Translation of "Yakından" in English

0.012 sec.

Examples of using "Yakından" in a sentence and their english translations:

Yakından izleyin.

- Watch closely.
- Look closely.
- Look carefully.

Yakından bak.

Look closer.

Yakından dinleyin.

Listen closely.

Yakından dinlemelisin.

You should listen closely.

Daha yakından bakarsanız

If you look more closely,

Birazcık yakından tanıyalım

let's get to know a little bit

Onu yakından gözle.

Keep a close eye on him.

Daha yakından bak.

Take a closer look.

Daha yakından bakalım.

Let's get a closer look.

Daha yakından bakmalısın.

You should take a closer look.

Beni yakından izle.

Watch me closely.

Daha yakından bakacağım.

I'm going to take a closer look.

Tom yakından izledi.

Tom watched from nearby.

Onları yakından izleyin.

Follow close behind them.

Piyasayı yakından izliyorum.

I'm watching the market closely.

Lütfen yakından izleyin.

Please watch closely.

Onları yakından izle.

Watch them closely.

Tom'u yakından izledim.

I watched Tom closely.

Ona yakından bak.

Look at it closely.

Onları yakından izledim.

I watched them closely.

Onu yakından izledim.

I watched him closely.

Onları yakından incelediler.

They studied them closely.

Tom'la yakından çalışıyoruz.

We've been working closely with Tom.

Seçenekleri yakından dinleyin.

Listen closely to the options.

Ben yakından izledim.

I watched closely.

Ona yakından baktı.

He took a closer look at it.

Eğer kutuya yakından bakarsanız

If you take a close look at the box,

Işte yarasaları yakından tanıdık

here we know the bats closely

Şirket ile yakından ilişkilidir.

She is closely associated with the firm.

Polisler onu yakından sorguladı.

The police questioned him closely.

Daha yakından göz atalım.

Let's take a closer look.

Yakından korunan bir sırdır.

It's a closely guarded secret.

Buna daha yakından bakalım.

Let's have a closer look at this.

Tom haritaya yakından bakıyor.

Tom is looking closely at the map.

Tom daha yakından baktı.

Tom took a closer look.

Tom onlara yakından baktı.

Tom looked at them closely.

Tom Mary'ye yakından baktı.

Tom looked at Mary closely.

Tom ona yakından baktı.

Tom looked at it closely.

O, yakından annesine benziyor.

She closely resembles her mother.

Olaylar yakından bağlantılı idi.

The events were closely linked.

Neden daha yakından bakmıyorsun?

Why don't you take a closer look?

Tom onu yakından inceledi.

Tom examined it closely.

Şimdi beni yakından dinle.

Now listen to me closely.

Tom'u daha yakından dinlemeliydim.

- I should've listened to Tom more closely.
- I should have listened to Tom more closely.

Keşke onu yakından görebilseydim.

- I wish I could've seen it up close.
- I wish I could have seen it up close.

Tom yemeğe yakından baktı.

Tom looked closer at the food.

Ona daha yakından bakalım.

Let's take a closer look at it.

Tom tüyü yakından inceledi.

Tom examined the feather closely.

Leyla saati yakından inceledi.

Layla took a close look at the watch.

Leyla resme yakından baktı.

Layla took a closer look at the picture.

Tom'u çok yakından izliyorum.

I've been watching Tom very closely.

Şu grafiğe yakından bir bakın.

Let's take a closer look at that graph.

Ve aniden insanlara yakından tanıştığında,

And suddenly, when you meet people in their onlyness,

Ben daha yakından bakmak istiyorum.

- I want to take a closer look.
- I want a closer look.

Yakından bakarsan hiçbir şey görmezsin.

If you look closely, you don't see anything.

Hollandaca Almanca ile yakından ilgilidir.

Dutch is closely related to German.

Hollandaca, Almanca ile yakından ilgilidir.

Dutch is closely related to German.

Onun hayati bulguları yakından izleniyor.

Her vital signs are being closely monitored.

Ona daha yakından bakabilir miyim?

Could I get a closer look at that one?

Sözleşmeye daha yakından bakmanı öneriyorum.

I suggest you take a closer look at the contract.

Tom böceğe çok yakından baktı.

Tom looked very closely at the insect.

Tom resme daha yakından baktı.

Tom took a closer look at the picture.

O, daha yakından bakmaya değer.

It's worth a closer look.

Yakından dinle ve kesintiye uğratma.

Listen closely and do not interrupt.

Tom ona daha yakından baktı.

Tom looked at it more closely.

Kilisenin yakından çan sesini duyabiliyorduk.

We could hear the bells ringing from a nearby church.

Tom, ona daha yakından baktı.

Tom took a closer look at it.

Hemşireler Fadıl'ı yakından takip ettiler.

The nurses kept a close eye on Fadil.

Tom'u çok yakından izliyor olacağız.

We'll be watching Tom very closely.

Tom'u çok yakından izliyor olacağım.

I'll be watching Tom very closely.

Seni daha yakından tanımak istiyoruz.

We want to get to know you better.

Arabaya yakından bakmak için durdu.

He stopped to take a close look at the car.

Sıklıkla kullandığın bir stratejiye yakından bakalım.

that I think you probably use a lot.

Dünyaya derinden ve yakından bakma arzumun,

My love for looking deeply and closely at the world,

Ve daha yakından incelememizi hak ediyor.

and it's worthy of our closer examination.

Aslında İslamiyetle uzaktan yakından alakası yoktur

actually, it has nothing to do with Islam

Bu tabloyu biraz daha yakından inceleyelim

Let's take a closer look at this table

Tom arabaya yakından bakmak için durdu.

Tom stopped to take a close look at the car.

Ben ona daha yakından bakmak istiyorum.

- I want a closer look at that.
- I want to take a closer look at that.

Tom bıçağı aldı ve yakından baktı.

Tom picked up the knife and looked at it closely.

Tom planlara daha yakından bakmak istedi.

Tom wanted a closer look at the blueprints.

Her şeyi yakından kontrol etmeyi bırak!

Stop micromanaging everything!

Tom, Mary ile birlikte yakından çalıştı.

Tom worked closely with Mary.

Yakından baksan bile bir şey görmüyorsun.

Even if you look closely, you don't see anything.

Meseleye daha yakından bir göz atalım.

Let's take a closer look at the matter.

Sanırım detaylara daha yakından dikkat etmelisin.

I think you ought to pay closer attention to details.

Tom, daha yakından bakmak için eğildi.

Tom leaned down for a closer look.

Her iki şey de yakından ilişkilidir.

Both things are closely related.

- Hoparlöre yakın dinledi.
- O, konuşmacıyı dikkatle dinledi.
- Konuşmacıya yakından kulak astı.
- Konuşmacıyı yakından dinledi.

He listened closely to the speaker.

- Leyla ve Sami yakından ilişkiliydi.
- Leyla ve Sami yakın akrabaydılar.
- Leyla ve Sami yakından akrabaydılar.

Layla and Sami were closely related.

Medya ile uzaktan yakından alakası bile yok

not even closely related to the media

Seninle çok yakından ilgili bir şey keşfettim.

I found out something deeply related to you.

Galce, Kornişçe ve Bretonca'nın hepsi yakından ilişkilidir.

Welsh, Cornish and Breton are all closely related.