Translation of "Yaşlı" in German

0.008 sec.

Examples of using "Yaşlı" in a sentence and their german translations:

Fahişe yaşlı.

Die Nutte ist alt.

Onlar yaşlı.

Sie sind alt.

Tom yaşlı.

Tom ist schon etwas älter.

O yaşlı.

Sie ist alt.

Yaşlı değilsin

Sie sind nicht alt.

Yaşlı değilim.

Ich bin nicht alt.

O yaşlı!

Sie ist alt!

Fırıncı yaşlı.

Der Bäcker ist alt.

- Tom yaşlı.
- Tom yaşlı bir adam.

- Tom ist alt.
- Tom ist ein alter Mann.

- Tom çok yaşlı.
- Tom çok fazla yaşlı.

Tom ist zu alt.

Çok yaşlı olabilirim.

Ich bin vielleicht zu alt.

O çok yaşlı.

Er ist zu alt.

Tom oldukça yaşlı.

Tom ist ziemlich alt.

Kendimi yaşlı hissediyorum.

Ich fühle mich alt.

En yaşlı benim.

- Ich bin der Älteste.
- Ich bin die Älteste.

Yaşlı köpek havladı.

Der alte Hund bellte.

Tom yaşlı göründü.

Tom sah alt aus.

Hanginiz en yaşlı?

Wer ist der Älteste von euch?

Tom yaşlı görünmüyor.

Tom sieht nicht alt aus.

Yaşlı adam oturuyor.

Der alte Mann sitzt.

Tom yaşlı değil.

Tom ist nicht alt.

Tom yaşlı görünüyor.

Tom sieht alt aus.

Daha yaşlı görünüyorsun.

Du siehst älter aus.

Tom en yaşlı.

Tom ist der Älteste.

Yaşlı ama kuvvetli.

Trotz seines hohen Alters ist er kräftig.

Tom çok yaşlı.

Tom ist so alt!

Tom gerçekten yaşlı.

Tom ist sehr alt.

Tom'un babası yaşlı.

Toms Vater ist alt.

- Yaşlı adam içine kapanmıştı.
- Yaşlı adam insanlardan uzaktı.
- Yaşlı adam insanlarla iç içe değildi.

- Der alte Mann mied die Gesellschaft anderer.
- Der alte Mann lebte zurückgezogen.

- Yaşlı adam tek başına yaşıyor.
- Yaşlı adam yalnız yaşıyor.
- Yaşlı adam kendi başına yaşamaktadır.

- Der alte Mann lebt alleine.
- Der alte Mann lebt allein.

- Yaşlı insanlar kolay üşütürler.
- Yaşlı insanlar kolayca soğuk alırlar.

- Alte Menschen fangen sich leicht eine Erkältung ein.
- Alte Leute erkälten sich schnell.

- Şu yaşlı adam da kim?
- Şu yaşlı adam kimdir?

Wer ist dieser alte Mann?

- Yaşlı ama kuvvetli.
- Çok yaşlı olmasına rağmen, güçlü birisi.

Trotz seines hohen Alters ist er kräftig.

Eski ve yaşlı orman.

Den alten Wald.

Yaşlı kadın neredeyse çiğneniyordu.

Die alte Frau wurde beinahe überfahren.

Yaşlı kadın kaşlarını çattı.

Die alte Frau zog die Augenbrauen zusammen.

Yaşlı çiftin çocukları yoktu.

Das alte Ehepaar hatte keine Kinder.

Yaşlı adam üzgün görünüyor.

Der Alte sieht traurig aus.

Yaşlı adam yere düştü.

Der alte Mann fiel auf den Boden.

Yaşlı adam personeline dayandı.

Der alte Mann lehnte sich auf seinen Stock.

Yaşlı adam akıllı görünüyordu.

Der alte Mann sah weise aus.

Yaşlı adam tepede durdu.

Der alte Mann stand auf dem Hügel.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Der alte Mann war verhungert.

Yaşlı adam başarımızı öngördü.

Der alte Mann sagte unseren Erfolg voraus.

Yaşlı adam vasiyetini yaptı.

