Translation of "Ebeveynlerinin" in English

0.020 sec.

Examples of using "Ebeveynlerinin" in a sentence and their english translations:

Ebeveynlerinin milliyeti nedir?

What is your parents' nationality?

Ebeveynlerinin işleri neydi.

What are your parents' jobs?

Onunla ebeveynlerinin zoruyla evlendi.

She married him only because her parents made her.

Tom ebeveynlerinin arasında oturuyordu.

Tom was sitting between his parents.

Tom ebeveynlerinin tartıştıklarını gördü.

Tom saw his parents arguing.

Tom ebeveynlerinin evine gitti.

Tom went to his parents' house.

Tom ebeveynlerinin boşanacağını söyledi.

- Tom said his parents are getting divorced.
- Tom said that his parents are getting divorced.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de öğretmen.

- Both of Tom's parents are teachers.
- Tom's parents are teachers.

Ebeveynlerinin her ikisini de tanıyordum.

I knew both your parents.

Tom'un ebeveynlerinin çok parası var.

Tom's parents have a lot of money.

Tom onun ebeveynlerinin öğrenmesini istemiyordu.

Tom didn't want his parents to find out.

Tom onun ebeveynlerinin öğrenmesini istemiyor.

Tom doesn't want his parents to find out.

Mary onun ebeveynlerinin öğrenmesini istemiyordu.

Mary didn't want her parents to find out.

Tom'un ebeveynlerinin iksi de ölü.

Tom's parents are both dead.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de Avustralyalı.

Both of Tom's parents are from Australia.

John ebeveynlerinin özgür olacağını umuyor.

John hopes to be independent of his parents.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de öldü.

Both of Tom's parents have passed away.

Tom genellikle ebeveynlerinin sözünü dinlemez.

Tom doesn't usually disobey his parents.

O, asla ebeveynlerinin beklentilerine uyarak yaşamayacaktır.

He will never live up to his parent's expectations.

Onun ebeveynlerinin her ikisi Tokyo'ya geliyorlar.

Both of his parents are coming to Tokyo.

Onun ebeveynlerinin her ikisi de öldüler.

Her parents both died.

Onun ebeveynlerinin yarın gelip gelmeyeceklerini bilmiyorum.

We don't know if her parents will come tomorrow or not.

O, ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.

She lost both her parents.

Tom sarhoş olduğunu ebeveynlerinin bilmesini istemiyor.

Tom doesn't want his parents to know he got drunk.

Tom'un büyük ebeveynlerinin tüm dördü öğretmendi.

All four of Tom's grandparents were teachers.

Ebeveynlerinin ne düşündüğü umurunda değil mi?

Don't you care what your parents think?

Tom Mary'nin ebeveynlerinin kim olduklarını bilmiyordu.

Tom didn't know who Mary's parents were.

Tom ebeveynlerinin beklentilerine uyarak yaşamayacağını biliyor.

- Tom knows that he'll never live up to his parent's expectations.
- Tom knows he'll never live up to his parent's expectations.

Tom ebeveynlerinin beklentilerine göre asla yaşamayacak.

Tom will never live up to his parents' expectations.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de hâlâ yaşıyor.

Tom's parents are both still living.

Büyük ebeveynlerinin hepsi hâlâ yaşıyor mu?

Are all of your grandparents still living?

Ebeveynlerinin senin için belirlediği kurallara uymalısın.

You should respect the rules your parents set for you.

Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de öğretmendir.

Tom's parents were both teachers.

Tom ebeveynlerinin evlenmesini istediği kızla evlenmedi.

Tom didn't marry the girl his parents wanted him to.

Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de Bostonlu.

Tom's parents are both from Boston.

Tom'un ebeveynlerinin ikisi de üniversiteye gitti.

Both of Tom's parents went to college.

Çocukların da ebeveynlerinin davranışlarını edindiğini görüyoruz.

We see how children adopt the behaviours of their parents.

