Translation of "Kanıtlamak" in English

0.004 sec.

Examples of using "Kanıtlamak" in a sentence and their english translations:

Bunu kanıtlamak zorunda değilim.

I don't have to prove it.

Kendini kanıtlamak zorunda değilsin.

You don't have to prove yourself.

Bunu yapabileceğimi kanıtlamak istiyorum.

I want to prove I can do this.

Sami onu kanıtlamak zorunda.

Sami has got to prove it.

Hayaletlerin var olduğunu kanıtlamak zordur.

- It is difficult to prove that ghosts exist.
- It's difficult to prove that ghosts exist.
- It's difficult to prove ghosts exist.

Kanıtlamak için hiçbir şeyimiz yok.

We've got nothing to prove.

Onu yapabileceğimi Tom'a kanıtlamak zorundaydın.

I had to prove to Tom that I could do it.

Hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilim.

I don't have to prove anything at all.

Hâlâ bunu bana kanıtlamak zorundasın.

You still have to prove it to me.

Dersimi öğrendiğimi sana kanıtlamak istiyorum.

I want to prove to you I've learned my lesson.

Daha fazla neyi kanıtlamak zorundasın?

What more do you have to prove?

Bunun mümkün olduğunu kanıtlamak imkansızdır.

It's impossible to prove that it's possible.

Ben hasta olmadığımı sana kanıtlamak istiyorum.

I want to prove to you that I'm not sick.

Tom'a hiçbir şey kanıtlamak zorunda değiliz.

We don't have to prove anything to Tom.

Bize hiçbir şey kanıtlamak zorunda değilsin.

You have nothing to prove to us.

Tom'un, suçsuzluğunu kanıtlamak için bir şansı olacak.

Tom will have a chance to prove his innocence.

Tom'un masumiyetini kanıtlamak için yeni delilimiz var.

We have new evidence to prove Tom's innocence.

Sami ne kadar sert olduğunu kanıtlamak istedi.

Sami wanted to prove how tough he was.

Tom benim için bir şey kanıtlamak zorunda değil.

Tom doesn't have to prove anything to me.

O sadece senin bir yalancı olduğunu kanıtlamak için gidiyor.

That just goes to prove that you are a liar.

Bu sezgi ve onu kanıtlamak arasında dağlar kadar fark var.

Now, having that insight was a far cry from proving it.

Bir şeyi kesin olarak kanıtlamak veya öngörmek çok nadiren mümkün

Very rarely is it possible to prove or predict something with certainty,

Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.

The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.

Kavga gittikçe kanlı bir hal alıyor, iki tarafta üstünlüğünü kanıtlamak istiyor

The fighting is fierce, as both sides want to prove their superiority.

Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.

Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.

Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.

Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.

Tom'un suçsuzluğunu kanıtlamak için herhangi bir kanıt bulmamızın hala olası olmadığını düşünüyorum.

I still think it's unlikely that we'll find any evidence to prove Tom's guilt.

Bugün, öğretmenimiz bize sigara içenlerin asla büyümeyeceğini söyledi. Bunu kanıtlamak için, Petya adında bir yedinci sınıf öğrencisini vurdu.

Today, our teacher told us that those who smoke will never grow up. In order to prove it, she shot a seventh-grader named Petya.