Translation of "Hep" in Polish

0.066 sec.

Examples of using "Hep" in a sentence and their polish translations:

Hep hatalısın.

Zawsze się mylisz.

O hep meşgul.

Ona jest wiecznie zajęta.

Ona hep güvendim.

- Zawsze jej ufałem.
- Zawsze jej ufałam.

Hep birlikte gidebiliriz.

Możemy iść wszyscy razem.

O hep bayılıyor.

Cały czas mdleje.

O, hep gülümser.

Ona się zawsze uśmiecha.

Biz hep temkinliyiz.

Zawsze jesteśmy ostrożni.

Ben hep çalışıyorum.

Zawsze pracuję.

Futbolu hep sevdim.

Zawsze lubiłam piłkę nożną.

Sabahları hep banyo yaparım.

Zawsze kąpię się z rana.

Şemsiyemi hep trende bırakıyorum.

Zawsze zostawiam moją parasolkę w pociągu.

Ben hep kurallara uyarım.

Zawsze przestrzegam zasad.

Ben hep partilerden hoşlanırım.

Zawsze dobrze się bawię na imprezach.

Hep şekerle tuzu karıştırırdı.

Ona zawsze myli cukier z solą.

Enerjinizin hep yüksek olması gerekiyor.

Praca przed kamerą zużywa energię.

Hep birlikte ihtimal tasarımlarını içeriyorlar.

Razem tworzą plan możliwości.

Genç militanlara hep şunu söylerim,

Zawsze powtarzam młodym bojownikom,

Onun eylemleri hep sözleriyle çelişiyordu.

Jego zachowanie nigdy nie pokrywało się z tym, co mówi.

O hep düşük maaşından yakınıyor.

On zawsze narzeka na niską pensję.

Ukrayna'da, ben hep Ukraynaca konuşurum.

- Na Ukrainie zawsze mówię po ukraińsku.
- Na Ukrainie mówię zawsze po ukraińsku.

Ukrayna'dayken, ben hep Ukraynaca konuşurum.

Na Ukrainie mówię zawsze po ukraińsku.

Ben hep bir Cumhuriyetçi oldum.

Zawsze byłem republikaninem.

Tom, Noel'de bizi hep hatırlar.

Tom zawsze pamięta o nas na Święta.

Hep bir evcil hayvan istedim.

Zawsze chciałem zwierzaka.

Yazdığın her şeyi hep anlamıyorum.

Nie zawsze rozumiem wszystko, co piszesz.

Neden hep Tom hakkında konuşuyorsun?

Dlaczego zawsze mówisz o Tomie?

Tom, Boston'dayken onu hep yapar.

Tom zawsze to robi, kiedy jest w Bostonie.

Tom hep aynı şapkayı giyiyor.

Tom zawsze nosi ten sam kapelusz.

Siyasi örgütümüzde hep birlikte tartıştığımız fikirleri

przede wszystkim wyraziciela idei, które zawsze omawialiśmy wspólnie

Ki ben haklıyım çünkü hep haklıyımdır,

a ja mam rację, bo zawsze mam,

Senin yaratıcılığın beni hep hayrete düşürüyor.

Twoja kreatywność nigdy nie przestanie mnie zadziwiać.

Öğleden sonra onun hep zamanı vardır.

Ona zawsze miała czas po południu.

Hep söylemişimdir, Uruguay büyük bir ülke olsa

Zawsze powtarzałem, że gdyby Urugwaj był dużym krajem,

Büyük gölün coşkulu sularındaki kıpırtılar hep birlikte

i wodami wielkiego jeziora, które są w wiecznym ruchu.

- Tom her zaman abartır.
- Tom hep abartır.

Tom zawsze przesadza.

Bu şarkı bana hep okul günlerimi hatırlatır.

Ta piosenka zawsze przypomina mi szkolne lata.

- Niye her zaman ben?
- Niye hep ben?

- Dlaczego zawsze ja?
- Czemu zawsze ja?

hep en yüksek notları alan biri gibi görünüyordu.

Często dostawał najlepsze oceny w klasie.

Dünyanın olduğu gibi çalışması beni hep çok büyüledi.

zawsze fascynowało mnie to, jak funkcjonuje świat.

Ben hep profesyonel bir basketbol oyuncusu olmak istedim.

Zawsze chciałem być zawodowym koszykarzem.

Patlamaları hep sevmişimdir. Ama barutun tehlikesi de yok değil.

Nie pogardzę małą eksplozją, ale proch strzelniczy może być niebezpieczny.

Ve anne, hep birlikte rahat bir nefes alabilmek için

która złapała rękę pielęgniarki

- Fred her zaman yalan söylüyor.
- Fred hep yalan söylüyor.

Fred zawsze kłamie.

Blogunu güncellemeyi neden bıraktın? Okumayı hep dört gözle beklemiştim.

Dlaczego przestałeś prowadzić blog? Zawsze czytałem go z przyjemnością.

- İnsanların isimlerini hep unutuyorum.
- Ben her zaman insanların isimlerini unutuyorum.

- Mam słabą pamięć do nazwisk.
- Zawsze zapominam jak ludzie mają na imię.

Ne zaman hoşuma giden bir şey bulsam, hep pahalı olur.

Cokolwiek znajdę, co mi się podoba, jest za drogie.

Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim.

Zawsze zastanawiałem się, jak to jest mieć rodzeństwo.

- Ben her zaman bir spor arabaya sahip olmak istedim.
- Hep bir spor arabam olsun istemişimdir.

Zawsze chciałem mieć sportowy samochód.

- Tom öğle yemeğini masasında tek başına yer hep.
- Tom öğle yemeklerini her zaman masasında yalnız yer.

Tom zawsze je lunch sam przy biurku.

- Bu kapı size hep açık.
- Size kapımız daima açık.
- Her zaman başımızın üstünde yeriniz var.
- Sana kapım daima açık.
- Her zaman başımın üstünde yerin var.

Jesteś tu zawsze mile widziany.

- Oraya gidecek ve içindeki her şeyi okuyacak zamanım olmasını dilemeden bir kütüphaneyi asla fark etmem.
- Bir kütüphane görünce, gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmayı dilemediğim olmamıştır.
- Ne zaman bir kütüphane görsem; gönlümden hep gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmak geçer.

Nigdy nie byłem w bibliotece bez chęci posiadania tyle czasu, żeby móc pójść tam i zostać dopóki nie przeczytam wszystkiego.