O, üniversite ücretleri için ebeveynlerinin eline bakıyor.

He depends on his parents for his university fees.

O, yaşlı ebeveynlerinin sağlığı hakkında çok endişeli.

He is very concerned about his elderly parent's health.

Tom artık ebeveynlerinin sağlık sigortası kapsamında değil.

Tom is no longer covered by his parents' health insurance.

Tren çıkarken onlar ebeveynlerinin arkasından el salladı.

As the train pulled out, they waved goodbye to their parents.

Tom ebeveynlerinin onun sarhoş olduğunu öğrenmesini istemiyor.

Tom doesn't want his parents to find out that he was drunk.

Bu, Mary, erkek kardeşi ve ebeveynlerinin evi.

This is the house of Mary, her brother and their parents.

Tom'un ebeveynlerinin bodrum katında bir barı var.

Tom's parents have a bar in their basement.

Biz Noel arifesini eşimin ebeveynlerinin evinde geçiriyoruz.

We're spending Christmas Eve at my wife's parents' house.

Tom'un onu yapması için ebeveynlerinin izni yok.

Tom doesn't have his parents' permission to do that.

Tom, ebeveynlerinin istediğini yapmasına izin verdiğini söyledi.

- Tom said his parents let him do what he wants to do.
- Tom said his parents allow him to do what he wants.
- Tom said his parents let him do what he wants.
- Tom said his parents allow him to do what he wants to do.
- Tom said that his parents allow him to do what he wants.

Tom ebeveynlerinin onun kıçına şaplak attığını hatırlamıyor.

Tom doesn't remember his parents ever spanking him.

- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazandıklarını aptal bir kıza harcamasıydı.

His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.

Bunu yapmasan iyi olur. Ebeveynlerinin nerede yaşadığını biliyorum.

You better not do that. I know where your parents live.

O erken yaşta ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.

He lost both his parents at an early age.

Tom öldükten sonra, Mary ebeveynlerinin evine geri döndü.

After Tom passed away, Mary went back to her parents' home.

Ebeveynlerinin sevdiği gibi aynı tür müziği seviyor musun?

Do you like the same kind of music as your parents do?

Tom onun ebeveynlerinin izni olmadan Mary ile evlendi.

Tom married Mary without her parents' consent.

Tom onun ebeveynlerinin istememesine rağmen bir dansçı oldu.

Tom became a dancer even though his parents didn't want him to.

Ebeveynlerinin tek başına buraya gelmene izin verdiklerine inanamıyorum.

- I can't believe your parents let you come here by yourself.
- I can't believe that your parents let you come here by yourself.

Tom Mary'ye onun ebeveynlerinin evine kadar eşlik etti.

Tom accompanied Mary to her parents' house.

Tom ebeveynlerinin beklentilerine göre yaşamak için çok çalıştı.

Tom tried hard to live up to his parents' expectations.

Tom ebeveynlerinin yatağının altında saklanmış Noel hediyelerini buldu.

Tom found Christmas presents hidden under his parents' bed.

Tom'un bunu yapmak için ebeveynlerinin iznine sahip değildi.

Tom didn't have his parents' permission to do that.

Tom ebeveynlerinin onun kıçına şaplak attığını hatırlamadığını söyledi.

- Tom said he didn't remember his parents ever spanking him.
- Tom said that he didn't remember his parents ever spanking him.

Tom'un ebeveynlerinin ne yaptığı konusunda bir fikrim yok.

I have no idea what Tom's parents do.

Mary ebeveynlerinin onun Tom'la çıktığını öğrenirlerse onu öldüreceklerini söyledi.

Mary said that her parents would kill her if they found out that she was going out with Tom.

O, ebeveynlerinin isteklerine karşı çıktı ve yabancı ile evlendi.

She went against her parent's wishes, and married the foreigner.

Tom üvey ebeveynlerinin kendisine verdiği sevgiyi kabul etmeyi öğrendi.

