Translation of "Masasında" in English

0.012 sec.

Examples of using "Masasında" in a sentence and their english translations:

Tom masasında.

Tom is at his desk.

O, masasında çalışıyor.

He is studying at his desk.

Tom masasında oturdu.

Tom sat at his desk.

Tom masasında oturuyor.

Tom is sitting at his desk.

Tom hâlâ masasında.

Tom is still at his desk.

Tom masasında çalışıyor.

Tom is working at his desk.

Tom rulet masasında.

Tom is at the roulette table.

Tom zaten masasında.

Tom is already at his desk.

Tom ofisinde masasında.

Tom is in his office at his desk.

Tom masasında yedi.

Tom ate at his desk.

Tom masasında yazı yazıyor.

Tom is writing at his desk.

Tom hâlâ ameliyat masasında

Tom is still on the operating table.

Lütfen bilgi masasında sor.

Please ask at the information desk.

Tom mutfak masasında oturdu.

Tom sat down at the kitchen table.

Tom ameliyat masasında öldü.

Tom died on the operating table.

Tom masasında Fransızca çalışıyor.

Tom is at his desk, studying French.

Barış yemek masasında başlar.

Peace begins at the dinner table.

Anahtarı resepsiyon masasında bıraktım.

I left the key at the reception desk.

Mary masasında olduğunu söyledi.

Mary said it was on her desk.

Neden yemek masasında değilsin?

Why aren't you at the dinner table?

Tom masasında, değil mi?

Tom is at his desk, isn't he?

Tom masasında bir sandviç yiyor.

Tom is at his desk eating a sandwich.

Tom kırtasiyecilik yaparak masasında oturdu.

Tom sat at his desk doing paperwork.

Tom masasında bir şey yazıyor.

Tom is at his desk writing something.

Sanırım anahtarlarımı mutfak masasında bıraktım.

I think I left my keys on the kitchen table.

Tom masasında evrak işi yapıyor

Tom is at his desk doing paperwork.

Tom bir yirmi bir masasında.

Tom is at a blackjack table.

Tom her zamanki masasında oturuyor.

Tom is sitting at his usual table.

Tom bütün sabah masasında çalışıyordu.

Tom was working at his desk all morning.

Tom bütün sabah masasında oturdu.

Tom sat at his desk all morning.

Tom masasında öğle yemeği yiyor.

Tom eats lunch at his desk.

Tom masasında gözleri kapalı oturdu.

Tom sat at his desk with his eyes closed.

Tom kağıtları derecelendirirken masasında oturdu.

Tom sat at his desk grading papers.

Tom masasında öğle yemeğini yedi.

Tom ate his lunch at his desk.

Tom mutfak masasında ödevini yaptı.

Tom did his schoolwork at the kitchen table.

Kabul masasında güzel çiçekler vardı.

There were beautiful flowers on the reception desk.

Tom, Mary'yi masasında çalışırken gördü.

Tom saw Mary studying at her desk.

Tom masasında bir sandviç yedi.

Tom ate a sandwich at his desk.

Tom'un masasında üç kitap var.

There are three books on Tom's desk.

Tom şu anda masasında değil.

Tom isn't at his desk right now.

Ofisine girdiğimde Tom masasında oturmuyordu.

Tom wasn't sitting at his desk when I entered his office.

- Tom masasında ailesinin bir resmine sahip.
- Tom'un masasında ailesinin bir resmi var.

Tom has a picture of his family on his desk.

Bay Tanaka şu anda masasında değil.

- Mr Tanaka is not at his desk right now.
- Mr. Tanaka is not at his desk right now.

Tom masasında bir şey yazmakla meşgul.

Tom is busy writing something at his desk.

Onu son gördüğümde Tom masasında oturuyordu.

Tom was sitting at his desk the last time I saw him.

Tom bıçağı bilerken mutfak masasında oturdu.

Tom sat at the kitchen table, sharpening a knife.

Tom yemek yerken mutfak masasında oturdu.

Tom sat at the kitchen table eating dinner.

Tom çalışıyormuş gibi yaparak masasında oturdu.

Tom sat at his desk, pretending to study.

Tom pencereden dışarı bakarken masasında oturdu.

Tom sat at his desk, staring out the window.

Tom ameliyat masasında, baygın hâlde yatıyordu.

Tom was lying unconscious on the operating table.

Tom bir rapor okurken masasında oturdu.

Tom sat at his desk reading a report.

Tom piknik masasında Mary'nin karşısında oturdu.

Tom sat across the picnic table from Mary.

Tom ve Mary mutfak masasında oturuyorlardı.

Tom and Mary were sitting at the kitchen table, talking.

Mary'nin masasında Tom'un bir fotoğrafı var.

- There's a photo of Tom on Mary's desk.
- There is a photo of Tom on Mary's desk.

Bilgi masasında biletler ücretsiz olarak hazır.

Tickets are available for free at the information desk.

