Translation of "Zorundaydı" in English

0.010 sec.

Examples of using "Zorundaydı" in a sentence and their english translations:

- Tom gitmek zorundaydı.
- Tom ayrılmak zorundaydı.

Tom had to split.

- Yaptıklarının bedelini ödemek zorundaydı.
- Bedelini ödemek zorundaydı.

He had to face the music.

Hayvanlar öldürülmek zorundaydı.

The animals had to be killed.

Tom durmak zorundaydı.

Tom had to stop.

Bu olmak zorundaydı.

It had to happen.

Görevi üstlenmek zorundaydı.

He had to take over the task.

Tom koşmak zorundaydı.

Tom had to run.

Ayağım kesilmek zorundaydı.

My leg had to be amputated.

Bir şey yapılmak zorundaydı.

Something had to be done.

Köpeğine kendisi bakmak zorundaydı.

He had to take care of his dog himself.

Kedisini evde bırakmak zorundaydı.

He had to leave his cat at home.

Pazar bile çalışmak zorundaydı.

He had to work even on Sunday.

O, prensesi kurtarmak zorundaydı.

He had to save the princess.

O oraya gitmek zorundaydı.

He had to go there.

Tom dedesine bakmak zorundaydı.

Tom had to take care of his grandfather.

O burs almak zorundaydı.

He had to get a scholarship.

Herkes Fransızca öğrenmek zorundaydı.

Everyone had to learn French.

Tom işe gitmek zorundaydı.

Tom had to go to work.

Bu bazen olmak zorundaydı.

It had to happen sometime.

Tom oraya gitmek zorundaydı.

Tom had to go there.

O nereye gitmek zorundaydı?

Where did he have to go?

Tom nereye gitmek zorundaydı?

Where did Tom have to go?

Tom onu söylemek zorundaydı.

Tom had to say that.

Tom evde kalmak zorundaydı.

- Tom had to stay home.
- Tom had to stay at home.

Herkes İngilizce öğrenmek zorundaydı.

Everyone had to learn English.

Tom burada olmak zorundaydı.

Tom had to be here.

Tom istifa etmek zorundaydı.

Tom had to resign.

Tom, Mary'ye bakmak zorundaydı.

Tom had to look after Mary.

Tom hastanede kalmak zorundaydı.

Tom had to stay in the hospital.

Tom Boston'a dönmek zorundaydı.

Tom had to return to Boston.

Neden sana olmak zorundaydı ?

Why did it have to be you?

Tom yatakta kalmak zorundaydı.

Tom had to stay in bed.

Tom onu durdurmak zorundaydı.

Tom had to stop that.

Sami bunu anlamak zorundaydı.

Sami had to understand this.

Tom bunu yapmak zorundaydı.

- Tom should've done that.
- Tom had to do that.
- Tom should have done that.

Sami evliliğini kurtarmak zorundaydı.

Sami had to save his marriage.

Tom yanılmış olmak zorundaydı.

- Tom must've been mistaken.
- Tom had to have been mistaken.
- Tom must have been mistaken.

Tom planını değiştirmek zorundaydı.

Tom had to change his plan.

Bunu herkes yapmak zorundaydı.

- Everybody had to do this.
- Everyone had to do this.

Minned; bademciklerini aldırmak zorundaydı.

Mennad needed to get his tonsils out.

- Hayalinden vazgeçmek zorunda kaldı.
- Hayalinden vazgeçmek zorundaydı.
- Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.

She had to give up her dream.

- Sami onu çevrimiçi yapmak zorundaydı.
- Sami onu online olarak yapmak zorundaydı.

Sami had to do that online.

Ve çocuklar orada oynamak zorundaydı."

and the kids had to play there."

O, trende ayakta durmak zorundaydı.

She had to stand in the train.

Odasını kendi başına aramak zorundaydı.

He had to look for his room by himself.

Her şey mükemmel olmak zorundaydı.

Everything had to be perfect.

Doroty Paris'te sanat çalışmak zorundaydı.

Dorothy should study art in Paris.

O bir yerden gelmek zorundaydı.