Tom learned to accept the love his stepparents gave him.

Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o çok küçükken öldü.

Both of Tom's parents died when he was very young.

Tom ebeveynlerinin onun yapmasını istediği şeyi bir şeyi reddetti.

Tom refused to do anything his parents asked him to do.

Tom, ebeveynlerinin istediği her şeyi yapmasına izin verdiğini söyledi.

- Tom said his parents let him do whatever he wants to do.
- Tom said his parents allow him to do whatever he wants.
- Tom said his parents let him do whatever he wants.
- Tom said his parents allow him to do whatever he wants to do.
- Tom said that his parents allow him to do whatever he wants.

Mary, ebeveynlerinin, onun yapmak istediklerini yapmasına izin verdiklerini söyledi.

Mary said her parents let her do what she wants to do.

Tom'un ebeveynlerinin onun bizimle gitmesine izin verip vermeyeceklerini merak ediyorum.

- I wonder if Tom's parents will allow him to go with us.
- I wonder whether Tom's parents will allow him to go with us.
- I wonder whether or not Tom's parents will allow him to go with us.
- I wonder whether Tom's parents will allow him to go with us or not.

Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.

Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in.

Ebeveynlerinin Boston'a tek başına gitmene izin vereceklerini gerçekten düşünüyor musun?

Do you really think your parents will let you go to Boston by yourself?

Benim ebeveynlerim Tom'un ebeveynlerinin ona anlattığı aynı hikayeleri bana anlattı.

My parents told me the same stories that Tom's parents told him.

Tom hâlâ ebeveynlerinin ona on üç yaşındayken verdiği bisiklete biniyor.

Tom still rides the bicycle that his parents gave him when he was thirteen years old.

Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o hala bir çocukken öldüler.

- Tom lost both his parents when he was still very young.
- Tom's parents both died while he was still a small child.

Onlu yaşlarındayken ebeveynlerinin seninle birlikte yeterli zaman harcadıklarını düşünüyor musun?

Do you think your parents spent enough time with you when you were in your teens?

Beth'in ebeveynlerinin ne zaman misafirleri olsa, o, yetişkinlerin konuşmasına katılmak ister.

Whenever Beth's parents have guests, she wants to join their adult talk.

Marika ebeveynlerinin köyünde onunla yaşamamı istedi ama orada hava çok soğuktu.

Marika wanted me to live with her in her parents' village, but it was very cold out there.

Sen muhtemelen her zaman ebeveynlerinin herhangi bir sorunu çözmene yardım edebileceğini düşündün.

You've probably always thought your parents could help you solve any problem.

- Senin sorunun şu ki sen, ebeveynlerinin sana yapmanı söylediği her şeyi yapmak zorunda olduğunu sanıyorsun.
- Senin sorunun, ebeveynlerinin sana yapmanı söylediği her şeyi yapmak zorunda olduğunu sanman.

Your problem is that you think you have to do everything your parents tell you to do.

Onlar ebeveynlerinin neslinin onların yaşında olduğundan daha eğitimli, daha sağlıklı ve daha varlıklıdır.

They are better educated, healthier and wealthier than their parents' generation was at their age.

Tom'un ebeveynlerinin Tom'a hafta sonlarında geç saatlere kadar dışarıda kalmasına izin verdiklerini bilmiyordum.

I didn't know Tom's parents let him stay out late on weekends.

Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.

Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room.

- O, ebeveynlerinin onu izlediğinin farkındaydı.
- O, anne ve babasının onu izlediğini fark etti.

She was aware of her parents' eyes.

- Tom hem annesinin hem de babasını kaybetti.
- Tom ebeveynlerinin her ikisini de kaybetti.

- Tom has lost both of his parents.
- Tom has lost both parents.

Tom'un ebeveynlerinin her ikisi de o sadece bir bebekken öldüler bu yüzden onlardan herhangi birini hatırlamıyor.

Both of Tom's parents died when he was just a baby, so he doesn't remember either one of them.