Der alte Mann verfasste sein Testament.

Yaşlı adam kanserden öldü.

Der alte Mann starb an Krebs.

Yaşlı adam abartma eğilimindedir.

Der Alte übertreibt gerne.

Yaşlı adam doksanın üzerindedir.

Der alte Mann ist über neunzig.

Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

Der alte Mann war schwerhörig.

Yaşlı adam otobüsten indi.

Der alte Mann stieg aus dem Bus.

Yaşlı bir kadının sesi.

Es ist die Stimme einer alten Frau.

Tom Mary'den epeyce yaşlı.

Tom ist um einiges älter als Mary.

Annem ve babam yaşlı.

Meine Eltern sind alt.

Yaşlı adam yapayalnız oturdu.

Der alte Mann saß ganz allein.

Ben yaşlı bir adamım.

Ich bin ein alter Mann.

O yaşlı ve deli.

Sie ist alt und verrückt.

Daha yaşlı olacağını sanıyordum.

- Ich hätte dich für älter gehalten.
- Ich hätte Sie für älter gehalten.

Yaşlı adam otobüsten çıkageldi.

- Der alte Mann stieg aus dem Bus.
- Der alte Mann ist ausgestiegen.

Yaşlı adam huzurevinden kaçtı.

Der alte Mann entfloh aus dem Altersheim.

Tom çok yaşlı değil.

Tom ist sehr nicht alt.

Tom yaşlı, değil mi?

Tom ist alt, nicht wahr?

Tom babam kadar yaşlı.

Tom ist so alt wie mein Vater.

Ben yaşlı bir kadınım.

Ich bin eine alte Frau.

Tom çok yaşlı görünüyordu.

Tom sah sehr alt aus.

Yaşlı insanlara saygı göstermeliyiz.

Wir sollten alten Menschen Respekt zeigen.

Yaşlı kadın otobüsten indi.

Die alte Frau stieg aus dem Bus aus.

Yaşlı insanlar yavaş yürür.

Alte Leute gehen langsam.

Yaşlı kadın bir doktordur.

- Die alte Frau ist eine Ärztin.
- Die alte Frau ist Ärztin.

O, yaşlı annesiyle ilgilenir.

- Sie passt auf ihre alte Mutter auf.
- Sie pflegt ihre alte Mutter.

Yaşlı ayı derin uykuda.

Der alte Bär schläft tief und fest.

Yaşlı adam etkileyici görünüyordu.

Der Alte hatte einen eindrucksvollen Gesichtsausdruck.

O senin babandan yaşlı!

Er ist älter als dein Vater!

Yaşlı bayan otobüsten indi.

Die alte Dame stieg aus dem Bus aus.

Yerimi yaşlı bayana verdim.

Ich überließ meinen Platz der alten Dame.

Yaşlı adam yalnız yaşıyor.

- Der alte Mann lebt alleine.
- Der alte Mann lebt allein.

Yaşlı bir kadınla tanıştım.

- Ich traf eine alte Frau.
- Ich begegnete einer älteren Dame.

Çok yaşlı olduğumu düşünmüştüm.

Ich dachte, ich wäre zu alt.

Yaşlı adam gençleri kıskanıyor.

Der Alte beneidet den Jugendlichen.

Tom, düşündüğünden daha yaşlı.

- Tom ist älter, als du denkst.
- Tom ist älter, als ihr denkt.
- Tom ist älter, als Sie denken.

Polis yaşlı adamdan şüpheleniyor.

Die Polizei hat den alten Mann unter Verdacht.

John, düşündüğümden daha yaşlı.

- Herr John ist älter, als ich dachte.
- John ist älter, als ich gedacht habe.

John benim kadar yaşlı.

John ist so alt wie ich.

Yaşlı insanlar erken uyanıyor.

Alte Menschen werden früh wach.

Onlar Tom'dan daha yaşlı.

Sie sind älter als Tom.

O, yaşlı annesine bakıyor.

Er sorgt für seine alte Mutter.

Tom benim kadar yaşlı.

Tom ist so alt wie ich.

Tom, Mary kadar yaşlı.

Tom ist so alt wie Mary.