It had to come from somewhere.

Tom pili şarj etmek zorundaydı.

Tom had to charge the battery.

Gece gündüz çok çalışmak zorundaydı.

He had to work hard day and night.

O, kız kardeşine bakmak zorundaydı.

She had to take care of her sister.

Tom çift vardiya yapmak zorundaydı.

Tom had to do a double shift.

Tom biraz iş yapmak zorundaydı.

Tom had to do some work.

Tom neden geri gelmek zorundaydı?

Why did Tom have to come back?

Bu bir yerde olmak zorundaydı.

It had to happen somewhere.

Tom nihayet emekli olmak zorundaydı.

Tom finally had to retire.

Tom makalesini tekrar yazmak zorundaydı.

Tom had to rewrite his essay.

Ne olduğunu okuyucularına anlatmak zorundaydı.

He had to tell his readers what happened.

Biri bir şey yapmak zorundaydı.

Somebody had to do something.

Tom tekrar baştan başlamak zorundaydı.

Tom had to start over again.

O neden Tom olmak zorundaydı?

Why did it have to be Tom?

Tom gezisi için hazırlanmak zorundaydı.

Tom had to prepare for his trip.

Tom savaşın çıkmasını önlemek zorundaydı.

Tom had to prevent the war from breaking out.

Tom kendisi için düşünmek zorundaydı.

Tom had to think for himself.

Tom kendi başına gitmek zorundaydı.

Tom had to go by himself.

O, büyük ailesini beslemek zorundaydı.

He had to feed his large family.

Tom çevre yolundan gitmek zorundaydı.

Tom had to take a detour.

Tom onun hakkında bilmek zorundaydı.

Tom had to know about it.

Fadıl sabah erken kalkmak zorundaydı.

Fadil had to be up early in the morning.

Tom eve erken gitmek zorundaydı.

Tom had to go home early.

Tom dün onu yapmak zorundaydı.

Tom had to do that yesterday.

Tom onu yapmayı bırakmak zorundaydı.

Tom had to stop doing that.

Tom çatısını yeniden boyamak zorundaydı.

Tom had to repaint his roof.

Bence Tom Boston'a gitmek zorundaydı.

- I think Tom had to go to Boston.
- I think that Tom had to go to Boston.

Tom kesinlikle bunu yapmak zorundaydı.

Tom definitely had to do that.

Tom gerçekten bunu yapmak zorundaydı.

Tom really had to do that.

Bu bize neden olmak zorundaydı?

Why did that have to happen to us?

Bu bana neden olmak zorundaydı.

Why did that have to happen to me?

Tom da bunu yapmak zorundaydı.

Tom had to do that, too.

Sami, Leyla'nın iznini istemek zorundaydı.

Sami had to ask Layla's permission.

Sami, Leyla ile konuşmak zorundaydı.

Sami had to talk to Layla.

O kürk ceketini elden çıkarmak zorundaydı.

She had to part with her fur coat.

Her iki taraf birbirleriyle uzlaşmak zorundaydı.

Both sides had to compromise with each other.

Tüm çalışanlar erişim kodunu ezberlemek zorundaydı.

All employees had to memorize the access code.

Tom istemese bile onu yapmak zorundaydı.

Tom had to do it even though he didn't want to.

Er ya da geç gerçekleşmek zorundaydı.

Sooner or later it had to happen.

Er ya da geç olmak zorundaydı.

It had to happen sooner or later.

Tom bir sürü form doldurmak zorundaydı.

Tom had to fill out lots of forms.

Tom onun hakkında ne söylemek zorundaydı?

What did Tom have to say about that?

Onlar bütün gün evde kalmak zorundaydı.

They had to stay home for a whole day.

Tom'un onunla ilgili ne yapmak zorundaydı?

What did Tom have to do with it?

Tom bütün gün ofisinde olmak zorundaydı.

Tom had to be at his office all day.

Dan kime inanacağına karar vermek zorundaydı.

Dan had to decide whom to believe.

Tom üç ay hastanede kalmak zorundaydı.

Tom had to stay in the hospital for three months.