Translation of "Kaybetme" in English

Kaybetme.

And loss.

Soğukkanlılığını kaybetme.

Don't lose your cool.

Dikkatini kaybetme.

Don't lose focus.

Cüzdanını kaybetme.

Don't lose your purse.

Kendini kaybetme.

Don't lose your temper.

Umudunu kaybetme.

- You can't give up hope.
- Don't lose hope.
- Do not lose hope.

Cesaretini kaybetme!

Don't lose heart!

Güveni kaybetme.

Don't lose confidence.

Onu kaybetme.

Don't lose that.

Bunu kaybetme.

Don't lose it.

Zaman kaybetme!

Don't lose time!

Cesaretini kaybetme.

- Don't lose heart.
- Don't lose heart!

Güvenini kaybetme, Mike.

Don't lose confidence, Mike.

Asla umudunu kaybetme!

- Never lose hope.
- Never lose hope!

Lütfen sabrını kaybetme.

Please don't lose patience.

Umudunu kaybetme, Tom.

Don't give up hope, Tom.

Şimdi cesaretini kaybetme.

Don't lose heart now.

Cesaretini kaybetme, Tom.

Don't lose heart, Tom.

Mizah anlayışını kaybetme.

Don't lose your sense of humor.

Bu anahtarı kaybetme.

Don't lose this key.

- Kendini bırakma. Umudunu kaybetme.
- Sık dişini. Umudunu kaybetme.

Hang in there. Don't give up hope.

İşini kaybetme konusunda endişeli.

He is worried about losing his job.

Hayatımı kaybetme tehlikesi içindeydim.

I was in danger of losing my life.

Tasarruflarını kaybetme tehlikesi içindesin.

You're in danger of losing your savings.

Seni kaybetme düşüncesine dayanamıyorum.

I can't bear the thought of losing you.

Çok fazla zaman kaybetme.

Don't waste too much time.

İşimi kaybetme hakkında endişeli değilim.

I'm not worried about losing my job.

Tom işini kaybetme konusunda endişeli.

Tom is worried about losing his job.

Onu kaybetme riskini almak istemiyorum.

I don't want to risk losing it.

Eğer başarısız olursan cesaretini kaybetme.

If you should fail, don't lose heart.

Tom işleri kaybetme eğilimi içinde.

Tom tends to lose things.

Tom'un, öfkesini kaybetme alışkanlığı var.

Tom has a habit of losing his temper.

Onu kaybetme ihtimali beni panikletmeye başladı.

that I started to panic at the prospect of losing it.

Tommy, işini kaybetme riskini göze almadı.

Tommy did not want to run the risk of losing his job.

Ailesini kaybetme acısı onu intihara götürdü.

The pain of having lost his family drove him to suicide.

- Ümidini yitirme.
- Umudunu yitirme.
- Umudunu kaybetme.

- Don't give up hope.
- Don't lose hope.

Yürüyüş ayakkabılarını giy ve zaman kaybetme.

Put on your hiking shoes and don't waste time.

Ne yaparsan yap, bu anahtarı kaybetme.

Whatever you do, don't lose this key.

Bir arkadaş olarak Tom'u kaybetme düşüncesine katlanamam.

I can't stand the thought of losing Tom as a friend.

Sana evin anahtarını veriyorum ama onu kaybetme.

I am giving you the key to the house, but don’t lose it.

Kazanmayı tercih ederim ama kaybetme umurumda değil.

I'd prefer to win, but I don't mind losing.

Daha çok çalışmazsa pozisyonunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

He is in danger of losing his position unless he works harder.

Tom'un kesinlikle işini kaybetme konusunda endişelenmeye başlaması gerekir.

Tom should definitely start worrying about losing his job.

İşte burada. Ve bir dahaki sefere bunu kaybetme.

Here it is. And don't lose it next time.

Gerçekten beni korkutan tek şey seni kaybetme düşüncesidir.

The only thing that really scares me is the thought of losing you.

Ben en azından işimi kaybetme konusunda endişeli değilim.

I'm not the least bit worried about losing my job.

Ona yardım etmek için işimi kaybetme riskini göze alıyorum.

I ran the risk of losing my job to help her.

Onlar yollarını kaybetme ihtimaline karşı yanlarında bir harita taşıdılar.

They carried a map with them in case they should lose their way.

- Biz bir oyun daha kaybetmeyi göze alamayız.
- Bir maç daha kaybetme lüksümüz yok.

We can't afford to lose another game.

- Yaşı yüksek olanların koronadan ölme ihtimali daha yüksek.
- Yaşlıların korona virüsünden dolayı hayatlarını kaybetme ihtimalleri daha fazla.

Elderly people are more likely to die from the coronavirus.