Tom mutfak masasında tek başına oturdu.

Tom sat alone at the kitchen table.

Tom, derin düşüncelere dalmış, masasında oturuyordu.

Tom sat at his desk, deep in thought.

O, masasında bir insan kafatası tutuyor.

She keeps a human skull on her desk.

Kahvaltı masasında göz ardı edilmeye alışkınım.

I'm used to being ignored at the breakfast table.

Tom, bütün gün masasında oturmaya alışkın.

Tom is used to sitting all day at his desk.

Tom ve Mary piknik masasında oturdular.

Tom and Mary sat at the picnic table.

Tom onu son gördüğümde masasında çalışıyordu.

Tom was working at his desk the last time I saw him.

Mary odaya girdiğinde Tom masasında yazıyordu.

Tom was writing at his desk when Mary entered the room.

Tom'un masasında Mary'nin bir fotoğrafı var.

Tom has a picture of Mary on his desk.

Dedem masasında sık sık okur ve çalışırdı.

My grandfather would often read and study at this desk.

Tom bütün gün masasında hesap kitap yaptı.

Tom sat at his desk all day crunching numbers.

Tom'un masasında bir yığın çizgi roman var.

There's a stack of comic books on Tom's desk.

Tom bazı evrak işlerini yaparken masasında oturdu.

Tom sat at his desk doing some paperwork.

"Benim gözlüğüm nerede?" - "Onları mutfak masasında bıraktın."

"Where are my glasses?" "You've left them on the kitchen table."

Tom bir köşe masasında tek başına oturdu.

Tom sat alone at a corner table.

Tom neredeyse Mary'nin ameliyat masasında öldüğünü söyledi..

- Tom said Mary almost died on the operating table.
- Tom said that Mary almost died on the operating table.

Tom'un masasında bir yığın ders kitabı var.

Tom has a pile of textbooks on his desk.

Sami, Leyla'nın yemek masasında oturmaya devam etti.

Sami continued to sit at Layla's lunch table.

- Tom öğle yemeğini masasında tek başına yer hep.
- Tom öğle yemeklerini her zaman masasında yalnız yer.

Tom always eats lunch alone at his desk.

Yemek masasında seks, politika ve dinden bahsedilmemesi öğretilmiştir.

never to talk about sex, politics or religion at the dinner table.

Tom, Mary'nin yemek odası masasında bıraktığı elmayı yedi.

Tom ate the apple that Mary had left on the dining room table.

Tom'a, masasında öğle yemeği yemesi için izin verilmedi.

Tom wasn't allowed to eat lunch at his desk.

Mary içeri girdiğinde Tom mutfak masasında yalnız oturuyordu.

Tom was sitting alone at the kitchen table when Mary walked in.

Kedi sandalyede oturuyor ve mutfak masasında duran ete bakıyor.

The cat is sitting on the chair and looking at the meat that's lying on the kitchen table.

Tom ve Mary birbirine bakarak yemek odası masasında oturdu.

Tom and Mary sat at the dining room table facing each other.

Tom masasında yokken Mary onun defterine bir şey yazdı.

Mary wrote something in Tom's notebook while he was away from his desk.

Tom bir fincan kahve içerken mutfak masasında yalnız oturuyordu.

Tom sat alone at the kitchen table, drinking a cup of coffee.

Tom masasında bırakırsa Mary'nin onun öğle yemeğini yiyebileceğinden korkuyor.

- Tom is afraid that Mary might eat his lunch if he leaves it on his desk.
- Tom is afraid Mary might eat his lunch if he leaves it on his desk.

Dev bir asteroit dünya ile çarpıştığında Tom masasında oturuyordu.

Tom was sitting at his desk when a giant asteroid collided with the earth.

Tom masasında oturuyordu ve eski bir foto albümüne göz atıyordu.

Tom was sitting at his desk, flipping through an old photo album.

Yemek odası masasında Tom'un önünde üç boş bira kutusu vardı.

There were three empty beer cans on the dining room table in front of Tom.

Tom genellikle mutfak masasında oturur ve sabah gazetesini okurken hububat yer.

Tom usually sits at the kitchen table and eats cereal while reading the morning paper.

Tom ve Mary öğle yemeklerini yerken boyanmamış bir piknik masasında oturdular.

Tom and Mary sat at an unpainted picnic table eating their lunch.

Saat çoktan 2.30 oldu ama Maria hala masasında oturup ödev düzeltiyordu.

It was already 2:30 AM, but Maria was still sitting at her desk and correcting homework.

Erken sabah karşılama masasında ilk kimin gideceğine karar vermek için kura çektik.

We drew lots to decide who would go first at the early morning reception desk.

Hey, bu bütün gün yemek masasında mı duruyordu? O, buzdolabına gitmeli yoksa bozulacak.

Hey, has this been sitting out on the dinner table all day? It has to go in the refrigerator or it'll go bad.