse geleceği bilmiyor.

- Ninguém conhece o futuro.
- Ninguém sabe o futuro.

Tom asla geleceği düşünmedi.

Tom nunca pensou no futuro.

Geleceği bilmek ister misin?

Você quer saber o futuro?

Tom geleceği hakkında endişeli.

Tom está ansioso sobre seu futuro.

Tom geleceği hakkında endişeleniyor.

Tom está preocupado sobre seu futuro.

Bizim ülkemizin geleceği yoktur.

O nosso país não tem futuro.

İnsanlığın geleceği sizin ellerinizde.

O futuro da humanidade está em vossas mãos.

Onun buraya geleceği kesin.

É certo que ele virá aqui.

Mary geleceği haber verebilir.

Mary consegue prever o futuro.

Ben insanlığın geleceği için korkuyorum.

Temo pelo futuro da humanidade.

Tom'un aydınlık bir geleceği var.

Tom tem um futuro brilhante.

Tom geleceği hakkında güvensiz hissediyor.

Tom se sente inseguro sobre seu futuro.

Hiç kimse geleceği önceden bilemez.

Ninguém pode prever o futuro.

Tom, Mary'nin geleceği hakkında endişeli.

Tom está preocupado com o futuro de Mary.

- Geçmişi unut, şu anı yaşa, geleceği düşün.
- Geçmişi unut, şimdide yaşa, geleceği düşün.

Esqueça o passado, viva o presente e pense sobre o futuro.

Öğretmen bizlerin anavatanın geleceği olduğumuzu söyledi.

O professor disse que somos o futuro da pátria.

Geçmişi görmezden gelirseniz geleceği tehlikeye atarsınız.

Se você ignora o passado, põe o futuro em jogo.

Tom gerçekten geleceği tahmin edebileceğine inanıyordu.

Tom realmente acreditava que ele poderia prever o futuro.

Tom Mary'ye geleceği tahmin edebileceğini söyledi.

O Tom disse à Mary que ele podia prever o futuro.

Tom partiye geleceği konusunda söz verdi.

Tom prometeu-me vir à festa.

Ama Chang'ın geleceği, "Günışığı Sınıfı"nın kurulumuyla

Mas o futuro de Chang mudou radicalmente

Bayan Harris oğlunun geleceği hakkında çok şüpheli.

A senhora Harris tem muitas dúvidas sobre o destino do seu filho.

Öğretmen bizim kendi anavatanımızın geleceği olduğumuzu söyledi.

O professor disse que somos o futuro da pátria.

Bu, ülkemizin geleceği için hayati bir karar.

Essa é uma decisão vital para o futuro de nosso país.

Onun önünde böyle parlak bir geleceği vardı.

Ele tinha um futuro brilhante pela frente.

Kilometrelerce yol yapıp geleceği biçimlendirecek olanlara ulaşmaya çalışıyorum.

Viajo e percorro muitos quilómetros para tentar transmitir algo que será fundamental no futuro.

- Geleceği varsa göreceği de var.
- İnsan ektiğini biçer.

- Quem abrolhos semeia espinhos colhe.
- Como fizeres, assim colherás.
- Você colhe o que você planta.

- Tom'un geleceği yok.
- Tom'un gelmesi pek olası değil.

Não é provável que o Tom venha.

Mary'nin ne zaman geleceği konusunda Tom'un hiçbir fikri yok.

Tom não tem ideia de quando Mary irá chegar.

Sürekli büyüyen bir uğraşın altında sıkışıp kalıyorlar Bir insan olarak geleceği olmayan.

eles estão presos em uma ocupação sempre crescente e sem futuro como um povo.

- O, geleceği çok parlak genç bir adamdır.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.

Ele é um jovem muito promissor.